İnsan suretine ve ruh haline duyduğunuz ilgi; adeta portrelerinizdeki yüzlerde vücut buluyor. Hangi duygu biçimlerini ve düşünce durumlarını portrelerinizde anlatmayı tercih ediyorsunuz?
İnsan çok derinlikli, katmanlı ve esrarengiz bir yaratılış. Aynı anda bir çok farklı kimliğe ve duyguya bürünebiliyor. Bir beden içindeki ruh halinin bu denli anlık geçişlerinin olması figür resmi yapan bir sanatçı olarak beni her zaman heyecanlandırmıştır. Özellikle insanın yalnız, bir başına geçirdiği zamanlarda hissettiklerinin, duyumsadıklarının, düşündüklerinin ve hayalini kurduklarının, o kişinin en derinde saklı tuttuğu ne varsa onu açığa çıkarttığını düşünüyorum. Bu yüzden resimlerimde genellikle tek bir portreye odaklanmayı seçiyorum. Tekil olanın her zaman aklından ve kalbinden geçen, onun en derin sırlarına açılan kapıdır. Genellikle içte sakladığımız daha kara, korkak, kırılmaya müsait, öte yandan daha cüretkar, asi ve bazen yıkıcı duygu durumlarıdır. Ben resmettiğim portrelerin derinlerde saklı tuttukları sırlarına yolculuk etmeyi seviyorum. Biriktirdikleri, sakladıkları, unuttukları ne his varsa, onu kurguladığım portrelerin gözlerinde resmetmeye çalışıyorum. Ayna karşısında, insanın kendi gözlerinin içine bakarken açığa çıkan duygular beni resim yapmaya teşvik ediyor. Görülmeyeni, gizleneni, saklı tutulanı görünür kılmak bir bakıma...
İnsan suretinden ve bireyin “arızalı, güvensiz, bozuk ve yıkıcı” duygu biçimlerinden hareket ederek toplumsal meselelere değindiğinizi söyleyebilir miyiz? Portrelerinizdeki suretleri güvensiz kılan nedir?
Resmettiğim portrelerde ele aldığım konular aslında bireyseller; kökten, derinden, belki önceki kuşaklardan gelen duygular hepsi. Gerçi insanı ele alırken toplumsal ve bireysel olarak sınıflandırma yapmaktan ziyade onların birbirine bağlı olduklarını düşünüyorum; her şey etkileşim içinde. Duygularımız her ne kadar bireysel olsa da, onları hissettiren etkenler çoğu zaman toplumsal meselelerdir. Her birimiz kırıklarla, kırgınlıklarla doluyuz; bunu çoğu zaman kabul etmesek de. Bu kırılgan olma durumu her ne denli farklı tesir bulsa da ayrı bünyelerde, çoğu zaman gerisinde güvensizlik bırakıyor. Üçüncü sayfa haberlerinde okuduğumuz kadınların ve belki de hiçbir zaman hikayesini dinleyemeyeceklerimizin, özgürlüğü için hayatı pahasına mücadele eden azınlıkların, veya sırf engelleri sebebiyle kapalı kapılar ardına hapsedilenlerin duygularını gözlemlerken toplumun dayatılarını, öğretilerini göz ardı edemeyiz. Hikayeler hep bir bütündür; eylemler ve duygular. Ben resimlerimde duyguları yansıtmaya çalışıyorum. Edimlerden ziyade hissedilenler resimlerimin temelini oluşturuyor.
“Arızalı / Broken” serginizde eser seçimi yapılırken neye dikkat edildi? Bize biraz serginin kavramsal çerçevesinden bahseder misiniz?
“Arızalı / Broken” sergisi kendi içime yaptığım bir yolculuk niteliğinde diyebilirim. Kendimle daha çok sohbet ettiğim, etrafımdaki enerjilere daha hassas olduğum bir dönemde ürettiğim işlerden oluşan bir sergi oldu. Kendi iç dünyamdan çok izler var. Tabloların seçimini yaparken bir akışta olmalarına dikkat ettik. Belirli bir duygu durumundan ziyade, derinde saklanan ne denli arızalı, bozuk, yıkıcı, güvensiz his varsa her birini kucaklayıp, benimseyip, portrelerde yansıtmaya çalıştım. Sureti, içinde taşıdığı bütün yoğunluğuyla resmetmeye çalıştım.
İzleyici tablolarınızda resmedilen gözlere bakarken, aslında kendi içinde bir yolculuğa çıkıyor. Eserlerinizin izleyici ile kurduğu ilişki üzerine siz ne söylersiniz?
Sergi öncesi atölyemi ziyaret eden yakın çevremden, resimlerimi takip edenlerden duyduğum yorumlar, resimlerimin üzerine ürettikleri hikayeler, kurdukları cümleler beni çok etkiledi. Genelde hep gözlere odaklandıklarını fark ettim ve bu inanılmaz hoşuma gitti. İzleyicinin tabloyla kurduğu ilişki çok kişiseldir, o yüzden ben pek o bağa kendimi de dahil ederek o büyüyü bozmayı sevmiyorum. Resim yapma süreci sadece tuval önünde boya sürmekten ibaret değil; çok fazla araştırmayla, denemeyle, gözlem yapmakla, okumakla geçen bir süre de var içinde. Bu süreç bir sanatçı için ciddi bir serüven, macera. Benim dileğim izleyicinin de kendi serüvenini yaratması benim tablolarıma bakarken. Onunla konuşması, zihnine yerleştirip ara ara zihninin içinde de onu canlandırması, farkındalığını arttırması… Umarım ufak da olsa izleyicinin o derinde saklı tuttuğuna dokunabilmişimdir ve tabloyla arasında bir bağ kurmasını sağlayabilmişimdir.
2016 tarihli “Derinin Altındaki: Psikanalitik Kuram Bağlamında Yara” başlıklı, bedensel yaraları psikanaliz ve Hristiyan ikonaları çerçevesinde inceleyen yüksek lisans teziniz dikkatimi çekti. Siz de insan sureti ve bedenini konu edinen bir sanatçı olarak, insan bedenine ne gibi anlamlar yüklüyorsunuz?
Sayısız, sınırsız ve çoğu zamanda anlamsız anlamlar yüklüyorum. İnsan bedeni de ruhu gibi çok değişken. Elbette deri vücudumuzu sınırlayan, çizgilerini çeken bir organ ama her saniye değişmekte olan bir yapı. Hormonlar, duygular, yediklerimiz, yaşadıklarımız, uykular veya uykusuzluklarımız, mutluluğumuz veya kederimiz sürekli bedenimizi de değiştiriyor. Bu yüzden beden sürekli değişim halinde; bazen de ön göremediğimiz dış etkenler yüzünden bambaşka bir hale geliyor. Ben bedeni kullanarak bedenin içini anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Deriyi göstererek aslında tenin altındakini arıyorum. Beden benim için ruhu yansıtmanın bir aracı.
Son olarak, sanat piyasasında yer edinmeye çalışan genç sanatçılara ne önerirsiniz?
Yer edinilmeye çalışılmalı mı bilmiyorum, sanırım bu kullanmayı tercih edeceğim bir fiil değil. Akan su yolunu bulur derler ya. Kendilerinden vazgeçmesinler, yılmasınlar, üretsinler. Belirli bir kalıba girmek yerine kendileri olsunlar. Kendi sesleri olsun, kendi sözcükleri. Çünkü herkesin sesi farklı ve özgün.