Dingin, huzurlu, aynı zamanda neşe dolu biri Zeynep Tuğçe Bayat... Karşısındakini iyi hissettiren bir enerjisi var. Öyle ki hem iyi bir dinleyici hem de anlatıcı... Eşi Cansel Elçin'den bahsederken ise gözlerinin içi parlıyor: "Hayatımda başımı omzuna güvenle yasladığım biri var."
Keyfim yerinde. Hem bolca seyahat edip, hem farklı farklı projelerde çalıştığım bir seneyi geride bıraktım. Şimdi bir taraftan izleyiciyle buluşacak projeleri beklerken bir taraftan da teyze olmanın tadını çıkarıyorum.
Huzurluyum, hayatımda başımı omzuna güvenle yasladığım biri var. Sağlığımız yerinde, sevdiğimiz işi yapıyoruz. Belki klişe olacak ama gerçekten kalpten söylüyorum, tüm bunlar benim mutluluk sebebim. Bir de hayallerim uğruna çalışmak beni mutlu ediyor. Hep kendimi geliştirmek için uğraşmak...
Yakın zamanda Prens dizisinin çekimleri bitti. O yüzden küçük bir dinlenmeden sonra yazdığım senaryolar ile ilgilenmeye geri döndüm. Kış mevsimi olmasaydı "çok yoğun spor yapıyorum" derdim ama bu sıralar evde kalıp film izlemek veya yeğenimi görmeye gitmek daha çekici geliyor.
Yazı çok özlediğimi fark ettim bu sorudan sonra. Yazın çok yüksek başlarım güne. Çok iş hallederim, enerjim hiç bitmez. Kış gelince eğer setim yoksa yatakla vedalaşmam biraz uzun sürüyor. Modum düşük olmaz ama biraz yavaşlamaya ihtiyacım oluyor diyebilirim.
Geçtiğimiz yaz Netflix için çekilen "Kimler Geldi Kimler Geçti?" adlı dizinin çekimlerini tamamladık. Arkasından Blutv'de izleyip bayıldığım Prens dizisinin ikinci sezonuna dahil oldum. Şimdi heyecanla seyirciyle buluşmayı bekliyoruz.
Öncelikle geçtiğimiz sene çekilen "La Pasion Turca (Türk Tutkusu)" adlı İspanyol dizisinin yayınlanmasını bekliyorum. Kariyerimde hep hayalini kurduğum yabancı dilde oynama deneyimini tattığım bir proje olduğu için bendeki yeri ayrı. Benim için güzel bir başlangıç oldu. İspanyolca oynamak çok şey kattı. Şimdi yeni bir proje daha var ama henüz bahsetmek için biraz erken. Ben her ne kadar paylaşmak istesem de sanırım biraz daha olgunlaşmasını beklemek zorundayım.
Aslında çoğunlukla eğlenceli bir iş başka başka karakterlerin dünyasına girmek. Bir taraftan da öğretici. Her bir farklı karakterle kendine dair farklı bir şeyi de öğreniyorsun. Empati yeteneğin gelişiyor. Benim için normal dünyaya dönmek zor gelmiyor; çünkü hiç tanımadığım tekinsiz bir dünyada kalmak yerine iş biter bitmez güvenli limana, yani kendime dönmek istiyorum. Elbette fazlaca etkilendiğimiz, kendi hayatımızda da etkilerini hissettiğimiz anlar oluyor ama sağlıksız bir yere gitmeden o duygudan kurtulmanın yollarını buluyorsun tecrübe kazandıkça.
Yaratıcı mesleklerin çoğu zor, bu doğru. Keyif almayı ve bu işi neden yaptığını unutmadıkça kolaylaşmaya başlıyor işin. Bana öyle geliyor ki asıl zor olan bir rolle buluşabilmek. Sonrasında da kendini birilerinin beğenisine sunmak... Çünkü ne yaparsan yap subjektif bir değerlendirme elde edersin. Dünyanın en iyi oyuncusunun bile kendini herkese beğendirebildiğini sanmıyorum.
Açıkçası bu sene planlarımıza yeni rotalar eklemek, biraz uzak diyarlara gitmek istiyoruz Cansel ile. Safari yapmak ya da egzotik ülkelere gitmek gibi planlar var kafamızda. Yoksa iş için çoğunlukla gittiğim Fransa ve İspanya benim için ikinci, üçüncü ev olmuş durumda. Yeni yerler keşfetmek kadar oralarda da evde olma hissini seviyorum.
Saint Germain'de kalmayı, gün içinde her yere yürüyerek gitmeyi çok seviyorum. Her gittiğimde içeriği değişen müzelerine bayılıyorum. Uzun kalabildiğim dönemlerde Rodin müzesine gidip saatlerce orada kalabilirim. Mimarisi, ışığı... Tüm kentten fışkıran sanat olanaklarına ve tabii ki modaya bayılıyorum. Şu sıralar gittikçe yaşaması zor olan bir şehir olmasına rağmen Paris'i sevmekten kendimi alamıyorum.
Cansel'e sormak gerek bu soruyu. Şaka bir tarafa, insanın kendini bilmesi, kendine karşı objektif olabilmesi gerçekten çok zor ama yapabilmeyi öğrenmeliyiz. İyi özelliklerimiz kadar kötü taraflarımızı da görüp onları düzeltmeye çalışmalıyız, yaşımız kaç olursa olsun. İlişkim beni olduğumdan daha iyi biri haline getirmeli. Beni ben yapan özelliklerimi kaybetmeden, değişmeye, gelişmeye açık, hatalarını kabul eden, şefkatli, adaletli, değer bilen biri olmaya çalışıyorum ilişkimde.
Geçenlerde en yakın arkadaşlarımdan biri "Etrafımda evlendikten sonrabirbirini daha çok sevdiğini, mutlu olduğunu hissettiğim tek çift siz olabilirsiniz" dedi. Hep beraber niye böyle diye düşünüp üzüldük. Keşke böyle olmasa. Birlikte hayatı kolaylaştırmak, yol arkadaşlığı yapmak için bir araya geldikten sonra, her şeyin zorlaşması üzücü geliyor bana. Belki de çok büyük anlamlar yüklememek lazım bilmiyorum. Sadece gün geçtikçe bir olduğumu, bir aile kurduğumu hissetmek mutlu ediyor beni. Umarım böyle devam eder.
Bu doğru; Cansel çok eğlenceli, çok yönlü biri. İkimiz de yeni şeylere çok açığız. Bireysel tutkularımız, hobilerimiz de var. Birlikte seyahat etmeyi çok seviyoruz. Spor yapmayı, dizi-film projeleri geliştirmeyi, tiyatro oyunu çevirmeyi, dil öğrenmeyi... Bunlar bazı entelektüel uğraşlar gibi gelebilir kulağa ama anaokulunda oyun oynayan çocuklar gibi keyif alıyoruz bunları yaparken. Cansel'i tenis oynarken izlemelisiniz mesela. Heyecanla aklına gelen yeni bir fikri size anlatmasını... Bir de dans etmeyi çok seviyoruz birlikte. Bir ara şu tango işini çözmemiz lazım.
Acı veren, seni yıpratan, yoran bir şeyin aşk olmadığını düşündüğüm yaşlardayım. Aşk beni güzelleştiriyor, sakinleştiriyor, huzur veriyor. Daha iyi, daha vicdanlı, daha şefkatli ve daha güçlü hissettiriyor.
Özellikle çok büyük önem verdiğimiz bir gün değil. Biz her günümüzü o şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Ama neden olmasın, o gün eğlenceli, farklı bir şey yapmayı da isteyebiliriz. Ya da basitçe sevdiğimiz bir yerde baş başa bir yemek yiyebiliriz.
Bu yaşlarımı çok sevdim. Kendimi tanıyorum artık. Ne istediğimi, ne istemediğimi biliyorum. Tabii ki öğrenmeye, değişmeye, deneyimlemeye devam ama sınırlarımı çizmeyi öğreniyorum artık. Bu yaşların hediyesi, bana iyi gelmeyen insanları hayatıma almamayı öğrenmek, onların hayatımdan gitmesine üzülmemek oldu. Yoksa hayat enerjim hala 22 yaşımdaki gibi. Umarım hep de bu enerji benimle olmaya devam eder.
Kendinden emin ve kendi yolunda.
Çok seyahat edip, çok dil öğrenip, çok okuyup, çok izleyip, çok yazıyorum. Sanırım kendime yaptığım en büyük yatırım bunlar.
Olmaz mı! Oyun oynamaya devam ediyorum. Bir yerde tökezlersem hemen oraya dönüyorum, anda kalıp keyifle oyun oynayan o küçük kızı hatırlamaya çalışıyorum. Her zaman işe yarıyor.
Birkaç tane. Mersin'den İstanbul'a gelişim. Hukuk Fakültesi'nde okurken tiyatrolarda çalışmaya başlayışım. Avukat olarak çalışmaya başlamışken, her şeyden vazgeçip konservatuvarda oyunculuk bölümüne girişim. Oyunculuk eğitimine devam etmek için İspanya'ya gidişim. Cansel ile yıllar sonra karşılaşıp hayatımızı birleştirmemiz...