Bu çok özel safari kampı, vahşi yaşam cenneti Okavango Deltası’nın Zibadianja Lagünü’nün kıyısına kurulu. Kampın kurucuları arasında, ödüllü vahşi yaşam filmlerinin yaratıcısı Dereck ve Beverly Joubert çifti yer alıyor. Çiftin asıl mesleği, kampın pürüzsüz, rafine çizgisinin sırrını da açıklıyor: ‘İzleyiciyle’ vahşi yaşamın arasına, bölgenin doğal güzelliğinden ne görünüşü ne de ebatıyla rol çalacak hiçbir şeyin girmesine izin verilmemiş. Ağaçların arasına gömülmüş kampta sadece dört çadır bulunuyor. Çadırlarda koyu ahşap zeminler açık renkli kaliteli yerli kumaşlarla yumuşatılırken bakır küvet ve şömine ile altın rengi banyo teçhizatları dekorasyona zenginlik katıyor. Açıkhava güvertesi ve duşu ise vahşi yaşama tanıklık etmenin en zahmetsiz, en keyifli yolu. Güneş enerjisi kullanılan kampın çadırlarında bulunan Nikon teleskoplar da sizi Okavango Deltası’nın asıl ‘sakinleri’nin arasına, olduğunuz yerden sokulmanızı sağlıyor.
Madikwe Game Reserve için, Güney Afrika’nın en popüler doğal yaşam alanlarından biri denilmesine şaşırmamalı. Botsvana sınırına kadar yayılan yaklaşık 75 bin hektarlık alan, sadece ‘büyük beşli’ye değil, vahşi köpeklere, çitalara, zebralara, zürafalara, antiloplara ve 420 kuş türü başta olmak üzere zengin bir vahşi yaşama ev sahipliği yapıyor. (104 tür ağacı da unutmayalım.) Bu ilham verici coğrafyanın keyfini, kusursuzca çıkarmak için adresiniz, 10 süitli Madikwe Hills Private Game Lodge. Ferah süitlerde şömineli oturma odaları romantik sayvanlı karyolaların bulunduğu yatak odasına bağlanıyor. Yerden tavana kadar uzanan pencereler vahşi yaşamla bütünleşmenizi sağlarken dışarıda, akasya ağacı altına koyulmuş şezlong ve süite özel serinleme havuzu, Afrika sıcağından bunaldığınızda imdadınıza yetişiyor. Daha özel bir atmosfer için, Honeymoon Suite’in güzelce gizlenmiş açık hava köşesinde yer alan dört ayaklı küvette köpüklere gömülmüş şampanyanızı yudumlarken mavi Afrika göğünün altında uzanan başak sarısı arazide ağır ağır ilerleyen filleri izleyebilirsiniz. Balayı çiftlerine duyurulur!
Tasarım söz konusu olduğunda Afrika’da, The Highlands’le yarışabilecek çok lodge yoktur herhalde. Kubbe şeklindeki sekiz süitiyle lodge ilk bakışta, Tanzanya’nın vahşi doğasında sır gibi saklanan bir bilim üssünü andırıyor. Olmoti volkanını kucaklayan dağ ormanın kıyısında, yerden yüksekte bulunan ve tente ile camdan oluşan süitlerin ilham kaynağı, bölgede rastlayacağınız geleneksel Maasai evleri olan boma’lar. Vahşi yaşamın yalın güzelliğinin ileri teknoloji dokunuşlarla zenginleştirildiği süitler, yorucu ama keyifli safari macerasının ardından sade tasarımıyla dinlendirici bir atmosfer sunuyor. Kamptaki otantik indoor şömine, geleneksel Doğu Afrika kamp ateşi ruhunu yaşatmak için tasarlanmış. Akşam yemeğinden sonra fonda vahşi yaşam sesleri, kitabınıza gömülmek için kütüphaneye sığınabilirsiniz. Yanınızda kitap yoksa üzülmeyin, kütüphanenin güzel bir koleksiyonu var.
Safari denildi mi ilk akla gelen destinasyon, Kenya’da, safari lodge’lara dair tüm ezberinizi bozacak, çok özel bir konaklama seçeneği. Ekvator’un birkaç kilometre kuzeyinde, Laikipia’da koruma altındaki Borana’da yer alan Arijiju adını, üstüne kurulduğu tepeden alıyor. Meru taşından yapılmış, komşu Etiyopya’daki manastırlardan izler taşıyan ev, safari keyfinin başkaları tarafından bölünmesini istemeyen, kendisine özel bir yer arayanlar için ideal. Tabii beş yatak odası, sevdikleriyle kalabalık gruplar halinde seyahat etmeyi sevenleri de memnun edecektir… Kenya’nın bu bölgesi, safari açısından bilindik görkemli manzaralara ev sahipliği yapmıyor olabilir. Ama yine de fil, aslan, çita, leopar, zürafa ve gergedan görmeyi umabilirsiniz ki, bu hiç fena sayılmaz. Buranın ilgi çekici yanı, evin bizzat kendisi. Dekorasyonda Afrika’ya özgü öğeler, topraksı tonlar ve büyük avizeler gibi Avrupai dokunuşlarla harmanlanıyor. Afrika’ya geldiniz diye tüm zamanınızı vahşi yaşamın peşinde geçirmek zorunda değilsiniz elbet. Arijiju bu açıdan misafirlerine spa ve hamam, yoga, binicilik, dağ bisikleti, tenis kortu dahil bir sürü seçenek sunuyor.
Safari lodge’unuza 4x4’lerde değil, teknede sallanarak ulaşmaya ne dersiniz? Namibya’da Chobe Nehri’nin kıyısına kurulu Chobe Water Villas’a sadece tekneyle ulaşılabiliyor. Kasane kentinden 15 dakika süren yolculuktaki ayrıcalıklı hava, lodge’un içinde de devam ediyor. Akasya ağaçlarının gölgesine tünemiş butik lodge’da, ince ahşap sütunlarla suyun üstünde yükselen saz çatılı 16 villa bulunuyor. Süitlerde yerden tavana kadar uzayan cam kapılar şezlonglarla donatılmış ferah teraslara açılıyor. Terasların manzarası hafızalara kazınacak türde: Sevimli suaygırları, korkutucu bufalolar ve sinsi timsahlar, görüş alanınızda ‘takılıyor’. Arkada bir teras daha bulunuyor. Öndekine göre daha küçük olan bu terasların harikulade günbatımı manzaraları var. Güney Afrika Design Union imzalı iç mekanlar sürdürülebilir, çağdaş hatlara sahip; özel yapım mobilyalar, yöreye özgü kumaşlar, yumuşacık nevresimler ve ilginç Afrika sanat işleri içeriyor. Villanızın terasından vahşi yaşamın akışına zahmetsizce tanıklık edebilirsiniz. Ama Afrika’da vahşi yaşamın en yoğun olduğu bölgelerden birinin, Chobe Milli Parkı’nın dibinde olduğunuz düşünülürse dışarı çıkıp bir de 4x4’lerde sallanmayı göze alacaksınız!