Ben de çok mutluyum Gözde'cim. Hiç kimseyle rahat etmediğim kadar seninle ediyorum biliyorsun.
Evet, çok şükür hayatımın güzel bir dönemindeyim. Kızım Yasemin (Germiyanligil) üniversiteden mezun oldu. Hayatım oyunca hep çalıştım. 15 sene boyunca Aralık Derneği'nin yöneticiliğini üstlendim. Yedi sene boyunca Altıncı Cadde şirketinin hem kurucusuydum hem de yöneticiliğini yaptım ama iki senedir herhalde kendime en uygun olan işi yapıyorum. Bir YouTube kanalında kültür ve sanat programı hazırlıyorum. Evet, hayatımın en iyi dönemlerinden birindeyim.
Sanat daha çok bilgi anlamında Aralık Derneği'yle hayatıma girdi. Çocukluğumda bile yurt dışına seyahate gittiğimde, gezinin en keyifli kısmı benim için galeri veya müze gezdiğimiz zamanlar olurdu. Her zaman ilgiliydim, seviyordum. Ama Aralık Derneği, sanat bilgisi anlamında bana çok katkıda bulundu. Dernekte edebiyat, felsefe, psikoloji, psikanaliz gibi derslerin yanı sıra sanat tarihi dersleri de veriliyordu. Benim de en çok ilgimi çeken derslerin başındaydı. Hemen hemen hiç kaçırmadan derslere giriyordum. Sanatla bilgi anlamında orada tanıştım. Kendimi tam bir koleksiyoner olarak tanımlayamayacağım ama bütün bu seneler içinde de galerileri, fuarları gezerken bende heyecan uyandıran o sıradaki duygularıma karşılık veren bütçeme de uygun eserler gördükçe toplamaya başladım.
Evimde olan eserlerle gerçekten çok güçlü bir bağım var. Bir kere Türk sanatçıların eserleriyse evimdekiler o sanatçılarla şahsen tanışıyorum, arkadaş oluyorum. Eserle ilgili fikirlerini soruyorum; nasıl, nereye koyacağımı sanatçıyla paylaşıyorum şimdiye kadar hep böyle oldu. Eser sayesinde tanıştığım sanatçılarla hep çok güzel dostluklarım oluştu. Koleksiyonerlik değil de sanat toplamak diyelim; bana çok güzel dostlar da kazandırdı. Gün içinde hepimizin koşturması, sevinci, üzüntüsü, kafasına taktığı şeyler var. Allah sağlık derdi vermesin tabii ama onun dışındaki günlük kargaşadan evime girer girmez her şeyi geride bırakıyorum. Ben hiçbir zaman evime o stresi, maddi manevi sıkıntıyı, günlük hayat koşuşturmasını, kafanın gün içinde takıldığı şeyleri sokmuyorum. Başka bir boyuta geçmiş gibi oluyorum. Bunun evdeki sanat eserleriyle çok alakalı olduğunu düşünüyorum.
Hikayelerin peşinden koşmayı seviyorum doğru. Aslında eseri ilk gördüğüm anda bende uyandırdığı duyguyu önemsiyorum. Eskiden karanlık eserleri seviyordum mesela çünkü hayata daha depresif yaklaşıyordum ama artık çok daha eğlenceli eserler beni çekiyor. Yine düşündürüyorlar ama böyle içinde biraz espri, değişik bir fikir olan eserler daha çok heyecanlandırıyor. Önce eserin bende uyandırdığı duyguya bakıyorum, daha sonra dediğin gibi hikayesini önemsiyorum. Ben sanata yatırımcı ya da koleksiyoner gibi yaklaşmıyorum; ben sanatla ilgilenmeyi, hayattaki derdimi tasamı koşturmamı bırakarak sanata bakarak nefes almayı ve sanatçı arkadaşlarımla dostluğun keyfini çıkarmayı seven biriyim. Sanatı bir yatırım aracı olarak görmeyi sevmiyorum.
Önce ben programdaki isimleri söylemek isterim. Çok özenerek seçiyorum röportaj yaptığım isimleri. Sadece görsel sanatçılar değil edebiyatçılar, müzisyenler, tiyatrocular da var. Murat Menteş, Kalben, Can Bonomo, Selçuk Yöntem, Hakan Meriçliler.. Sanatın her dalında kendi alanında başarılı olmuş, merak ettiğim çok değişik sanatçılarla görüşüp röportaj yapıyorum. Sanatın her alanına yayılıyor olmak da beni ayrı heyecanlandırıyor.
Ben zaten öğrenmeyi acayip çok seven birisiyim. O yüzden hiçbir zaman eğitimle ilişkimi bırakmadım. Notre Dame de Sion'u bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde İngilizce İktisat okudum. Üstüne master yaptım. 30 küsur yaşındayken tekrar üniversiteye girdim ve psikoloji yüksek lisansı yaptım. Aralık Derneği'nde 15 sene boyunca eğitimle hep iç içeydim. Bunların hepsini merak ve öğrenmenin bana verdiği hazza bağlıyorum, öğrenmeyi çok seviyorum. Röportajı yapmadan önce röportaj yapacağım kişiyi araştırıyorum, hayata onun tarafından bakarak yazdıklarıyla veya ürettikleriyle onu anlamaya çalışıyorum. 40 bölümde de her röportaj yaptığım sanatçının "Bizi bu kadar detaylı ve iyi araştırmış birisiyle çok nadir röportaj yapıyoruz." demeleri beni çok mutlu etti. Çünkü o sırada öğreniyor olmak çok hoşuma gidiyor.
Elif Dürüst deyince akla gelen ilk üç kelimeden birisi sanat. "Sanatın Ruhu"yla da bunu birleştirmiş oldun sanki tamamen.
Evet, çok uydu bana gerçekten. Aslında sadece sanat değil de öğrenme merakım ve bilgiye olan açlığıma çok uydu program. Ben sonuçta bu programı sanatı seven, merak eden, ilgilenen ve bununla ilgili kafasında bir sürü sorusu olan biri olarak yapıyorum. Sanat konusunda bilgi sahibi insanlara bir şey öğreteyim konumunda yapmıyorum. Sanatı seven ve daha çok insanın merak edip ilgilenmesini sağlayacak farkındalık yaratacak birisi olarak yapıyorum.
Kültür ve sanat zaten insanı bulundukları yerden başka yerlere sürüklediği, yeni ufuklar açtığı için değer verdiğimiz faaliyetler. Bu faaliyetler bizi güncel olanın basıncından kurtarıyor. Gündelik yükü hafifletiyor.
Gözde'cim benim hiç inanmadığım atasözü "Yedisinde neysen yetmişinde osun." Ben insanların değiştiğine, dönüştüğüne çok inanıyorum. Kendim özellikle çok değişebilen bir insanım. Kendi üstüme çalışmayı çok seven bir insanım. Psikoloji kitapları okumayı seviyorum, psikoloji eğitimi aldım, terapiye gitmeyi seviyorum, kendi kendime oturup düşünmeyi, kendimi analiz etmeyi seviyorum. Bütün bunların sonucunda da değişime çok açık biriyim. Bu tek bir değişiklik sadece, bunun yanında onlarca değişiklik oldu karakterimde ve hala daha o değişim sürüyor. Her beş senede bir ayrı bir Elif görebilirsin.
Aynen. Şimdiki aklının olmaması iyi bir şey. O hataları da yapmak iyi bir şey hayatta başka türlü nasıl öğreneceğiz. "Yaşadıklarımızdan değil yaşamadıklarımızdan pişman oluruz." sözüne çok inanıyorum.
Pandemi döneminde herkes ister istemez içine döndü ama benim gözlemlediğim sanatçıların içe dönmesi bizden daha farklı ve derin oldu. Karantina döneminde sosyalleşme de olmadığı için insanlar özellikle online olarak sanatı takip ettiler. İlgili olan insanların daha derinlemesine sanatla vakit geçirmesini sağladı pandemi dönemi. Daha çok vaktimiz oldu çünkü sanata ayrılan zaman çok lüks gibi günlük hayatın içinde. Sanatçıların da üretmek için çok vakitleri oldu bence. Ama birçoğu da gördüğüm kadarıyla o süreci sadece yaşadılar ve daha sonrasında üretmek için biriktirdiler. Sanatı seven biri olarak pandemi sonrasında çok daha fazla sanat eseri üretildiğini, daha fazla sergiler yapıldığını, günlük hayatımıza sanatın daha fazla girdiğini görüyorum.
Benim çocukluktan beri olan sanat sevgim kızımda da çocukluktan beri vardı. Yasemin benden daha şanslı olarak bir de bunun eğitimini aldı. New York Üniversitesi Tisch Sanat Okulu'ndan mezun oldu. Çok güzel resimler yapıyor. Sanatın benim gibi tüketen kısmında değil üreten kısmında ilerliyor.
Ben 93 yılından beri terapiye gidiyorum, çok seviyorum. Ara veriyorum tekrar başlıyorum. Psikanalatik terapiye daha sonra da bilişsel davranışçı terapiye gittim senelerce. Kendi içindeki o yolculuk ve sonrasında kendi dönüşümünü görmek beni çok heyecanlandırıyor. Bütün bunların bana getirdiği en büyük artı "support" sistemimin ne olduğunu biliyorum. Bunun başında da birinci sırada kızım, ikinci sırada ailem, üçüncüsü de çok önemli benim için dostlarım geliyor. Arkadaşlıklar çok kıymetli çünkü iyi günü paylaşması kolaydır da kötü günden seni çıkaracak kişiyi bulmak çok zordur. Kötü hissettiğimde beni en yükselten şey dostluk oluyor.
Sadece onların değil. Aldığım eğitimin, Aralık Derneği'nde 15 sene boyunca katıldığım bütün psikoloji psikanaliz derslerinin, seminerlerinin, üniversitede psikoloji yüksek lisansı yapmamın, okuduğum kitapların hepsinin birleşiminin beni değiştirmeye yaradığını düşünüyorum.
Yöntemlerim var. En çok yazmayı seviyorum. Kötü olduğum zaman yazmak bana çok iyi geliyor. Bir sürü defterim var hala yazıyorum. Bir de şunun farkındayım artık, özgür olmak çok önemli bana göre. Özgür olmak benim için istediğini seçebilmek demek. Seçtiğin şeyin bazen bir bedeli oluyor, onu ödemeye razıysan o zaman mutluluk otomatik geliyor. Bedelini vermekten gocunmuyorsan, bununla barışıksan düşmüyorsun ve mutlu oluyorsun. Bir de duygularla mesafe koymayı da öğrendim ben. Bir şeyi yaşarken o duyguyu tabii ki kalbinde içinde hissediyorsun ama sonra otomatik olarak o duyguyu kelimeye döküp "Şu an hissettiğim duygunun adı bu." diyebilmek senin daha az üzülmeni sağlıyor. Bu tip bir sürü teknik öğrendim okuduklarımdan ve çok kullanıyorum hayatımda.
Evet, bu benim seçimimdi ben bunu yaşadım diyorum. Zaten aşkı gençlere bırakıyorum.
Aşk tabii ki çok önemli bunun için savaşlar yapılıyor, insanlar krallıklarını bırakıyor, ülkelerini bırakıyor; ama bence gençlere yakışıyor. Belli yaşanmışlıklardan sonra huzuru, sakinliği daha değerli buluyorsun. Aşk içinde huzur, sakinlik, denge pek yok ya. Belli bir yaştan sonra bilinç dışında tercihin o tarafa itiyor bence.
Yok bence öyle değil. Zaten ben hiç mantıkla gidemem de. Artık hayatının merkezine aşkı koymuyorsun. Önceliklerin değişiyor sanki belli bir yaştan sonra.
Evet en önemli şey şeffaflık, dürüstlük, netliktir. Elif deyince beni tanıyan herkes bunu diyecektir. Ama son senelerde bunların yanına huzur da eklendi. Eğlence de var mesela.
Kahkaha. Gülmek, çok fazla ciddiye almamak. Ben derin sohbeti severim. Birbirini anlamayı, birbirinden bir şeyler öğrenmeyi ve bilgi alışverişini severim ama bunlar başka bir tarafta; o benim için ciddi bir şey. Zamanını ayıracaksın. Bunun dışındaki vaktimi ben kahkaha ile geçirmeyi tercih ediyorum.
Eğlenceden çok renkli bir hayatım var benim. Sıkıcı hiç değilimdir. Benim olduğum yerde kesin eğlence vardır. Eğlenceyi kaçırma diye bir şey vardır ya benim bulunduğum yerde bu olmaz çünkü bilirim ki bizim olduğumuz yer en eğlenceli yerdir. Kesinlikle absürdite ve eğlenceyi çekiyorum. Renkli olduğum için çok renkli insan da seviyorum etrafımda.
Evet, birbirini çok seven ama benzemeyen iki kız kardeşiz.
Şirin de değişime çok açık bir kadındır. O da hep değişiyor ve çok şanslıyız ki ikimizin kendi içimizde yaptığımız yolculuklar sonucunda vardığımız yerler birbirine çok yakın noktalardır. Karakterlerimiz farklı olsa da hayata baktığımız yer genelde hep aynı oluyor Şirin ile. Çocukluktan beri çok çok iyi anlaşırız ve çok yakınızdır. Karşılıklı anlarız birbirimizi. Çok özel bir bağ var aramızda.
Ben boşandığımda 35 yaşındaydım Mehmet de 36; ikimiz de gençtik. Mehmet benim hayatımdaki en yakın insan, Yasemin'den sonra sevdiğim de ikinci insan. Beraber büyüdük biz Memo'yla. 17 yaşında tanıştık, 25 yaşında evlendik; sekiz sene çıktık 10 sene evli kaldık. Hala da çok yakınız. Çocuğumuz olmasaydı bile biz Memo'yla hala bu kadar yakın iki dost olurduk. Hem beraber büyüdüğümüz hem de çok iyi anlaşan iki kişi olduğumuz için.
Boşandığımızda da Mehmet ile biz birbirimizi çok seviyorduk. Sevgimiz hiçbir dönem azalmadı. Aile deyince Yasemin, Mehmet ben. Sonrasında Şirin, Neşet, Kerem, çocuklar ve tabii ki annem.
"Yanında biri olmalı"ya çok inanan birisi değilim. Herkesin içinde o sosyal ortamdaki var oluşu tek başına gösterecek, taşıyacak kadar birikimi olduğuna inanıyorum ben. Kendi içimdeki birikime güveniyordum, yanımda birisinin olması gerektiğine inanmadım. Elif olarak hayata bakışımla, hayatı yaşama şeklimle bir de tek başına olmayı sevmekle alakalı. Yanımda biri olmalı hissi bana hiçbir zaman gelmedi. Yalnızken hiç sıkılmıyorum, tek başıma vakit geçirmeyi çok severim; özgürlük gibi geliyor bana bunun da yardımı oldu.
Hep böyle tek başına olmaktan bahsettik ama tabii ki de kadın erkek ilişkisi kötüdür demek istemiyorum. Birbirini besleyen birbirinden birçok şey öğrendiğin, beraber güldüğün, eğlendiğin, dertleştiğin ilişkileri çok kıymetli buluyorum. Biriyle el ele tutuşmanın çok güzel bir his olduğunu, beraber gelecekle ilgili heyecanlanmanın çok güzel olduğunu düşünüyorum. Yani kadın erkek ilişkisi olmamalı, herkes tek başına yaşamalı gibi bir fikrim yok tabii ki.
Bunun üzerine düşünmüyorum. Orjinal olmak için efor sarf edilmez. Bana göre bir insan ya sıra dışıdır ya değildir.
Mutlu olmak için kendi ayaklarının üzerinde durabilmek, yalnızlığı sevebilmek, dürüst olmak, geceleri yastığa başını rahat koyabilmek çok önemli bence.
İnsanın çocuğu olunca bu sorunun %90' ı cevaplanmış oluyor. Yani Yasemin. Geri kalan kısım için bu konuda ciltler doldurulduğunu biliyorum ama ben iyilik derim. İtiş kakışın yerini, huzur ve ahenk alsın. Ben özgür irademle üzerine düşünüp iyi insan olmayı seçtim ve böyle yaşamaya çalışıyorum.
Mekan için PİLEVNELİ YALIKAVAK'a teşekkür ederiz.