Her ne kadar kadın–erkek eşitliğine dair somut adımlar atsak da hala pek çok alanda kadınlar bazı meslek alanlarında üretim konusunda mücadele etmek zorunda kalıyor. Dünya çapında yapılan araştırmalar kadınların, müzik yaratma sürecinin birçok alanında ve sektörün diğer alanlarında yeterince temsil edilmediğini ortaya koyuyor. Nisan Ak, böylesi bir ortamda başarılarıyla yıldızı parlayan isimlerden... Türkiye'nin sayılı kadın orkestra şeflerinden biri olarak ABD'de ülkemizi temsil eden Ak, klasik müzik yolculuğunda yaşadığı zorlukları ve başarısının sırlarını paylaşıyor.
Olmaz mı! Özellikle kadın liderlerden çok ilham alıyorum. Hem müzisyen hem de diğer alanlardan. Örneğin, şu aralar Amerika'da filantropist bir kadın liderle beraber iş yapıyoruz. Sadece içinde bulunduğum toplantılardan bile ilham alarak çıkıyorum. Çünkü işinde dünya çapında başarılı olan bir kadının yönetimini, yakından izliyorum. Ne mutlu bana.
Açıkçası ben 10 sene önce böyle bir farkındalığa sahip değildim. Belki teorik olarak kadın-erkek eşitliğinin olmadığının farkındaydım ama okul çok izole, korunaklı bir yer olduğu için bir yere kadardı bu farkındalık. Çalışmaya başladıktan sonra yüzüme çarptı asıl gerçekler. Önce farkındalıkla başlamak lazım. "Bana olanlar niye bana oluyor?" diye oturup bir düşününce zaten, 2+2'yi bir araya getiriyoruz çok kısa sürede. Ondan sonra da, "Buna rağmen neler yapabiliriz?" diye düşünmek gerekiyor. Ben müziği çok seviyorum; benim kendimi anlatma biçimim müzik. Hatta dünyayı anlamlandırma biçimim de müzik. O yüzden beni bu alandan koparmak çok zor. Kopamadım işte ne olursa olsun. Burada başarma yok aslında, pes etmeme var.
Ben başarı tanımına biraz takıntılı bir insanım. Biz başarıya çok odaklıyız ve neredeyse bir inanç gibi tapıyoruz. Başarı dediğimiz şey de genel olarak kazandığımız parayla ölçülüyor. Peki ya mutluluk? Peki ya kendini yeterli hissetme? Sürekli başarı ve para peşinde koşunca toksik verimlilik, tükenmişlik, sürekli yetersiz hissetme gibi mental olarak zorlayıcı şeylerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Oysaki bence başarı kriteri hem mutluluğun, hem hayat kalitesinin hem de mental sağlığın içinde olduğu parametrelerle ölçülmeli. Ben sırf para kazandığım için güçlü değilim, sırf ödül aldım diye de başarılı değilim. Günün sonunda kafamızı yastığa koyduğumuzda bizi ne uyutmuyorsa onun kölesiyiz.
Biz insanları hep grupluyoruz gözümüzde. Sadece kadın-erkek değil de mesela "erkek ve genç". Ya da "kadın ve göçmen". "Erkek ve genç" gruplaması benim işimde o kadar da büyük bir eksi değil ama "kadın ve genç" gruplamasına ön yargıyla bakılıyor. Yeterince otorite gösterilemeyeceğine inanılıyor. Bir de buna "kadın, genç ve göçmen" gibi başka etiketler eklenince, daha da zorlaşıyor iş. Ben bazen ön yargıları görmezden geliyorum. Bazen de ön yargıları görmeme rağmen kendimi yaptığım işin kalitesiyle kanıtlıyorum. Yani bana bu ön yargılarla iş vermek istemeyen varsa da kendileri bilir. Ben yoluma devam ettikçe zaten güzel işler yapacağım.
Sadece 50 sene öncesinde kadının adı yok. Tek tük bir şeyler çıkıyor ama yüzde 0.1. Örneğin, Nazife Aral Güran'ın hikayesi beni çok etkiliyor. 1921 doğumlu bir besteci. Müzikleri maalesef çok kaydedilmemiş ama bazı piyano eserleri ilgi görüyor şu aralar. Bir de Louise Farrenc'i çok beğeniyorum. O da 19'uncu yüzyıl Fransız bestecisi. Müzikleri aynı Beethoven gibi dramatik. Ben birinci senfonisini mayıs ayında BIFO ile yöneteceğim, beklerim.
Duygular! Erkekler hep duygularını bastırmayı öğreniyorlar toplum içerisinde. O yüzden de ya müziğin hissettirmeye çalıştığı duyguları hissedemiyorlar ya da yüzlerinde, vücutlarında gösteremiyorlar. Aslında kadın-erkek eşitliği erkekleri de özgürleştiren bir durum. Erkeklerin kendilerini, kendi duygularını biraz daha dinlemeleri, kendilerine izin vermeleri gerek.
Önce ne istediğimizi enine boyuna düşünmemiz lazım. Neden istiyoruz? Gerçekten istiyor muyuz? Karar verdikten sonra da pes etmek yok. Benim şöyle bir kuralım var: Bir şeyi sevmediğin için bırakabilirsin ama zor olduğu için bırakamazsın. İlla pes etmek istiyorsan işler kolaylaşınca pes edebilirsin, zorken değil.