Zeynep Ağırbaş, Craft Antakya Kurucusu
Tasarımlarınızda size neler ilham veriyor, tasarımlarınızı nasıl tarif ediyorsunuz?
Tasarım okumaya karar vermemin temelinde, küçüklüğümde babaannemle beraber geçirdiğim unutulmaz yaz tatilleri var. Ailem yurt dışında çalıştığı için altı yaşından beri her yazı babaannemle ve dedemle geçirdim. Babaannem sıcak yaz günlerinde, elime tığ ve nakış işi vererek oyaladı her zaman beni. Bu yüzden küçük yaştan itibaren ellerimle bir şey yaratmanın hazzını aldım. Daha sonra bu sevgim ve ilgim zanaata karşı evrildi ve Anadolu'nun farklı zanaatlarını araştırıp ustalarından dersler almaya başladım. Üniversitede tasarım okumamdaki en büyük etken, zanaatları daha iyi öğrenme ve yaşatma motivasyonu oldu. Hala da yolculuğumun bir parçası olmaya devam ediyor. Bugün bile babaannemle beraber oturup tığ, nakış yaptığımız anlar, kendimi en iyi hissettiğim zamanlar. Benim her yaptığım tasarımın arkasında bir hikaye var. Çanakkale'nin Çamkalabak köyünde yaşayan Ayşen Teyze'nin çeyizi için dokuduğu kilimlerdeki motifleri işlerime taşıdım. Dağlarda göçebe olarak yaşayan yörüklerin yolculuk ve göç öykülerinden ilham aldım. Kumaşlar, motifler veya tasarımlarımda yarattığım tekniklerin hepsini eski zanaatlardan yola çıkarak yarattım. Bu geleneksel unsurları, sevdiğim müzik akımlarıyla veya modern sanatta beslendiğim sanatçıların işlerinden esinlenerek tasarımlarımla birleştirdim. Tasarımcı yolculuğuma usta zanaatkarlara hayranlık duyarak ve öğrenerek devam ediyorum. Son koleksiyonum için İngiliz Örgü Birliği tarafından seçilerek bir burs aldım. Bu bursu ev kadını olan zanaatkarlarla ve hapishane mahkumlarıyla boncuk işi yapmak için harcadım. İş yaptığım kadınlara iş birliği dosyaları hazırlayarak, boncuk işlerine harcadıkları zamanları yazıp, onlar ve zanaatları ile ilgili röportajlar yapıp ekledim. Onların da hep tasarımlarımın bir parçası olmaları, onlara görünürlük sağlamak benim için her zaman büyük bir önem taşıdı.
"Craft Antakya" projesiyle Gate 27'nin programına nasıl dahil oldunuz?
Gate 27'yi bir tasarımcı olarak uzun zamandır takip ediyordum. Craft Antakya'ya başladıktan kısa bir süre sonra Burak Bey benimle iletişime geçti; depremden sonra etki yaratan birey ve kurumlarla iş birlikleri yaptıklarını anlattı. Gate 27 ve Craft Antakya'nın değerleri, hedefleri arasında güzel bir uyum yakaladık. Toplantılar sonucunda Craft Antakya hareketini büyütmek adına haziran ayı boyunca Gate 27'de konuk edildim. Çok heyecanlı ve geliştirici bir süreç oldu benim için. İstanbul'da sanatçılara ev sahipliği yapan ve alan açan Gate 27'de ilk sosyal girişim olarak yer almak mutluluk vericiydi. Craft Antakya benim yolculuğuma çok değer kattı. Gate 27'nin desteğiyle bu girişimi büyütmek adına çok sayıda kurumla iletişime geçtim. Bu süreçte Sabancı Üniversitesi İnovasyon Merkezi'nden Evren Değerlier ile bir araya gelerek Craft Antakya'nın bir platform olarak profesyonelleşmesi için elektronik ticaret, süreç tasarımı ve girişimcilik üzerine görüştüm. Diğer yandan Gate 27'nin sanat danışmanı Beral Madra, özellikle kültür sanat alanında bana yardımcı olabilecek farklı kişilerle görüşmem için beni teşvik etti. Bu görüşmelerden sonra şirketleşme kararı aldım, bu platformu daha sürdürülebilir kılmak üzerinde farklı stratejiler geliştirip adımlar atmaya başladım. Geçen ay Impact Hub'ın düzenlediği "Social Impact Awards"da finale kaldık, gönüllü iki arkadaşım takıma katıldı ve aldığımız tüm mentörlükler sayesinde yarattığımız etkiyi büyütme üzerine güzel çalışmalar yapıyoruz. Gate 27'de geçirmeye başladığım zamandan itibaren güzel bir ivme yakaladık ve gelecek için çok heyecan verici planlarımız var.
"Craft Antakya" aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi. Bu projenin ortaya çıkış sürecinden söz edebilir misiniz? Bu projeyle deprem bölgesinde kimlere ulaşmayı hedefliyorsunuz?
Deprem olduğunda Londra'da tekstil tasarımcısı olarak çalışıyordum. Hem bölgeye uzak olmak hem de aslında elim kolum bağlıymış gibi oturmak, beni kendi açımdan çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bu psikolojiden çıkmam ve gerçekten de işe yarayacak bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. Depremden sonra hemen çalıştığım Antakyalı üreticileri arayıp nasıl olduklarını sormak istedim ve "Sizler için ne yapabilirim?" dedim. Antakya'da daha önce çalıştığım Yılmaz Abi bana dükkan ve atölyelerinin büyük hasar gördüğünü, ancak enkaz altından 10 bine yakın ipek şal ve pamuk peştamal kurtarabildiklerini söyledi. Kendisinin de üç kızıyla birlikte Mersin'e gittiğini söyledi. Hemen arkasından "Ben kurtardığım stokları satıp Antakya'ya geri dönmek ve atölyemi açarak baba mesleğime devam etmek istiyorum" dedi. Bu konuşmadan sonra Hatay'da nesillerdir devam eden bu zanaatların yok olma riskinin ortaya çıktığını fark ettim ve bu da beni çok korkuttu. O dükkanlar sadece dükkan sahibinin değil, birçok çalışanın da ekonomik kazanç kaynağıydı. Özellikle çok sayıda kadın, evlerinde ipek böceği besleyerek, tezgahlarda ipek ve peştamal dokuyarak hem geleneklerini sürdürüyor hem de hayatlarını kazanıyordu. Hayatlarını kurtarabilen kişiler, kendi işlerini yapamadıkları için dışarıdan gelecek yardımlara mecbur kaldılar. Ülkenin gündemi değişip halkımızın odağı depremden uzaklaşınca, bu kişiler ekonomik zorluklarla baş başa kalacaktı. Özetle, deprem bölgesindeki dokuma ve kumaş üreticilerinin hem sürdürülebilir bir ekonomik kazanca, onları yeniden hayata bağlayacak bir motivasyona hem de birlikte hareket etmeye ihtiyacı vardı. İşte bu noktada "Craft Antakya" fikri ortaya çıktı. Hızlı bir aksiyon almam gerektiğini biliyordum ve bir gün içerisinde "Craft Antakya" Instagram hesabını ve internet sitesini açtım. Çalıştığım iki üreticinin elindeki ürünlerle bir katalog hazırladım ve Instagram'dan destek çağrısı yapıp ilgilenenlerle paylaştım. Craft Antakya, yerel üreticinin ihtiyaç duyduğu tüm bağlantı ve iletişim kanallarını kuruyor. Aslında üretici ve alıcı arasındaki köprüyüz. 28 Şubat'tan bu yana proje, güzel iş birlikleri ile büyüdü ve 18'den fazla kurumsal müşteri ile iletişime geçip toplam 2 binden fazla ürün satışı gerçekleştirdik. Üreticilerimizin ürünlerini bugün Gusto mağazalarında, The Marmara Taksim otelinde, Lokal Mağaza gibi farklı noktalarda bulabilirsiniz. Otokoç ile iş birliğimiz sayesinde bölgedeki iki kadın üreticimize hem yaşamaları hem de üretmeye devam etmeleri için konteyner sağlandı, Hepsiburada ile iş birliğimizde kadın üreticilere platformda satış yeri verildi. Bugün Craft Antakya platformu sayesinde üretmeye devam etmek isteyen 15 Hataylı üretici ve zanaatkar ile iletişimdeyiz. Hatay'da kalan tüm üretici ve zanaatkarlara da ulaşmaya devam ediyoruz. Dokuma ve ipekçilik alanında başladığımız projemize, Hatay'a özgü mozaik zanaatkarları ve bitkisel sepet örücülüğü yapan zanaatkarlarımız da eklendi. Temel amacımız uzun soluklu ve sürdürülebilir iş birlikleri kurup Hatay'a hem ekonomik hem de sosyal iyileşme açısından destek olmak.
Böylesine anlamlı bir projede Anim gibi bir moda markasıyla yan yana gelmek hangi duyguları beraberinde getirdi?
Ben bir tasarımcı olarak, zanaatların tasarım ile beraber sürdürülebilir bir hale geleceğine ve tasarımın da zanaatlardan beslendiğine inandım. Bu platform sayesinde özellikle zanaatkarları ve tasarımcıları bir araya getirerek, bu vizyonu hayata geçirmek benim için büyük bir öneme sahipti. Anim ile iş birliği yapmak, bu yüzden bizim için çok anlamlı ve özel oldu. Özellikle yerel üretime verdikleri önem, bizim değerlerimizle örtüştü. Anim'in üretimden artan kumaşları değerlendirerek, geleneksel zanaat anlayışından ilham alarak bir atölye gerçekleştirdik. Hem var olan artık kumaşları değerlendirmek hem de bunu zanaat sayesinde yapmak bilgilendirici ve güzel bir deneyim yarattı.
"Craft Antakya" projesine destek vermek isteyenler neler yapabilir?
Hatay'daki üreticilerimizin stoklarında el tezgahlarında emekle dokunmuş binlerce pamuk bornoz, peştamal ve ipek şallar var. Büyük mağazalar, oteller ve duyarlı şirketlerle iletişim kurmaya başladık. Üreticilerimizden bazıları tezgahları çalıştırmaya başladı ve bu bizi çok mutlu ediyor. Geçen hafta tüm üreticilerimizi ziyaret ettik. Yeni siparişler almaya ve üretmeye başladılar. Mağazalar ürünlerini toplu olarak alabilir, bireysel olarak da alışveriş tercihimizi bölgedeki üreticilere yönlendirebiliriz. Şu an ihtiyaç duyulan en büyük destek bu. Bize "Craft Antakya" adresinden ulaşabilir ve siparişlerinizi verebilir, üretime destek olabilirsiniz. Beymen, Gusto, Splendid Palace Otel, Anadolu Efes; ilk kurumsal müşterilerimiz oldu. Şirketleşme yolunda devam ediyoruz, üreticilerimizi kalkındırmak adına dernekler ile birlikte çalışıp fonlara başvuruyoruz. Hedefimiz üreticilerimizin tekrar atölyelerini kurup dokumacıların tezgahlarda dokumaya başlamaları. Depremden sonra kadın dayanışmasıyla birlikte çıkan kadın üretici toplulukları ile de tanıştık. Onları da bu platformun bir parçası haline getirip, onlara istihdam sağlayacak çalışma modelleri geliştirmek, bu hedeflere ulaşmak için yatırımcılara da destek çağrısı yapmak istiyoruz. Hem zanaatların devam etmesi hem de daha önemlisi bölgedeki insanları tekrar motive edip onların güçlü bir şekilde ayağa kalkabilmeleri için finansal desteğe ihtiyaç var. Biz bir çatı kuruyoruz; bu, bölgedeki zanaatkarları bir araya getirecek, çağdaş tasarım ile daha çok erişim ve görünürlük yaratabilecek, zanaatı güncelleyebilecek ve globalleştirecek. Teknik ve tasarım arasında bir yenilik ve inovasyon arayışı içerisindeyiz. Bizimle aynı değerlerde olan partnerler, kişiler, kurumlar bize ulaşırsa, beraber çalışıp etkimizi büyütmek isteriz.
Tasarım yolculuğunuzda gelecekte kendinizi nasıl bir kulvarda görüyorsunuz? Bu yolda en büyük hayaliniz ne?
Bu platform sayesinde aslında sürdürülebilir moda ve lüks segmentini tekrar tanımlamak istiyoruz. Benim için lüks, yapılan ürünün zaman harcanarak, el emeğiyle, geleneksel tekniklerden yola çıkarak, doğal ham maddelerle yapılmasıdır. Zanaat benim için bir lükstür. Bu zanaatler tasarımla birleştiğinde de aslında hem sürdürülebilir hem de eşsiz ürünler yaratıyorsunuz. İlk önce bu açıdan bir farkındalık yaratmak, zanaatkarlarımıza hem yurt içi hem de global anlamda görünürlük sağlamak istiyorum. Tasarımlarımı da aynı şekilde bu değerleri yansıtan, etki odaklı, lüks segmentte konumlandırıyorum. En büyük hayalim zanaatkarlar ile iş birliğinde ve dayanışmayla beraber yaratılan, kendi tasarımlarımla birleşen hikaye dolu bir marka ile global pazarda yer almak. Londra'da, New York'ta, Paris'te, Tokyo'da, Kopenhag'da zanaata değer veren mağazalarda, markamla beraber zanaatkarların üretimlerini tasarımlarımla birleştirerek, tasarıma değer veren müşterilerle buluşturmak için heyecanlıyım. Öncelikli hayalim ise Hatay'da üretimin yeniden başlaması ve atölyelerde zanaatların sürdürülmesi.
Burak Mert Çiloğlugil, Gate 27 Direktörü
Gate 27, Türkiye'deki sanat kurumlarından farklı bir yapıda konumlanıyor. Gate 27'nin kapsamından biraz bahsedebilir misiniz?
Uluslararası konuk sanatçı programı Gate 27, farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek, disiplinlerarası etkileşime zemin yaratmak amacıyla 2019'da Melisa Sabancı Tapan tarafından kuruldu. Gate 27'nin kurulma fikri, kendisinin Columbia Üniversitesi'ndeki yüksek lisans eğitimi sırasında ziyaret ettiği konuk sanatçı programlarından aldığı ilham ile ortaya çıkmış. Kültür ve sanatı dönüştürücü bir araç olarak kullanabileceği bir platform üzerine çalışmalarına başladığında, sürdürülebilirlik temelinde kültür ve sanat üretimine odaklanan ancak çeşitli sektörlerde uygulamalı karşılık bulabilecek bir konuk programına ulaşmış. Bu doğrultuda Gate 27, sanatı araştırma yöntemi olarak ele alırken çeşitli disiplinlerden sanatçılar, tasarımcılar, küratörler, araştırmacılar ve akademisyenleri ekoloji, sürdürülebilirlik, erişilebilirlik alanlarında bir araya getiriyor; yerel yaratıcı ağlar etrafında diyalog kurmayı amaçlıyor. Disiplinlerarası iş birliğine katkıda bulunup yaratıcılığa alan açarak, toplumsal, çevresel ve ekonomik fayda yaratabilmeyi hedefliyoruz. Gate 27 konuk programının toplumsal etkisini arttırmak amacıyla çeşitli iş birlikleri gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik kapsamında özellikle zanaatın sürdürülebilirliğini sahipleniyoruz. Çünkü günümüzde zanaat, sürdürülebilir üretim ve tüketim döngülerinin oluşturulabilmesi için çok kıymetli bir pozisyonda. Kısacası Gate 27, yalnızca sanat üretimini desteklemiyor; kültür ve sanatın sosyal, çevresel ve ekonomik etki alanını genişletebilmesi için çalışmalarını sürdürüyor.
Gate 27, sanatın üretim sürecine destek vererek yeni bir filantropi anlayışı sunuyor diyebilir miyiz? Bu filantropi anlayışını nasıl tarif edersiniz?
Gate 27, diğer konuk programlarına benzer şekilde sanat üretimi alanında yeni bir filantropi anlayışı öneriyor. Sanat üretiminin özellikle müze ve galeri gibi büyük kurumların odağından çıkmasıyla, konuk sanatçı programlarının önem kazandığını söyleyebiliriz. Kurumlar ne kadar büyük olursa olsun koleksiyonlarına sınırlı bir alım yapabiliyor veya özel üretim eser sipariş edebiliyor. Bu nedenle sanat eserinin üretimi için çeşitli modellerin, özellikle konuk programlarının çoğalması önem kazanıyor. Konuk programları aracılığıyla kültürel bir değiş tokuş ve iş birlikleri fırsatı yaratılabiliyor. Bu şekilde kültür ve sanat üretiminin sürdürülebilirliği sağlanıyor. Çünkü artık bitmiş bir eseri satın almak yerine, eserin üretilmesi süreci ve bu sürecin beraberinde getirmiş olduğu olasılıklar direkt desteklenmiş oluyor. Böylelikle sanat eserini koleksiyon yapma ve belki de ileride koleksiyonu izleyici ile paylaşma amacıyla satın alan koleksiyoner profilinin de sanatın üretim sürecine destek veren filantropist anlayışa doğru evrildiğini söyleyebiliriz. Melisa Tapan'ın Gate 27'yi kurmasındaki bakış açısı, temelini bu yaklaşımdan alıyor. Bugüne kadar Gate 27'nin İstanbul ve Ayvalık'taki mekanlarında 60'ın üzerinde konuğu ağırladık ve Gate 27'de geçirdikleri sürecin sonunda birer çalışmalarını Gate 27'ye bağışladılar. Bağışlanan işler Gate 27 Koleksiyonu'nu oluşturdu. Konuklarımız, İstanbul ve Ayvalık aracılığıyla Türkiye'deki kültür sanat ortamına dahil olurken, kendi profesyonel ve sosyal ağlarını da beraberlerinde getiriyorlar. Gate 27'deki süreç sırasında karşılıklı bir ağ alışverişi oluşuyor ve tanışıklıklar kuruluyor. Sonuç olarak disiplinlerarası dinamik iş birlikleri ve üretim imkanlarına kapı aralanabiliyor.
Disiplinlerarası etkileşime kapı aralayan "Gate 27 konuk sanatçı" programı ile neler hedefliyorsunuz?
Yaşamın devam etmesi için sürdürülebilirliğin önemini daha çok kavradığımız günümüzde, bu bilincin kültür ve sanat üreticilerinden kurumlarına, üniversitelerden ticari markalara kadar kapsayıcı ve içselleşmiş bir şekilde sahiplenilmesi kritik bir rol oynuyor. Bu hedefe ulaşmak için çabalarımızı sürdürmek ve etki alanımızı genişletmek en büyük hedefimiz.
Gate 27'nin programına başvuran sanatçıları hangi kriterlere göre seçiyorsunuz? Bu konuda belirleyici unsur ne oluyor?
Bu yıl itibarıyla bir açık çağrı süreci başlatacağız. Ayrıca bugüne kadar iş birliği içerisinde olduğumuz kurumlar, ağırladığımız sanatçılar, küratörler ve danışma kurulumuzun önerileriyle bize ulaşan sanatçılara bir başvuru formu iletiyoruz. Gate 27'de gerçekleştirmek istedikleri proje hakkında detaylı bilgiler alıyoruz. Değerlendirme kriterlerimiz beş ana başlıktan oluşuyor: Sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle olan uyum, Gate 27 iş birlikçilerinden faydalanma, beklenmedik iş birlikleri çıkarabilme potansiyeli, proje sonucunda oluşabilecek kültürel, toplumsal, ekonomik ve çevresel etkiyle Gate 27 ve konuğun profesyonel kazanımı. Herhangi bir yaş ya da disiplin kısıtlamamız yok. Konukları belirlerken araştırma alanı olarak birbirine destek olabilecek ve paylaşımda bulunabilecek kişileri bir araya getirmeyi amaçlıyoruz.
Sanatçıyı, araştırmacıyı ve akademisyenleri bir araya getiren program, sanatseverlere neler vadediyor?
Bir konuk program olarak odağımız elbette mekanlarımızda ağırladığımız sanatçılar, küratörler ve çeşitli disiplinlerden araştırmacılar ile onların üretim süreçlerine destek olmak. Üretim sürecine odaklanmamız nedeniyle her ne kadar izleyiciyle buluşma fırsatlarımız azalsa da konuklarımızı ve projelerini tanıtmak için çeşitli kamusal programlar yürütüyoruz. Yakın zamanda Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU GENDER) ile söyleşi serisi başlattık. Bu yılki konuklarımız Maja Bekan, Nour Shantout ve Dominique Hurth'u, Gate 27 Danışma Kurulu Üyesi ve Sabancı Üniversitesi'nde öğretim görevlisi Profesör Ahu Antmen moderatörlüğünde düzenlediğimiz etkinlikte izleyiciyle bir araya getirebiliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda pandemi nedeniyle çevrim içi olarak düzenlediğimiz sanatçı söyleşilerine YouTube kanalımızdan erişilebiliyor.
İlerleyen dönemlerde Gate 27 için planlarınız neler? Bünyenize yeni ve farklı programlar eklemeyi düşünüyor musunuz?
Önümüzdeki dönemde yeni programlar üzerinden çalışıyoruz. Her şeyden önce bir koleksiyona sahip olmak yalnızca üretilen eserlerin bakımını üstlenmek ve korumak anlamına gelmiyor. Dolayısıyla koleksiyonumuzdaki eserleri izleyiciyle buluşturmak için önümüzdeki dönemde sergi projeleri yapıyoruz. İster istemez konuklarımızın üretimleri göç, çevresel konular ve zanaata dönük işler gibi belirli temalar etrafında yoğunlaşarak gruplaşmaya başladı. Bu da eserleri farklı perspektiflerden izleyiciye sunmak için fırsat veriyor. Böylelikle sanatçılarımızın görünürlüğünü yalnızca etkinliklerle değil, bu sergiler aracılığıyla da pekiştirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca, geçmiş konuklarımızdan Christina Dimitriadis'in "Island Hoping" sergisini Begüm Güney'in küratörlüğü eşliğinde Akaretler Sıraevler'de geçtiğimiz yıllarda izleyiciyle buluşturmayı başardık. Konuklarımızın bu gibi sergi fırsatları elde edebilmesi için destek veriyoruz. Diğer yandan aslında 2024 yılı itibarıyla üzerinde çalışmayı planladığımız "konuk sanatçı" programından "konuk yaratıcı" programına doğru geçişimizi Craft Antakya'yı ağırlayarak bu seneden başlamış olduk. 2024 yılı bu çabaların pekiştiği bir yıl olacak ve Craft Anktaya ile başlattığımız programımızı Keşif Atölyesi ile sürdüreceğiz. Gate 27'nin farklı olasılıklara ve ortaklıklara kapı açma misyonu doğrultusunda daha verimli çalışacağız. Misyonumuzu yerine getirebilmek için çabalarımızı doğru bir kanala aktarabileceğimiz tüm karşılaşmalara açığız.