Fırat Neziroğlu ile Dokuma Sanatı Üzerine

Anadolu'yu adım adım gezerek unutulmaya yüz tutmuş kumaşları kendi tasarımlarıyla buluşturan Fırat Neziroğlu, dokuma sanatına kattığı özgün dokunuşla kendi masalını yaratıyor. Tasarım yolculuğuna ortak olduğumuz Neziroğlu'ndan sanatının kodlarını dinledik.

YAZAR: Kübra Bıçak
ABONE OL
14 Mayıs 2024 Salı 15:14 | Son Güncellenme:
25 dakika okunma süresi
Fırat Neziroğlu ile Dokuma Sanatı Üzerine

Üretmek, bazı insanlar için yaşamın en doğal halkasıdır. Üretmenin verdiği haz duygusu ile her gün yeni ve özgün olan yaratımların peşinde koşarlar. Bu isimlerden biri olan Fırat Neziroğlu, Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi'nde tasarım serüveniyle başlayan ve dokuma sanatına uzanan öyküsünde pek çok üretime imza atarak uluslararası alanda farklı başarılar elde etmiş. Bugün, yaptığı işlerle adından söz ettiren Neziroğlu, kendi tanımıyla bir zanaatkar olarak ilham veren bir öyküye sahip. Tasarım yuvasına dönüşen Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki atölyesinde buluştuğumuz Neziroğlu ile tasarımlarını, ışık saçan sanatını ve gelecek projelerini konuştuk.

Akademik kariyerinde pek çok durak var ama ilk öykün Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi'nde başlıyor. Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü'nde okumaya nasıl karar verdin? Sonrasında akademik kariyerin nasıl şekillendi?

Üniversiteye kadar ailemin isteği ile dans ettikten sonra, yine ailemin isteği ile Güzel Sanatlar Fakültesi sınavlarına girdim. Bana sorsanız tarih öğretmeni olmak isterdim. Ancak ailemin bana çizdiği sınırlar içinde olmayı sevdim ve hiç karşı durmadım. Yıllar sonra fark ediyorum ki sınırlar beni hedeflerime daha çok yakınlaştırmış. Tekstil bölümünü annemin isteği ile okurken dokuma ile yeniden tanıştım. Yüksek lisans ve sanatta yeterlik eğitimi ile birlikte 12 yıl boyunca Dokuz Eylül Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştım. O sırada 2002 yılında Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin ilk hocalarından biri oldum ve Temel Sanat Eğitimi müfredatını hazırladım. Daha sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi, Nişantaşı Üniversitesi ve Işık Üniversitesinde Öğretim görevlisi olarak çalıştım. Bu yıl da Bahçeşehir Üniversitesi için Güzel Sanatlar Fakültesi kurmak üzere davet aldım. Tekstil ve Moda Tasarım bölümümüz YÖK onayını aldı ve eylül ayında öğrenci almaya başlıyoruz. Araştırma görevliliği ile başlayan serüven pek çok üniversitede tekstil ve mimarlık fakültelerinde hocalığa oradan da fakülte kurmaya kadar geldi.

Tekstil ve modadan sonra salt bir tasarımcı olmak yerine sanata dokunmayı tercih ettin. Sanat yolculuğun nasıl başladı?

Dokuz Eylül Üniversitesi'nde çalıştığım 12 yıl boyunca yaşadığım psikolojik şiddete dur deyip istifa kararı verdiğimde bir söz söylemek istedim. Hocalarımı tuvalet kapısının altından bacakları görünürken dokudum. "Siz buradan kendinizi tanıyabilirsiniz. Çünkü bunca yıl ne yaptığımızı hiç konuşmadık. Ben de size arkamı döndüm, içimi döküyorum" diyerek "İşeyen Fırat" dokumamı yaptım. Akıl Hastanesi isimli sergimi açtım, istifa mektubumu ve sergi davetiyemi bölüm başkanımın masasına bırakıp okuldan ayrıldım. O yıl bu dokumam dünyanın en büyük müzayede evlerinden Londra Sotheby's'de satıldı, ardından Christie's müzayedesinin kapağı oldum. Böylece benim için dünya serüveni başladı.

Geleneksel dokuma yöntemini çağdaş sanatla buluşturuyorsun. Peki geleneksel olanı çağdaşla buluşturma fikri nasıl doğdu?

Herkes en iyi kendi diliyle konuşur. Ben başkasını ya da başka bir kültürü taklit edersem ne kadar ileri gidebilirdim ki? Bu topraklar her şeyin, bilimin, sanatın, zanaatın, teknolojinin başlangıç noktası. Göbeklitepe ile dünya tarihi değişti. Karahantepe ile kısa süre içinde tarihe yeni bir sıfır noktası kondu. Kilimin dünyadaki adı kilim, en eski kumaş Çatalhöyük'te bulunuş, en eski halı Türk düğümü ile dokunmuş. Eğer kültürel bir söz söylemek istiyorsak dokuma bunun en önemli yollarından biri. Yaşadığım bu günün Türkiye'sinde geçmişle aramdaki bağı hiç koparmıyorum. Şehir şehir gezdikten sonra artık köyleri ve mahalleleri dolaşmaya başladım. Bu röportaj sorularını Fethiye'nin Yeşil Üzümlü Köyü'nde cevaplıyorum. Geçmişin alışkanlıkları nasıl şekle büründü, hangi masallarla süslendi, hangi zanaati geliştirdi öğreniyorum ve üzerine "Bugün ihtiyaçlarım ne?" sorusunun cevabı üzerine düşünmeye başlıyorum. Şekilden uzak, manayı ön planda tutuyorum. Anlamı çözmeye çalışıyorum ve geleneksel bilgilerin tamamını kullanıyorum. Deneyimin en önemli hoca olduğuna inanıyorum ve Anadolu gezilerimde öğrendiklerimle yerel üreticilerin bilgilerini deneyimleyerek onların yaşını yaşıma ekliyorum.

Eserlerinin üzerinde çalışmaya ne gibi sorular sorarak başlıyorsun? Yaratım sürecin nasıl ilerliyor? Esas olarak peşinde olduğun duygu, fikir ne oluyor?

Başlangıç olarak "Ne hissediyorum?" sorusu beni şekillendiriyor. Hislerimi tanımlarken, formlar ve dokunduğum suretlerin gözlerindeki bakışlar şekilleniyor. İkinci soru "Bu hisleri hangi malzeme ile anlatabilirim?" Pamuk, yün, barış ipeği, keten ya da yapay elyaflar... Hepsinin dokusu başka ve eserin seyrini değiştirmekte oldukça etkili. Üçüncü soru "Hangi teknik bu duyguyu daha iyi ifade eder?" Dokuma tekniği ile üretiyorum, evet. Fakat dokuma derya deniz bir alan. Cicim, kilim, zili, sumak... Amerika ve Kanada'da yazılan birer, Türkiye'de ise üç ayrı yüksek lisans tezi ile bugün dünyada akademik literatüre giren, üniversitelerde kendi ismim ile anlatılan kişisel dokuma tekniğim. Her duygu için eserlerimde farklı örgü kombinasyonları kullanıyorum ve her birini kişisel dokuma tekniğim ile harmanlıyorum.

Çalışmalarında temalar, sanatsal sorunlar nasıl şekilleniyor? Yıllar içinde bu temalar nasıl şekillendi?

Önce dans ile başladı, dansçıların bedenleri, esneklikleri, vücutların aldığı inorganik şekiller... Daha sonra bu bedenlerin yüzleri ve ifadeleri; derken gözler ve bakışlar. Bütünden detaya bir yolculuk ile ifade dilim de şekilden duyguya doğru ilerledi.

Yaptığın bir eserle aranda, diğerlerinden daha farklı bir bağ hissettiğin oldu mu?

Evet, "Rönesans kızı". 2012'de dokunduğum eser. New York'ta sanat çevrelerince "Dokumanın Mona Lisa"sı olarak anılıyor. Bakışlarındaki derinlik, dokuma sanatının sınırlarını zorluyor ve malzeme kullanımı açısından dokuma sanatını bir daha geri dönülmemek üzere değiştiriyor. Artık dokuma yapan çoğu dokuyucu bu eseri inceleyip analiz edip taklit etmeye çalışıyor.

Dokuma sanatına getirdiğin özgün dokunuş seni uluslararası arenada tanınır hale getirdi. Dokuma sanatını bu açıdan nasıl tarif edersin?

Dokumanın belli kuralları vardır. Tekstil teknikleri farklı malzemelerle birleştirilir ya da tekstil lifleri ya da kumaş üretimleri farklı formlar haline getirilir. Benim bakış açım geleneksel Anadolu dokuma tekniğini hiç bozmamak üzerine kurulu. Kadim bilgiyi birebir uyguluyorum. Bu açıdan tam bir zanaatkarım. Eserlerimi bilgisayar kullanmadan, kareli kağıtlarda, renk bölgelerine ayırmadan dokuyorum. Tezgahın başına geçiyorum ve boşluğu, o anda içimden geçen şekle bürüyorum. Nasıl bir piyanisti dinlemeye gittiğimizde piyanonun tuşlarına asistanı basmıyorsa, ben de üretim sürecimin tamamında tek başıma çalışıyorum. Kendi dilime, kültürüme, bugün etrafımda olup biteni okumaya odaklı olduğum için dünyaya eşsiz bir teknikle sesleniyorum. Fakat bizim için bunun çok alışılagelmiş olduğunu da unutmuyorum.

Geleneksel dokuma ile resim tekniğine getirdiğin ışık, gölge ve boşluk ögeleri, çağdaş sanatta yeni bir yaklaşım. Bu yaklaşım sanat medyumunda hangi alanları açtı?

Özellikle dokuma içinde boşluk kullananlar teknik itibarıyla dokumalarını tezgahtan çıkaramazlar. Keşfettiğim düğümler ve bu alanda ilk kez kullanmış olduğum misina ile bu sanat dili bambaşka seyirlere doğru yola çıktı. Dokumalarımı boşluklar içinde sergilerken artık dokumaların içindeki boşlukların duvara yansıyan gölgeleri konuşur oldular.

Çalışmalarında sanat ve zaanat nasıl yan yana geliyor? Bu açıdan eserlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Ben tam bir zanaatkarım. Anadolulu gibi dokuyor, dünyalı gibi ifade ediyorum. Eskilerden hikayeler anlatıyorum. Eskinin masallarındaki bugünün suretlerini dokuyorum; ileride her biri masal olacak suretleri...

Tasarım yolculuğuna dönecek olursak... Bir sanatçı olarak tasarım senin için ne ifade ediyor?

Her zaman sanatçılar ileriyi görür, tasarımcılar onlardan ilhamla üretir, halk da bu ürünleri satın alır. Ben bu kodları içimde barındırıyorum ve bu beni her zaman daha başka yerlere getiriyor. Tasarım her şeyden önce işlevdir. Sanat, tasarım ve zanaat renk, form gibi enstrümanları kullanan farklı disiplinlerdir. Tasarımcı işlevi bilen, formu ve hareketi tanıyan olmalıdır. Öğrencilerime "Bir cep tasarlayın" dediğimde alışılagelmiş bir cep formunun üzerini çiçek desenleriyle renklendiriyorsa, bu benim için hiçbir şey ifade etmez. Çünkü bu tasarım değil "bezeme"dir. Bezeme bir yüzey düzenlemesidir. Bir cep tasarlarken elin o cebe hangi konforla sığdığı, dirsek ve bileğin açısının hangi rahatlığı sağladığı, cebin içine konan herhangi malzemenin yürürken, otururken içinden nasıl düşmeyeceği hesaplanmalıdır.

Bugün tasarım kodlarını neler oluşturuyor? Tasarımlarınla insanlarla hangi hikayeleri paylaşıyorsun?

Tabii ki Anadolu hikayelerini paylaşıyorum. Anadolu gezilerimde öğrendiğim bilgileri süzdüğümde keşfettiğim en önemli bilgi yokluğun en büyük varlık olması. Konar göçer zamanlarda tezgahları taşımak daha kolay olsun diye dar enli kumaşları dokuyacak tezgahlar kullanılıyordu. Dolayısıyla giysiler üretilirken bu kumaşlar üzerinde başka hiçbir yerde görülmeyen geometrik kalıp formları kullanılmaya başlandı. Bugüne kadar yönümüzü Batı'ya çevirdiğimiz için klasik giysi kalıplarını temel olarak tercih ediyoruz. Benim rotam ve merkezim Anadolu olduğu için Anadolu gezilerimde edindiğim pek çok geleneksel giysi kalıbı ile eşsiz beden formlarına ulaştım. Her tasarımda Anadolu'nun başka bir hikayesi, başka bir formu ile üstelik bugün giyilebilen, folklorik olmayan, şekilden öte manasıyla saran giysiler üretiyorum.

Anadolu'yu gezerek kaybolmaya yüz tutmuş kumaşları yeniden yorumluyorsun. Bu yolculuk senin öyküne neler kattı, neleri keşfettin?

Doğayı, toprağı, güneşi, ayı, çiçeği, ağacı tanıyan anneannelerimiz. Anadolu'nun her kumaşında, her kumaşın deseninde izleri olan doğayı onlardan dinlemek, dinlediklerimi deneyimlemek, deneyimlerimi aktarmak çağdaş zamanların tasarımcısı olarak tanımlamaktan öte, çağdaş zamanların Anadolu masalcısı haline getirdi. Şile denizinin tuzlu suyunda unla yıkanan kumaşlar, Ankara'nın bozkırlarında güneşin altında UV filtresi geliştiren tiftik keçilerinin tüyleri, Çorum'da Hititler'den beri bu tezekle yıkanan bu yüzden bembeyaz olan kargı bezi, doğumda dokunan ölürken tabuta konan koyun yönünden elde eğrilen Erzurum Ehramı, 600 yıldır babadan oğula Mekki ailesi tarafından dokunan Gaziantep kutnusu, Yörüklerin ellerinde değer kazanan Fethiye Yeşilüzümlü dastarı, Mardin'in taş oymacılığından ilhamla dokunan yün bezler ve dahası...

Aynı zamanda birçok kraliyet ailesine özel tasarımlar üretiyorsun. En son Tayland Krallığı tarafından Tayland'ın marka elçisi seçildin. Böylesine üretimlere imza atmak hangi duyguları beraberinde getirdi?

Sakince sadece işimi yapmak, kendimden başka kimseyle yarışmamak, olduğum, yerde hayatın bana sunduğu kadarına sevinmek, iyi ve kötü ne varsa kabul etmek temel yaşam felsefem oldu. Yaşadıklarımdan öğrendim ki bu bakış açısıyla yaşayıp sadece üretmek insanı kendine bile söylemediği hayalleriyle buluşturuyor. Bir anda krallar ve kraliçeler için dokumaya başladım; New York'ta dünya sanatının kalbinin attığı sokakta çok önemli bir galeri olan C24 sanatçısıyım. Dokuma tekniğim Kanada ve Amerika'dan sonra Türkiye'de de yazılan toplam beş lisans tezi ile akademik literatüre girdi. Üniversitelerde kendi ismimle anlatılıyor. İlk defilemi New York Fashion Week'te yaptım. İnsan kabına sığmadığı zaman hastalanıyor, olmak istediği yere gelebilmek için hırslanınca, etrafını kırıp dökünce asla ilerleyemiyor. Kendim için sessiz bu yolu seçtiğimde her şey kendiliğinden önüme seriliyor. Tüm bunların sonunda bugün hissettiğim en önemli duygu, iç huzuru.

Her açıdan hikayen ilham verici. Bunlardan biri de Bilişim Vadisi Giyilebilir Teknolojiler Danışmanlığı'nı üstlenmen. Bu alandaki tasarım öykünden biraz bahsedebilir misin?

Bilişim Vadisi'nde daha çok papatya tarlasındaki Heidi gibiyim. Bilişim denince yazılım, devre, kablo kullanmayı uygun görüyor tasarımcılar. Oysa benim işim biyoloji. Bir doğal lifin; hayvansal ya da bitkisel, biz ona hiç müdahale etmeden bize ve dünyaya ne faydası var bunu araştırıyorum. Bilişim Vadisi'nde iken Antarktika Projesi ile ilgili görüşmelere başladık. Antarktika'ya giden Türk ekibi için bir kıyafet tasarlayacaktık. Ekip, her zamanki gibi yazılım ve devreler üzerine çalışırken onlara Ankara keçisinin varlığından söz ettim. Yazılımda ve teknolojide bu kadar ileri olmamıza rağmen doğayı tanımıyor olmak beni hep hayrete düşürüyor. Çünkü temel ilham kaynağımız doğa. Ankara keçisini daha önce hiç duymayan ekip beni biraz romantik buldu. Ben de tek başıma Ankara'ya gidip Tarım Orman İl Müdürlüğü ile görüşmeye başladım. 1930'larda yer gök Ankara keçisi ile doluydu. Türün özelliğini fark eden İngilizler, bu endemik türün dışarı kaçırılmasının yasak olduğunu bildikleri için keçileri siyaha boyayıp Avrupa'ya kaçırdılar. Avrupa'ya giden türler yozlaşarak sıradan keçiler haline geldiler. Çünkü Ankara bozkırlarına vuran güneşin açısı, keçilerde UV filtresi özelliği geliştirmişti. Sonra, Güney Afrika'nın en güneyinde üçüncü ve dördüncü kalite tiftik keçisi yetiştirilmeye başlandı. Bu lifler NASA'nın uzay kıyafetlerinin hammaddesi. Bunu başarır başarmaz Ankara'ya büyük baş desteği verdiler. Tarım Orman İl Müdürlüğü ile yaptığımız çalışmalarda toprak analizleri, keçilerin yiyeceği otların yetiştirilmesi, çoban oryantasyonu sonucunda bugün 212 bin baş keçimiz oldu. Boyalı ve Nallıhan köylerinde atölyeler kuruldu. Sof kumaşı denen tiftik keçisi lifinden kumaşlar dokunmaya başlandı. Ne yazık ki teknoloji alanında bu projede çalışan diğer ekibin üretimi başarılı sonuç elde etmedi. Yine görüyorum ki doğa onu anladığımızda bize tüm güzelliği ile cevap veriyor.

Üretmek kadar öğretmeyi de yaşamının bir parçası haline getirmişsin. Genç kuşaklarla kurduğun bağ, sanat yaşamında ne gibi farkındalık yaratıyor?

İlköğretim çağından üniversite ve doktora aşamasına kadar pek çok öğrenci ile bir arada zaman geçiriyorum. Gerçekten ben de yaş aldıkça kuşaklar arasındaki farkı daha çok hissediyorum. Gençlerle birlikte oldukça onların değişen dillerini öğreniyorum. Çalışmalarım da aynı dinamik hal içinde devam ediyor böylece.

Mayısta Tokyo'da yeni bir sergiyle sanatseverlerle buluşacaksın. Sergini teması nedir?

İki sokak kedisi ile evimi paylaşıyorum, bir de köpeğim var. Son dönemde hayvanlara yapılan eziyetler çok canımı sıkıyor. İnsanların her şeye sahip olma fikri, bulduğu her canlıyı kafese kapatma düşüncesi, onca yiyecek ve su israfı olurken bunları başka canlılarla paylaşmaması beni çok üzüyor. Dolayısıyla bu serginin temasında sokak hayvanları var.

Fotoğraflar: Zafer Tektaş


Tan Sağtürk ile "Carmina Burana" Oyununu İnceledik

British Museum'da Köklü Değişiklikler

Musée d'Orsay'da Bir Gece

EN ÇOK OKUNANLAR

Plaj Modası: En İyi Mayo ve Bikini Kombinleri
Plaj Modası: En İyi Mayo ve Bikini Kombinleri

Plaj Modası: En İyi Mayo ve Bikini Kombinleri

1 dakika okunma süresi
İstanbul'un Açık Hava Sinemaları
İstanbul'un Açık Hava Sinemaları

İstanbul'un Açık Hava Sinemaları

7 dakika okunma süresi
22 Haziran Oğlak Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?
22 Haziran Oğlak Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

22 Haziran Oğlak Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

13 dakika okunma süresi
Paris Moda Haftası'nın Öne Çıkan En İyi Stilleri
Paris Moda Haftası'nın Öne Çıkan En İyi Stilleri

Paris Moda Haftası'nın Öne Çıkan En İyi Stilleri

1 dakika okunma süresi
Alara Mildon ile Annelik Üzerine
Alara Mildon ile Annelik Üzerine

Alara Mildon ile Annelik Üzerine

14 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Güneş Terkol ile 60. Venedik Bienali
Güneş Terkol ile 60. Venedik Bienali

Güneş Terkol ile 60. Venedik Bienali

Şehrin Yeni Buluşma Noktası: Komedi Kulüp
Şehrin Yeni Buluşma Noktası: Komedi Kulüp

Şehrin Yeni Buluşma Noktası: Komedi Kulüp

ÇEV Sanat'ın Genç Yeteneğine The Julliard School'dan Eğitim Bursu
ÇEV Sanat'ın Genç Yeteneğine The Julliard School'dan Eğitim Bursu

ÇEV Sanat'ın Genç Yeteneğine The Julliard School'dan Eğitim Bursu

British Museum'da Köklü Değişiklikler
British Museum'da Köklü Değişiklikler

British Museum'da Köklü Değişiklikler

Türk Hava Yolları x Refik Anadol: “Inner Portrait”
Türk Hava Yolları x Refik Anadol: “Inner Portrait”

Türk Hava Yolları x Refik Anadol: “Inner Portrait”

2024 Mart Etkinlik Ajandası: Şehirde Neler Oluyor?
2024 Mart Etkinlik Ajandası: Şehirde Neler Oluyor?

2024 Mart Etkinlik Ajandası: Şehirde Neler Oluyor?

Art Dubai: Orta Doğu'nun Sanat Mabedi
Art Dubai: Orta Doğu'nun Sanat Mabedi

Art Dubai: Orta Doğu'nun Sanat Mabedi

Jennifer Lopez, Simu Liu ve Sterling K. Brown ile “Atlas” Filmi Üzerine Sohbet
Jennifer Lopez, Simu Liu ve Sterling K. Brown ile “Atlas” Filmi Üzerine Sohbet

Jennifer Lopez, Simu Liu ve Sterling K. Brown ile “Atlas” Filmi Üzerine Sohbet

Tan Sağtürk ile “Carmina Burana” Oyununu İnceledik
Tan Sağtürk ile “Carmina Burana” Oyununu İnceledik

Tan Sağtürk ile “Carmina Burana” Oyununu İnceledik

Musée d'Orsay'da Bir Gece
Musée d'Orsay'da Bir Gece

Musée d'Orsay'da Bir Gece

Erin İlkcan Aslan ile Multidisipliner Sanatı Üzerine
Erin İlkcan Aslan ile Multidisipliner Sanatı Üzerine

Erin İlkcan Aslan ile Multidisipliner Sanatı Üzerine

Mayıs Ayı Tiyatro Rehberi
Mayıs Ayı Tiyatro Rehberi

Mayıs Ayı Tiyatro Rehberi