İki yıl İstanbul Devlet Konservatuvarı Dans Bölümü’nde çalıştıktan sonra Angers’deki Ulusal Çağdaş Dans Merkezi’nde burslu okumayı başarmış yetenekli dansçı Kerem Gelebek bugün uluslararası pojelerde yer alıyor. 2007’de uluslararası Dance Camera festivalinin koordinasyonunu üstlenen Kerem Gelebek İstanbul’da sahneye çıkacak olmanın onun için büyük bir gurur kaynağı olduğunu söylüyor. Christian Rizzo’nun 2004’te İstanbul’da bir festivalde izlediği bir halk dansından esinlenerek yarattığı “Gerçek Hayattan Alınmıştır” projesinde 26- 27 Mart’ta Zorlu PSM’de 20. İstanbul Tiyatro Festivali’nde dans edecek olan sanatçı Fransa’da Avinion Tiyatro Festivali’nde de dans etmiş. Yetenekli dansçı ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Dans etme tutkunuza giden yol nasıl şekillendi?
Açıkçası dans etmeye karar vermem bir anda olmadı. Süreç, Karadeniz Teknik Üniversitesinde İktisat okurken orada Devlet Tiyatrosu’ndan bazı oyuncuların verdiği kurslara katılmam ve aslında tiyatro okumak istediğimi sanmam ile başladı. Ailemle yaptığım anlaşma karşılığında okulumu dondurup tekrar İstanbul’a dondum. Anlamamız şu şekildeydi; önümüzdeki konservatuar sınavlarında ya tiyatro bölümünü kazanacak, ya da İktisat okumaya devam edecektim. Ben de hiç vakit kaybetmeden Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları’nda dersler almaya başladım. Bunu söylememin sebebi herkesin hayallerinin başka dönemlerde başka sebeplerden dolayı oluştuğunun altını çizmek istemem. Ve yine her adımda hayaller de ona göre şekilleniyor.
Tiyatrocu olamaya niyetli çıktığınız bu yolculuk dansa nasıl evrildi?
Hayat sürprizleriyle beraber ilerliyor. Sınavlara çok az bir süre kala Şahika Tekand (ki kendisi klasik tiyatrodan ne kadar hoşlanmadığımı ve daha fiziksel bir arayış içinde olduğumu fark etmiş olacak) beni konservatuvarın dans sınavlarına girmeme kolay bir şekilde ikna etti. Neticede kendimi bir anda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Modern Dans Bölümünü okurken buldum. Yani anlaşma biraz suya düşmüş oldu ama ailem bana olan desteğini her zamanki gibi devam ettirdi.
Eğitiminize Fransa’da devam etmeye nasıl karar verdiniz?
Eğitimimi Fransa’da devam ettirmeme neden olan sebeplerden birisi bu camianın çok küçük olduğunun farkına varmam oldu. Aydin Teker, Şebnem Aksan ve adını burada sıralayamayacağım çok yetenekli ve büyük gayretlerle eğitmenlik yapan kişiler olmasına karşın burada mezun olmaktan korkuyordum açıkçası. Profesyonel dansçıların sosyal statülerinin toplum açısından benimsenmemiş olması, halen bunun bir hobi gibi algılanması, beni hem uzuyor, hem de bilinmeyene teşvik ediyordu.
Fransa’ya giderken sizi Candan Erçetin desteklemiş nasıl oldu tanışmanız?
Okulda okurken bir taraftan da maddi gelir sağlamak için dans alanında ek işler yapıyordum, bu işlerden birisi de Beyazıt Öztürk ve Candan Erçetin’in yer aldığı ‘Yıldızların Altında’ müzikaliydi. Amacım Fransa’daki okulun sınavlarını kazanıp okuyabilmek için biraz para biriktirebilmekti. En önemli yardımlardan birisini Candan Erçetin’den aldım. Kendisine bu planımdan bahsettiğimde bana oradaki sınava girebilmem için Paris’e gidiş dönüş bileti hediye edip kazanmadan gelmememi tembih etti, ben de sözümde durdum.
Fransa’da hangi okulda okunuz?
Angers şehrindeki CNDC (Centre Nationale de la Danse) isimli okula böylece kabul edildim ve burs kazandım. Bu okulda benden önce okuyan Türk dansçılar oldu; Çıplak Ayaklar Kampanyası’ndan tanıdığınızı düşündüğüm Mihran Tomasyan ve Asli Öztürk.
Türkiye’de dansın geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de dünyadaki çoğu ülke gibi sosyal statülerini ekonomik statülere endeksli yaşıyor. Lakin bugünün sanatının yarının kültürünü oluşturacağı gerçeğini görmezden geliyor. İnanılmaz yetenekli görsel sanatçılar, performans sanatçıları, tasarımcılar işlerini yapabileceği bir yer arayarak var oluyor ki bu yurt içi veya yurt dışı olsun fark etmiyor.
Ünlü koreograf Christian Rizzo ile nasıl tanıştınız ve çalışmaya başladınız?
Christian Rizzo ile yine CNDC sürecinde bir staj yaparken tanıştım ve okuldan mezun olur olmaz kendisi ile çalışmaya başladım. Freelance olarak, okuldan sonraki bu 8 senelik süre içerisinde başka koreograflar ile çalışmanın yani sıra Christian ile hemen her projede beraber çalıştık. Bu hafta İstanbul’da göstereceğimiz “D’apres Une Histoire Vraie” yani “ Gerçek Hayattan Alınmıştır” bunlardan bir tanesi. Hazırlık aşamasında Christian Rizzo ile ikimiz İstanbul’da iki hafta geçirip Çıplak Ayaklar Stüdyosu’nda çalıştık. Bir süre dansçı Melih Kıraç da çalışmamıza katıldı ve büyük katkıları oldu. Daha sonra Paris’te bir seçme yapıp geri kalan dansçıları seçtik. İspanya, Portekiz, İtalya, İsrail gibi farklı milletlerden dansçılar var kadroda.
“Gerçek Hayattan Alınmıştır” ne anlatıyor?
Her ne kadar Türkiye’deki dans kültüründen yola çıkılmış olsa da amacımız herhangi bir ülkenin kültüre bağlı kalmadan Akdeniz “Folklor” kültürünü çağdaş anlamda sahneye koymak oldu. Neticede bugüne kadar 150’den fazla gösteri ile dünyanın farklı ülke ve kültürleriyle buluştuk. Ve gittiğimiz her yerde insanlar kendi danslarını buldular. Bunun asıl nedeni dans adımlarını kopyalamak ve stilize etmekten ziyade beraber olmanın ve beraber dans etmenin getirdiği hazzı kendi aramızda ve seyirciyle paylaşmamız oldu. Tabi ki gösteride bize eşlik eden iki rock davulcusu ve müzikal çoşku da cabası...
İstanbul’da sahneye çıkmak nasıl hissettiriyor?
İstanbul’da yaptığım işi paylaşacak olmanın gururu inanılmaz benim için. Bir döngüyü tamamlayacağımızı hissediyorum ve bu tohumdan gelen bitkinin tekrar tohum vermesi kadar doğal aynı zamanda. Doğayla gurur duymanın hazzı sadece.
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
Bu yaz Montpellier Dance Festivali’nde şu anda üzerinde çalıştığımız yeni projemizi göstereceğiz. “Sakınan Göze Çöp Batar” isimli solo dans gösterisi de turne yapmaya devam ediyor. Çok yakında Brezilya ve Martinique’de turnelerimiz olacak. Umarım bir gün İstanbul’da da gösterebilme şansımız olur.
Dans ile ilgili en büyük hayaliniz nedir?
İstanbul’dayken hayalim yurt dışında yeni ve farklı bir eğitim alabileceğim bir okul daha okumaktı. Orada okurken hayalim farklı koreograflar ile tanışıp, farklı işlerde rol almak oldu. Bunun ardından hayalim çalıştığım kişilerin işlerini onların düşündüğünden bir adım daha ileriye götürüp, kendimden yani beni ben yapan kültür, anı, hafıza gibi temeller üzerinden yok açmak oldu. Hayallerim bitti mi? Mümkün mü?
Bütün bu serüvenin getirdiği hafızayı dansla ve diğer sanat dallarıyla ilgilenen insanlarla paylaşmak istiyorum şu anda. Diğer taraftan da tamamıyla başka bir alanda üretip katkı sağlayabileceğimi düşündüğüm bir işle de uğraşabilirim. Bu konuda kendimi kısıtlamak istemem açıkçası. Hayallerim yaptığım iyi bir iş ya da bir başarısızlık neticesinde şekillenmeye devam ediyor. Samuel Beckett'in bir deyişindeki gibi; “Hep denedin, hep yenildin. Olsun, yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.”
Röportaj: Petek KIRBOĞA