Afrika deyince aklınıza hangi hayvanlar geliyor? Fil, zebra veya çita değil mi? Bunlara bir de penguenleri eklemeye ne dersiniz? Evet, Güney Afrika’da penguenleri de görebilirsiniz ve hayvanat bahçesinde veya bir doğal yaşam koruma parkında falan değil, Cape Town’da bir sahilin ortasında, kendi doğal ortamlarında... Afrika Pengueni isimli bir alt tür olan bu penguenler, Cape Town’daki Boulders Plajı başta olmak üzere Güney Afrika’nın güney kıyılarındaki birkaç sahilde ve adada yaşıyorlar. Gözünüzün önüne beyaz kumlardan oluşan bir plaj ve üzerinde dolanan yüzlerce penguen getirin. Bunları yalnızca uzaktan izlemekle kalmayıp aynı plaj üzerinde yürüyebilir, hatta onlarla beraber yüzebilirsiniz. Cape Town’ın simgelerinden biri haline gelen penguenlerle bol bol fotoğraf çekmek için telefon hafızanızı boşaltmayı unutmayın!
Tarih ve coğrafya kitaplarından hatırlayacağınız meşhur Ümit Burnu, Cape Town’a birkaç kilometre uzakta. Aslında kıtanın en güney ucu Cape Agulhas, burası resmi olarak “en güneybatı ucu” oluyor. Fakat yine de Ümit Burnu’na gittiğinizde “dünyanın öteki ucundayım” hissini yaşayacaksınız. Özellikle bulunduğunuz yerden Antarktika’ya kadar hiçbir kara parçasının olmadığını düşünerek ufka bakarken farklı bir sonsuzluk hissi içinizi kaplayabilir. Ümit Burnu (Cape of Good Hope) aslında denizcilere moral olsun diye sonradan konulmuş bir isim ve ilk başta “Fırtına Burnu” olarak adlandırılmış. Oraya gittiğinizde yazın ortasında rüzgarlı havadan dolayı neredeyse ayakta durmakta zorlanırken, buranın adında neden “fırtına” geçtiğini daha iyi anlıyorsunuz. Ümit Burnu’nun nefes kesen doğal güzelliğine ek olarak Cape Town’ı boylu boyunca bölen ve şehrin simgesi olan Masa Dağı’na (Table Mountain) da çıkmalısınız. 1.000 metre yüksekliğinde ve tepesi bir masa gibi dümdüz olan bu dağ, göreceğiniz en güzel gün batımı manzaralarından birini sunuyor. Eğer sportif hissediyorsanız üç saatlik bir tırmanış sonrası buraya çıkabilir veya 10 dakikalık kısa bir teleferik yolculuğu sonrası kendinizi dağın zirvesinde bulabilirsiniz. Burası, dünyanın en eski dağ oluşumu ve hem UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alıyor hem de Dünyanın Yedi Yeni Doğal Harikası’ndan biri olarak kabul ediliyor. Eğer doğa ile biraz daha iç içe olmak isterseniz milli park tadında olan görkemli Kirstenbosch Botanik Bahçeleri’ni de gezi listenize eklemelisiniz.
Cape Town’da Nerelere Gidilir?
Ne penguen peşinde koşturmak, ne de dağ tepe gezmek istemiyorsanız; tek isteğiniz biraz keyif ise o zaman size Güney Afrika’nın sonsuzluğa uzanan ünlü bağlarını keşfetmeyi öneriyoruz. Güney Afrika’da bağcılık 1659 yılına kadar gidiyor ve günümüzde 110.000 hektar bağların önemli bir bölümü Cape Town’a yakın kasabalar olan Stellenbosch, Paarl ve Franschhoek’de bulunuyor. Her biri saklı cennet gibi olan, peyzaj harikası ve birbirinden güzel doğa manzaralı bağ evlerinin yanı sıra, bulundukları kasabalar da zevkli mekanları ve tarihi dokuları ile kesinlikle görülmeye değer. Ayrıca, Güney Afrika’ya özgü Chenin Blanc ve Pinotage üzüm çeşitlerini de yakından görüp deneyebilirsiniz. Onlarca bağ evi arasında görmeniz gerekenlerin başında Franschhoek Vadisi’ndeki ünlü bağ evi Babylonstoren gelmeli. Franschhoek kasabası, 14. Louis zamanında baskıdan kaçıp Ümit Burnu’ndaki Hollandalılar tarafından davet edilen Fransız Huguenots’lar tarafından kurulan bu bölgede yer alıyor ve Afrika’nın ortasında tam bir kültür mozaiği sunuyor. Fransızlar, en iyi bildikleri konulardan biri olan bağcılığı Güney Afrika’ya taşımakla kalmamış, aynı zamanda burada minik bir cennet kurmuşlar. Babylonstoren’a girdiğiniz gibi geniş bahçeler, çiftlik hayvanları, sıra sıra bağlar ve sempatik binalar sizi karşılayacak. Babil’in Asma Bahçeleri’nden esinlenerek yapılan bahçelerinde dolanırken nerede olduğunuzu unutacaksınız. İngiliz Telegraph Gazetesi’nin de “bir numaralı yer olarak” tanımladığı Babylonstoren’a ek olarak bölgedeki diğer bağ evlerinden Clos Malverne, Marianne Estate ve Ernie Els’i de tavsiye ederiz.
Cape Town’da fotoğraflanan şeylerin başında, gökkuşağının her renginden sıra sıra evlerin bulunduğu sokaklar gelir. İşte burası, şehrin hemen merkezinde bulunan ve Müslüman Malaylar’ın yaşadığı Bo-Kaap mahallesi. Irkçılığın zirve yaptığı bir dönemde tepki olarak rengarenk boyadıkları evler, bugün şehrin en turistik yerlerinden biri haline gelmiş. Yeşil, mavi, pembe evlerden oluşan sokak aralarında kendinizi kaybedebilir, fotoğraf çekme çılgınlığınıza göre 30 dakika ile iki saat arasında zaman geçirebilirsiniz.
Afrika’ya gelmişken belgesellerden ve filmlerden aşina olduğumuz aslanları, zebraları ve daha birçok hayvanı yakından, hem de nispeten doğal ortamlarında görmek kadar heyecan verici az şey olabilir. Cape Town’a yalnızca birkaç saat uzaklıktaki doğal yaşam parkı Aquila Game Reserve’de hem Afrika’nın birbirinden ilginç hayvanlarını yakından görebilir hem de Güney Afrika’nın farklı doğasına tanık olabilir ve Cape Town’da Günübirlik Safari Deneyimi yaşabilirsiniz. Burası nispeten ufak bir safari alanı ama gerçek bir safari deneyimi yaşamak istiyorsanız, o zaman tatilinizi birkaç gün daha uzatıp ülkenin biraz daha kuzeyinde yer alan Kruger Ulusal Parkı’nı da planlarınıza eklemelisiniz.