Zamanın günümüzün çok gerisinde, birçoğumuzun görmediği ve bilmediği bir tarihte, 1950’lerde durduğunu düşünün… O günün imkanları ve o günün teknolojisiyle hem de… Evet, Küba’nın başkenti Havana’da yaşam aynen öyle… Eski binaları, nostaljik arabaları, sokaklarda puro tüttüren insanları, dört bir yana yayılan melodik salsa ritimleri, enfes mojitosu ve efsanevi liderleri ile zamanın 1950’lerde durduğu yoksul bir Latin Amerika ülkesi Küba. Devrim lideri Che ile anılan, yıllar yılı uygulanan ambargolar nedeniyle kendi kamuflajı içinde yaşamaya alışan yoksul ama mutlu insanların ülkesi… Yoksul ama yaşamdan keyif almayı bilen, devrimci karakteri ve tarihi ile olduğu kadar doğal güzellikleriyle de sizi kendi derinliklerine çeken bir ülke… Salsa, mojito, puro ve romun anavatanı… Palmiye ağaçlarının çevrelediği kumsallarıyla Karayipler’in muhteşem doğasından fazlasıyla nasibini alan ve her sene milyonlarca turistin uğrak yeri olan bu güzel ada ülkesi, geçmişin dokusunu taşıyan yaşam biçimiyle her köşesinde kendisine ait farklı güzellikleri ve zevkleri barındırıyor. Uzun ve aktarmalı bir yolculuk sonrası kendinizi ritmik salsa melodileri içinde dans ederken bulacağınız bu şehirde; mojito, puro ve romla dolu bir dünya sizi bekliyor. Dünyanın diğer ucundaki Havana, Latin havasını ve tarihi içinize çekmeniz için sabırsızlıkla sizi bekleyen bambaşka bir dünya.
Yıllar yılı kapalı kapılar ardında yaşayan ve uygulanan ambargolar nedeniyle kendi yağı ile kavrulmaya çalışan bu Latin Amerika ülkesi için turizm vazgeçilmez bir gelir kaynağı... Senelerce kendi iç dünyası içinde yaşayan ülkenin dünya ile tek iletişim kaynağı ülkeyi ziyarete gelen turistler aslında. Kübalılar da bunu gayet net farkında. Turistler gelir kaynağı olmanın yanında, kapalı kapılar ardındaki hayatlarından dünyaya açılan birer pencere onlar için... Turistler içinse zamanın 1959’da durduğu Küba, geçmişe doğru yapılan keyifli bir keşif yolculuğu…
Devrim Meydanı ve nostaljik arabalar
Kentin tarihi dokusunu solumak için nostaljik Amerikan arabalarıyla bir şehir turu yapmakla başlayabilirsiniz başkent Havana gezinize. Che Guevara ve Jose Marti gibi kahramanların anıtlarının bulunduğu Plaza de Revolucion / Devrim Meydanı, Castillo del Morro kalesi ve La Habana Vieja (eski Havana) mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. 1982’de UNESCO tarafından korumaya alınan eski kent merkezi La Habana Vieja, gösterişli evleri ile şehrin devrim öncesindeki ihtişamlı geçmişini gözler önüne seriyor adeta. Malocana adı verilen sahil şeridi uzun yürüyüşler için ideal bir ortam sunarken, yaz tatili hayaliyle gelenler için Havana’ya 25 kilometre mesafede bulunan, palmiye ağaçlarının gölgesindeki Santa Maris Plajı Karayipler’in tüm güzelliğini gözler önüne seriyor.
“Excurison de Cayo Largo del Sur” olarak geçen Cayo Largo adalar turu da Küba’ya kadar gelmişken mutlaka yapmanız gerekenler arasında. Deniz uçağıyla yapacağınız kısa bir uçuşun ardından katamaran tarzı bir tekneye iniş yapıyorsunuz. Teknedeki ilk varış noktanız İguana Adası. İguanalarla haşır neşir olacağınız bu adadan sonraki varış noktanız, bembeyaz kumlar üzerinde altınızdan geçen vatozları sayacağınız ve snorkeling yapma fırsatı bulacağınız berrak sular. Denizyıldızlarıyla resim çektirip, yunuslarla yüzme fırsatı da cabası… Bembeyaz bir kumsaldan turkuaz renkli bir denize uzanan göz kamaştırıcı bir etki sahip Playa Sirena ise adalar turunun en güzel ve en gözalıcı noktası.
Havana’ya ulaşım
Havana gerek tarihin derinliklerine uzanan şehir merkezi, gerekse tropik sahilleriyle fotoğraf makinanızı bir an bile elinizden bırakmayacağınız tropik bir cennet. Birçok ünlü ismi ağırlayan Hotel National, kalınabilecek en iyi otellerden biri. Ulaşım biraz zor olsa da alışılmışın dışında renkli ve keyifli bir ülke Küba... Avrupa üzerinden direkt seferleri bulunan Air France, KLM ve Iberia ile Havana’ya aktarmalı olarak ulaşabilir, Karayip sahillerinde keyifli bir keşif yolculuğunun kapılarını aralayabilirsiniz.