Röportaj: Gözde YÖRÜKOĞLU
Fotoğraflar: Timur EMEK
Global bir stil ikonu olarak Türkiye’yi temsil ediyorsun. Bu süreci bizlere anlatır mısın zira muazzam bir deneyimle bu noktaya geldin.
Okul yıllarından beri tutkunu olduğum fotoğraf ve dergi dünyası sanırım ben de ilk olarak ileride yapacağım işlerde uluslararası bir yol çizme isteği yaratmıştı. ODTÜ’de Psikoloji eğitimimi tamamlayıp, sonrasında moda sektörüne yönelip ‘editör’ olarak çalışmaya başladığım yıllarda da hep bu yönde baktım hayatıma ve seçimlerimi bu şekilde yaptım içgüdüsel olarak. Okulu bitirip İstanbul’a geldiğimde de ilk olarak içimdeki dergicilik tutkusuyla moda editörlüğüne başlamıştım zaten. Moda editörlüğüne ilk olarak Marie Claire dergisinde başladım. Sonrasında New York’a FIT (Fashion Institute of Technology)’ye gittim. Tekrar Türkiye’ye geldim ve bir yandan o dönem Vogue Türkiye ile çalışıp moda editörlüğüne devam ederken, bir yandan da modellik, oyunculuk, vintage butik ve televizyon programları yapıyordum. Bu dönemde abimin Vogue İtalya, Crash, Muse gibi dergiler için kulislerini fotoğrafladığı uluslararası moda haftalarına gitmeye başladım. Bu da tam aslında içinde bulunduğumuz dönemin ruhunu temsil eden ‘sokak stili’ fenomeninin başlangıcına denk gelmişti; 2007 gibiydi ilk sanırım. Hiç unutmuyorum ilk gittiğim şov, kulisine sızarak girdiğim John Galliano dönemindeki Dior Couture idi. Büyülenmiştim. Sonrasında da NTV için bir moda programı yapmaya başlayarak, uluslararası moda haftalarını takip etmeye düzenli olarak başladım. Bu yaklaşık 10 sene önceydi. Tam da bu koşuşturma içerisinde ilk ‘sokak stili’ fotoğrafçısı The Sartorialist / Scott Schuman , sonra da Tommy Ton- o zamanlar Jak&Jill adında bir blog açmıştı, fotoğraflarımı çekmeye başlamışlar bile. The Sartoralist, ilk kitabına beni koymuş, bu arada sokak stili fenomeni de günden güne önem kazanmaya başlamıştı. Sonraki yıllarda da, sürekli gittiğim Paris, Milano, New York moda haftalarında uluslararası basın, websitesi, blog gibi değişik platformlarda stilim ile yer almaya başladım. Yine sonrasında uluslararası moda sektörünün belirlediği “Stiliyle moda dünyasına yön veren 50 kişi” gibi listelerde yer almaya başladım. Yine bu dönemin önemli sitesi ‘Style.com’da Türkiye’yi temsilen yazmaya hem de stilimle sık konu olmaya başladım. Yine New York Times ve daha birçok yayında da bu dönemin ‘global influencer’ ları arasında gösterilmeye başlandım. Böyle böyle yıllar içerisinde uluslararası moda sektöründe yerimi almış oldum.
MBFWI’un 10. Sezonunda ‘marka elçisi’ olarak yurt dışından davetlilerini ağırlıyorsun. Burada kimler var? Nasıl bir program oluşturdunuz?
Evet, bu sezon MBFWI’un 10. sezonu ve ben de marka elçiliğini üstlendim. Gelen davetlilerim arasında Achtung Magazine Genel Yayın Yönetmeni Markus Ebner, A Magazine Genel Yayın Yönetmeni Dan Thawley, Solar Magazine Genel Yayın Yönetmeni Igor Ramirez Garcia, Hercules Magazine Genel Yayın Yönetmeni ve Kreatif Direktörü Francesco Sourigues, moda tasarımcısı Esteban Cortazar, Shangai’dan moda yazarı, kreatif danışman, ‘influencer’ Leaf Greener, moda danışmanı ve ‘stylist’ Elisa Nalin vardı. Takvim olarak New York Moda Haftası’nın son üç günü ile çakışıyordu bu sezon tarihler ama İstanbul Bienali ve Contemporary Art Fair ile de aynı haftaya gelmesi aslında çok da iyi oldu uluslararası basın için. İstanbul’u moda, sanat ve şehrin canlı enerjisi ile birlikte deneyimleme fırsatları oldu bu kısa zamanda. Moda haftasının son günü de, uluslararası basından editörlerle ‘Fashion without borders’ konulu bir panel gerçekleştirdim. Oldukça güzel ve verimli bir panel oldu buradaki genç, ilgili moda severler ve dünya moda endüstrisinde yer almayı hayal eden sektördekiler için.
Röportajın tamamı bu hafta ALEM'de...