Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı? Bu yolda en büyük motivasyonunuz ne oldu?
Kariyer yolculuğum küçüklüğümde geçirdiğim bir hastalık ve annemin desteğiyle şekillendi. İlkokulda üç sene idrar yolu enfeksiyonundan çektim ve "neden enfeksiyonu geçirecek kolay bir test yok" diye kendi çapımda sağlık sistemine isyan etmiştim. O günlerden beri hastalar için daha hızlı tanı yöntemleri geliştirmeyi, doktorların işini kolaylaştırmayı ve hastalıkların teşhisi ve tedavisi için bir şeyler yapmayı istedim. Annem, ilk deneylerimi yapmamı teşvik etti, hatta hücreleri incelemem için İzmir'deki tüm kırtasiyeleri gezip evde kullanabileceğim mikroskop buldu. Genetiğe olan merakım ortaokuldayken İnsan Genomu Projesi'nin tamamlanmasıyla daha da pekişti. 2003 yılında ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nde eğitimime başladım. Lisans eğitimim boyunca Biyoteknoloji Araştırma Birimi'nde beyin kanseri ve kontrollü ilaç salım sistemleri üzerine çalıştım. 2007 yılında Fulbright Bursu'nu kazanarak yüksek öğrenimim için Amerika'ya geldim. Harvard Tıp Fakültesi'nde değişik disiplinlerden insanlarla çalıştıktan sonra ilgim biyomühendislik alanına kaydı. Brown Üniversitesi'nde biyomedikal mühendisliği bölümünde doktoramı tamamladım. 2014 yılında Stanford Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak göreve başladım. Burada geliştirdiğimiz manyetik mikroçip teknolojisi ile kanserin kan testiyle teşhisini sağlayan yeni bir yöntem bulduk. En büyük motivasyonum, bilime, insanlığa ve hastalara somut faydalar sağlayacak çözümler geliştirmek oldu. Akademik hedefim, geliştirdiğimiz teknolojilerin laboratuvardan çıkıp hastalara ulaşması, bir hastanın derdine derman olması. Bu sene Stanford Üniversitesi'nde kendi laboratuvarımı kurdum. Öğrencilerimle beraber, insanların yaşam kalitesini artıracak ve sağlık sistemindeki sorunları çözecek işler yapma düşüncesi beni ileriye taşıdı.
Bu noktaya gelene kadar sizi en çok zorlayan şey ne oldu ve nasıl aştınız?
En çok zorlayan şey, genç yaşta yurt dışına çıkmak ve ailemi, arkadaşlarımı, alıştığım tüm çevremi geride bırakmak oldu. Amerika'ya geldiğimde kısa bir kültür şoku yaşadım. Farklı bir ülkede, farklı bir eğitim sisteminde, farklı bir dilde kendimi kanıtlamam gerekiyordu. İlk zamanlar sadece akademik açıdan değil, duygusal açıdan da zorlayıcıydı. Bununla birlikte, önyargılarla mücadele etmek de zordu. Ancak esnek yapım, değişime açık kişiliğim ve adaptasyon yeteneğim sayesinde bu zorlukları aştım. Zorluklar karşısında pes etmektense daha da azimle çalıştım. Başarısızlıkların bile beni geliştirdiğini gördüm. Bugün geriye dönüp baktığımda, o zorlukların beni bugünkü ben yaptığını görüyorum. Her engel karakterimi şekillendirdi ve başarımın temelini oluşturdu. Kendimi sürekli geliştirmek, destek ağımı güçlü tutmak ve mentörlük almak, bu zorlukları fırsata çevirmemi sağladı.
Sektörünüzde bir kadın olarak yer edinmek sizce nasıl bir mücadele gerektiriyor?
Kadın olmak dünyanın her yerinde zor, ama ben bunu kendime koyduğum hedefler için bir dezavantaj olarak görmedim. Aksine, Türkiye'de doğmuş büyümüş bir kadın olmanın beni ben yapan en önemli şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Zorluklarla mücadele etmeyi, dirayetli olmayı ve yoktan var etmeyi annemden, çevremdeki ve tarihimizdeki kadınlardan öğrendim. Bilim alanında hâlâ kadın olmaktan kaynaklanan önyargılarla karşılaşabiliyoruz, ama ben sadece işime odaklanmayı ve alanımda en iyilerden biri olmak için çalışmayı tercih ediyorum. Kadın olarak yer edinmek, iki kat daha fazla çalışmayı ve kendinizi sürekli kanıtlamanızı gerektiriyor. Ancak tutku ve kararlılıkla bu mücadele aşılabilir. Masada söz sahibi olmak için görüşlerinizi net bir şekilde ifade etmek, uzmanlığınızı ortaya koymak ve diğer kadınlarla dayanışma içinde olmak kritik önem taşıyor. Her başarı, arkadan gelenlere ilham oluyor.
Kariyerinizde kırılma noktası diyebileceğiniz bir an var mı?
Fulbright bursu kazanıp Amerika'ya gelmem benim için büyük bir kırılma noktasıydı. Harvard Tıp Fakültesi'nde değişik disiplinlerden insanlarla çalıştıktan sonra ilgim mühendisliğin biyolojiyle ilgili uygulamalarına, yani biyomühendislik alanına kaydı. 2015'te MIT Technology Review tarafından "tıpta ve biyolojide çığır açan" öncüler listesinde yer almam büyük bir onurdu. 2021 senesinde de Moore Inventor Fellow olarak seçilmem araştırmalarımız için önemli bir tanınma ve destek sağladı. Geliştirdiğim manyetik mikroçip teknolojisi ürünleşme aşamasına gelince Levitas adlı şirketi kurmamız da akademik çalışmalarımı gerçek dünyada uygulama fırsatı verdi. Bu an, bilimsel keşiflerimizin laboratuvardan çıkıp insanların hayatına dokunabileceğini görmek açısından çok değerliydi. Tüm bu anlar hedeflerime giderken önemli dönüm noktaları oldu ve her biri kariyerimin yönünü şekillendirdi.
Kariyerinizde ya da özel hayatınızda size ilham veren bir kadın figürü var mı?
Annem en büyük ilham kaynağım. Hayatımdaki yapıtaşım, en örnek aldığım insan odur. Bana vizyonumu veren, kendime inanırsam neler yapabileceğimi gösteren kişidir.
Sizin gibi genç kadınlara, özellikle sizin alanınıza ilgi duyanlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Başarıya giden yolda asla pes etmemek önemlidir. Hiçbir başarı kolay değildir, her başarı hikayesinin arkasında çoğu zaman anlatılmayan bir sürü hayal kırıklığı vardır. Önemli olan, kendine güvenmek, sabretmek ve motivasyonu her zaman yüksek tutmak. Tutkuyla çalışmak istediğiniz, ilginizi çeken alanları belirleyin. Hedefleri belirledikten sonra da pes etmeden çalışmak gerekiyor. Başarıya giden yol çoğu zaman bir sürü başarısızlıktan geçiyor. O yüzden, engeller karşısında pes etmemenin, başarıda ısrarcı olmanın asıl farkı yarattığını düşünüyorum. Başarıya giden yolda kafalardaki "Ben yapamam" gibi limitleri kaldırıp, "Sen yapamazsın" diyenlere de kulak asmamak gerekiyor. Çok okuyun, çok araştırın ve öğrendiklerinizi sürekli sorgulayın. Kendinize inanın, "hayır" cevabını asla son cevap olarak kabul etmeyin. Ağınızı güçlendirin ve her başarısızlığı bir ders olarak görün. Tutkunuzu asla kaybetmeyin ve kendi sesinizi bulun. Alanınızda uzmanlaşmak için derinlemesine çalışın, mentörlük alın ve başkalarına mentörlük yapın. En önemlisi de kendi değerinizi bilin ve başkalarının sizin potansiyelinizi sınırlamasına izin vermeyin.
Röportaj: Ceylan Yeniacun
Fotoğraf: Ertan Demirbilek