Hayat gençken mi güzel? 20'ler, başımızda biraz da kavak yellerinin estiği yaşlar. Hayat ile ilgili olanları bir kenara bırakıp konumuz olan güzelliğe dönersek, 20'li yaşlarda pek fazla bir şey yapmamız gerekmiyor. Çünkü yüzümüzü yıkamak ve güneş koruyucu sürmek, mevcut tazeliğimizi korumamız için yeterli. Peki, yaş aldıkça? İnce çizgilerin "hoş buldum" dediği, kırışıklıkların kendince "karizma" kattığı, o gençlik ışıltımızın yerine "donukluğun" yüzümüze yapıştığı, dahası yaş ilerledikçe artan ve bizi en çok gölgeleyen lekelerin selam verdiği yaşlar? 20'lerinde çoğu kişi bunu pek önemseyip düşünmese de tam da yaşlanma etkilerine "hop dur" demenin zamanı aslında 20'ler... Çünkü bu yaşlarda önlem alınırsa ilerleyen yaşlarda daha çok yaşın getirdiği spesifik ihtiyaçlara yönelmek bizi hep taze tutuyor. Öyleyse hangi yaşta nasıl bir cilt yaşlanması oluyor, ipuçları ve çözümleri neler, şöyle bir bakalım...
20'li yaşların başlarında cildimiz ipek gibi pürüzsüzken ne kremlere, ne yediklerimize ne de gece geç uyumalara ve partilemeye pek takılmıyoruz. Oysa yetersiz uyku, alkol ve tütün ürünleri kullanmak gibi alışkanlıklar, bu yaşlarda vücudumuzu içten yıkmaya ve 20'lerin sonunda etkilerini göstermeye başlıyor. İyi ve yeterli bir cilt bakımı rutininiz varsa biraz daha şanslı olduğunuzu söyleyebiliriz. Çünkü cilt bakımı; yüzümüze, vücudumuza sürdüğümüz ürünlerden çok fazlası demek. Sağlıklı yaşam rutini oluşturmak, dengeli beslenmek, gün içinde yeterli su tüketmek, ortalama 8 saat uyumak, olması gerekenler. Cilt bakımı olarak mutlaka yapmamız gerekenler ise; günde en az iki kez yüzü yıkamak, uyumadan önce makyajı mutlaka temizlemek, cilt bariyerini korumak için nemlendirici kullanmak, hatta gün içinde gerektiğinde nemlendiriciyi tekrarlamak ve olmazsa olmaz güneş koruyucu kullanmak. Ergenlikten kalan sivilcelerle uğraşıyorsanız da mutlaka cilt bakımına düşük oranlı bir retinol eklemek, salisilik asitli bir yıkama jeli kullanmak olmalı. Akne ile uğraşanların nemlendiricide dikkat etmesi gereken nokta ise yağsız olanı seçmek.
İşte kırılmanın olduğu zaman dilimi. Artık genç bir kadından hem ruhen hem de cilt olarak biraz daha olgunlaşmaya yol aldığımız yaşa geçiyoruz. Ciltte değişimin başladığı ve bunun gözle görüldüğü dönem 30'lar. Çünkü cilt 30'larda her yıl kolajen ve elastin kaybetmeye başlıyor. Ayrıca cildimiz de 20'lerdeki gibi hücre yenileyemiyor, onu da yavaşlatıyor. Bu da ölü cilt hücrelerinin cilt yüzeyinde kalması demek oluyor. Donukluk, ince çizgilerin sebebi de işte bu ölü cilt hücreleri.
Hücre yenilenmesini ve kolajen oluşumunu desteklemek önceliğiniz olmalı. Bunun için hissedilir bir oranda retinolü gece bakım rutinine eklemek gerekiyor. Ölü hücreleri cilt yüzeyinden cilde zarar vermeden uzaklaştırmak için de AHA (alfa hidroksi asit) kullanarak hem eşit bir cilt tonu hem de daha sağlıklı bir cilt dokusu elde edebilir. Glikolik asit içeren bir temizleyici, serum ya da maskeler tam da bunun için üretiliyorlar. Nemlendirici ve güneş koruma ürünleri her yaşta olmazsa olmaz. Gündüz mutlaka bu ikisi dış mekana çıkmasak dahi uygulamamız gerekenlerden. Ayrıca ilerde yüzünüz genç boynunuz ve dekolte bölgeniz kırışmış, lekeli olsun istemiyorsanız bu bölgenin bakımına da başlamanız elzem.
20'lerde cildi önemseyip bakıma başladıysanız şanslı olan gruptasınız. Ama daha geç başladıysanız hele bir de tatillerde bronzlaşıp, dışarı çıkarken güneş koruyucu kullanmadıysanız biraz lekeye yoğunlaşmak gerekiyor. Güneş yalnızca leke yapmakla kalmıyor, kolajen ve elastine de zarar veriyor. Verdiği zararla cildin kendini onarma mekanizmasını zayıflatıp ince çizgileri derinleştiriyor, lekeleri daha görünür hale getiriyor. Buna karşı yapmanız gerekenler belli; mutlaka bakım rutinine antioksidan ürün eklemek. C vitamini, niasinamid içerikli ürünler kolajen üretimini destekleyip güneşin yarattığı hasarla savaşırlar. Yeni leke oluşumuna izin vermemek için de yine güneş kremini düzenli kullanmaya devam etmeli. Ayrıca 40'lı yaşlar premenepoz dönemi olduğundan cilt yapısında büyük değişiklikler görülebilir. Akneyle tanışmayanlar bu yaşta tanışabilir. Hormonların yolunu şaşırmasına alınacak en önemli güç salisilik asit, benzoil peroksit ve glikolik asit ile rutinde kullanılan ürünlere devam etmek. Daha ciddi sorunlar yaşandığında da mutlaka bir dermatoloğa gitmek.
Kolajenin hatırı sayılır miktarda azaldığı bu yaşlarda cilt esnekliğini de kaybeder ve hatta matlaşır. Ölü cilt hücrelerinin sayısı da çoğaldığından oluşur bu matlaşma. Bunun için haftada ortalama üç kez glikolik asit ya da laktik asitli bir ürünle peeling yapmak ölü hücreleri ciltten uzaklaştırır ve aydınlık görünmesini sağlar. Peptit kremler de yine en sevilmesi gerekenler olarak hayatımıza dahil edeceklerimizden. Çünkü hasar gören cilt bariyerini onarmak peptitlerin işi. Kolajeni de desteklediğinden mutlaka peptitli bir ürünü cilt bakım rutinine katmak önemli. 40'larda rutine dahil edilen C vitamini, hyaluronik asit ve niasinamid ile birlikte çok iyi çalışan peptitli ürünler cildin toparlanıp daha dolgun ve sıkı görünmesine yardımcı olurlar. Bu yaşlarda istisnasız birçok kadının yakındığı en önemli nokta tabii ki nem. Aşırı kuruluk ilk sırada gelen sorunlardan. Hyaluronik asit içeriği yoğun bir nemlendiriciyi en yakın arkadaş edinmek, kendinize yapacağınız en büyük seçimlerden olur.