Madrid şehri Barselona‘ya göre daha az kalabalık ve daha misafirperver bir şehir. İstanbul’dan günde karşılıklı üç sefer yapılmakta olan İspanya’nın başkenti Madrid; sanat eserleri, müzeleri, restoranları ve tavernaları ile neredeyse senenin 10 ayı güzel havası ile ün salmış bir şehir. Otel ve konaklama için birçok opsiyonu olan ve Airbnb konaklamanın popüler olduğu bir şehir.
Villa Magna Madrid’in en havalı bölgesi olan Salamanca‘da bulunuyor. Şehrin en havalı ve merkezi oteli olan Villa Magna toplam 150 odası ile ve farklı konsept restoranları ile en popüler buluşma noktası. Alışveriş ve müzelere yürüme mesafesindeki otel hem her türlü konfora hem de şehrin en iyi SPA’sına sahip. The SPA gerçek Türk hamamı, masaj odaları ve birbirinden farklı masaj menüsü ile günün yorgunluğunu atmak için ideal. Ayrıca otelin içindeki Tse Yang Çin Uzak Doğu restoranı ise otelin en yoğun olan restoranı, bir akşamınızı ayırmanızı öneririm.
2019 yılının en iyi otellerinden biri seçilen Heritage Hotel 46 odası ile hem butik bir otel hem de lokasyonu ile çok başarılı bir otel. Otel tümüyle yeni sayılır ve çalışanlar serviste çok başarılı. Otelin kahvaltısı ise mükemmel. Otel küçük olunca sizi daha çok şımartıyorlar diyebilirim. Otelin altında Michelin yıldızlı şef Mario Sandoval‘ın yönettiği Haroma restoranı hem otel misafirleri hem lokallerin gittiği bir restoran. Metro durağına da beş dakika yürüme mesafesinde.
İspanya’nın ve dünyanın en büyük ve önemli müzelerinden biri Prado Müzesi. Koleksiyonunda 8000’in üzerinde resim, 1000 heykel ve binlerce antik eşya, sikke ve doküman bulunan müze hem tarihi önemi hem de koleksiyonu ile 200 yılını doldurmuş oldu. Prado Müzesi kurulduğu dönemlerde İspanyol resim ve heykel dışında Alman ve Flaman olmak üzere Avrupa’nın en önemli ustalarının eserlerinin de görülebileceği bir müze.
Retiro Park şehrin en görkemli parkı. Mutlaka üç dört saatinizi ayırmanızı öneririm. Oldukça büyük ve sıcak havalarda serinleme şansınız var. İçinde birkaç müze ve sergi salonu, kayıkla gezilebilen devasa bir havuz bulunuyor. Ayrıca içindeki kristal sarayı görmeden dönmeyin.
Palacio Real, 18. yüzyılda yapılan, tüm ihtişamı ve eşsiz, görkemli iç dekorasyonuyla dikkat çekmekte. Madrid’de gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda yer alan Madrid Kraliyet Sarayı, günümüzde devlet törenleri için kullanılmakta. Avrupa’nın en çok ziyaret edilen noktalarından biri olan Kraliyet Sarayı’nda sergi, giriş; III. Carlos, IV. Carlos Salonları ve Şapel Odaları bulunmakta.
Şehrin en önemli meydanı olan Puerta del Sol, herkesin kesin bir kere uğradığı ve alışveriş sokaklarının kesiştiği bir yer. Meydan her saat kalabalık olan, meşhur saat kulesi ve su havuzu ile ünlü.
Gran Via Caddesi; New York Beşinci Cadde ya da Paris Champs Elysees Caddesi gibi dükkanlar, restoranlar, dev ve görkemli binaları ile dolu. Gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel olan, kafanızı kaldırıp binaların mimarisine hayran olacağınız bir cadde.
15. yüzyılda yapılmış ve eski Madrid diye geçen bölgede pazar meydanı diye kullanılan şu anda turistik dükkanlar, restoranlar ve kafelerin olduğu dev bir meydan. Geceleri ise canlı müzik yapanların ve turistlerin uğrak noktası.
l Şehrin en klasik Paella ve deniz ürünü restoranı. 1935 yılından beri üç jenerasyon tarafından yönetilen ve en iyi paella ve İspanya mutfağının diğer lezzetlerini de sunan şık bir aile restoranı. Öğlen ve akşam yemekleri için her gün servis veren restoran, genellikle yoğun oluyor. Rezervasyon yaptırmadan gitmeyin.
Şehrin en trend restoranlarından biri, yemekleri üst düzey. Sadece İspanyollar İngilizceyi çok bilmedikleri için menü İspanyolca ve çalışanlar ile iletişim zor olabiliyor. Ama yemekleri ve tapasları inanılmaz güzel. Özellikle ızgara kalamar, ızgara karides ve tatlıları tatmadan dönmeyin.
İspanya’nın üçüncü büyük şehri ve ülkenin en büyük limanına sahip genç ve dinamik Valencia. Deniz kenarında portakal ağaçlarıyla süslü bu neşeli sehirde herkes çok rahat, adeta hep yaz tatilinde. Ekim ayı sonuna kadar denize girilebilen bu zarif şehre İstanbul’dan karşılıklı her gün Türk havayolları, iki uçak seferi gerçekleştiriyor. Katalan bölgesinde olmasına rağmen Valencia’nın kendi dili bulunmakta. Portakal bahçeleri ve dünyaya nam salmış festivallerinin dışında, fütüristik mimarisiyle büyüleyen bir şehir.
Şehrin ve Avrupa’nın en büyük akvaryumu. City of Arts and Sciences diye geçen parkın ve çok farklı mimarisi olan bir alanın içinde kurulmuş. Akvaryum için en az yarım günü boş bırakmanız gerekir. İnanılmaz güzel bir yer ve çok etkileyici. Çok düzenli bir şekilde organize edilmiş olan bu akvaryum hem su altı canlıları hem de su üstü olarak bölüm bölüm ayrılmış.
13 ile 14 yüzyıl arasında yapılmış, Gotik tarzı ile yüzyıllardır ayakta duran bu kilise, şehrin en görülmesi gereken yerlerinden biri. Placa de la Reina meydanına bakan katedrali, Cafe Cappuccino Valencia’da oturup kahve eşliğinde seyredebilirsiniz.
Şehrin en cıvıl cıvıl yeri tabii ki Cental Market. 400’e yakın küçük dükkanın birleştiği yerde bulunan ve neredeyse 1000’e yakın farklı ürünün satıldığı bu markette ne ararsanız bulabilirsiniz. Kesinlikle aç gidin, o kadar çok tadıp alabileceğiniz şey var ki… Her sabah 07.30’dan öğleden sonra 15.30’a kadar açık bir mekan.
Farklı kumsalları olan şehirin merkeze en yakın ve en cıvıl cıvıl olanı Malvarrosa. Haftanın her günü hem lokaller hem turistler tarafından kullanılan sahil ve plaj mavi bayrak almış. Plajın tam arkasını ise birbirinden farklı restoran, cafe ve barlardan oluşan uzun bir cadde kesmekte.
La Gran Via bölgesindeki fusion tapas restoran İspanyol mutfağı ile Peru mutfağının karışımı. Trendy bir ortam, yemekleri başarılı ve fiyatları da ortalama üstü.
El Aprendiz, şehrin merkezinin dışında çok başarılı bir tapas ve sushi karması bir restoran. Klasiklerin dışında tapas tatları ve genç şefleri ile mutlaka denemelisiniz. Mekan küçük olduğu için rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
Ricard Camarena şehrin Michelin yıldızlı şefi. Faklı birkaç restoranı var ve en son açtığı Canalla Bistro dünya mutfağından esinlenerek yaptığı set menüden oluşuyor.
l 26 odadan oluşan butik otel Caro’da her oda başka bir mimariye sahip olup her birine başka bir isim verilmiş. Bu otel Valencia sokak marketine, eski şehre ve alışveriş caddelerine çok yakın mesafede ayrıca Valencia Katedrali’ne 650 metre. Otelin çalışanları ve servisi ise mükemmel.
l Yeni açılan bu otel şehrin tam kalbinde diyebilirim. Otel dört yıldızlı ama konumu, odaları, çalışanları ile beş yıldızlı bir otel servisi veriyor. Kolay bir şekilde metro ile sahile ulaşabilirsiniz. 47 odası olan otelde bazı odaların kendine ait terası da bulunmakta. Kahvaltısı ise hem açık büfe hem a la carte olarak servis veriyor.
Günde dört sefer Türk Havayolları‘nın karşılıklı uçuşu ve diğer havayollarının da uçuşları ile en popüler destinasyonlardan birisi. Eğer Madrid üzerinden gerçekleştirecekseniz 30 euro civarı uçuş bulabilirsiniz. Havalimanı ile şehir merkezi arası taksi ile 20 dakika, otobüs ile 35 dakika sürüyor.
Barcelona‘nın bir parçası hissedeceğiniz bir butik otel Cotton House AUTOGRAPH COLLECTION. 83 odadan oluşan bir saray düşünün. Her köşesi sanat ve tarih kokan ve şehrin göbeğinde bir otel. 19. yüzyılda yapılan bu tarihi binanın altıncı katındaki havuzu ve birinci katındaki 300 metrekare büyüklüğündeki inanılmaz terası ile mükemmel. Batuar Restoran, sabah kahvaltısından akşam yemeğine hizmet veriyor. Otelin odaları ve genel konsepti ise Karayipler tarzı. Otelin içinde kaybolup sosyal medya için inanılmaz fotoğraflar çekebilirsiniz.
18 yüzyıldan kalan bir saray ve ultra dizayn döşenmiş odalar… Toplam 28 odası bulunan otel, şehrin tarihi dokusu içerisinde bulunuyor. Otelin terasından bütün şehri seyredebilirsiniz. Odaların hepsi birbirinden farklı dizayn edilmiş ve teraslı. Ayrıca bir yatak odalı apartman dairesi şeklinde odaları da bulunmakta. Terasında ise sadece otel müşterilerinin kullanacağı bir restoran ile otelin girişinde şef Alian Guiard’ın gastronomik restoranı servis vermekte. Bölge olarak her iki otel de Eixample bölgesinde konumlanmakta. Passeig de Gracia caddesine iki dakika mesafede bulunmakta. Bilindiği üzere yemek saatleri Barselona’da çok farklı ilerliyor. Öğlen yemekleri için saat 14.00 gibi, akşam ise 22.00‘dan önce kimse restoranlara uğramıyor. Tapas restoran olarak size iki önerim var. El Marcet Tapas restoranı en hijyenik olanı diyebilirim. Özellikle büyük gruplar ve aileler için ideal. Lokallerin genellikle takıldığı ve aile yemeklerini yaptığı bir yer. Tapaslar arasında yeşil biber kızartması, kalamar, ızgara, karışık balık tabağı ve benim tabii ki favorim olan patatas bravas var. Hizmet anlayışı ve menü seçeneğinin zenginliğinden dolayı listenize alın derim. Bar Mut Restoranı, Eixample bölgesinde dış ve iç masaları ile gün boyu insanları seyredebileceğiniz bir mekan. Servisi çok hızlı, sadece içeride oturursanız üstünüz yemek kokabiliyor ancak bu kadar lezzet içinde bu durum çekilebilir oluyor. Şehrin en iyi tapas restoranlarından birisi. Fismuller ise Madrid şehrinde üç şef arkadaşın kurduğu ve Barselona’ya şubesi açılan gastronomik tapas ve deniz ürünleri restoranı. Mekan, Arc de Triomf bölgesinden kolayca yürüme mesafesinde. Paco Meralgo Restoranı, şehrin biraz daha yukarısında Les Corts bölgesinde. Restoranın iki girişi var, iki farklı bar ve masalardan oluşuyor. Haftann her günü her saati dolu, hep sıra var ama beklemeye değer. Yemek tadı ve sunumu ile muhteşem.