2016 temmuzu. İki haftalık bir road trip'in başlangıcı için uzunca bir yola çıkıyoruz. Pabuçlarımın üzerinde "run away with me", elimin üzerinde "running; you should know is a kind of stillness" yazıyor. Güneş batmadan göz açtığımız diğer günde bavullar kendisini, 1875'te dünyanın en büyük oteli olarak açılıp 1906'da depremde zarar gören, 1909'da renove edilen San Francisco "Historic hotel of America" serisinden Palace Hotel'de buluyor. Nice bitişe gidecek başlangıç, nice yeni arayış, nice kendilikler ile karşılaşış bu seyahatin belirleyici vakaları oluyor. Şehir içi gezmelerde adrenalin artışı sebebi bir GT Mustang atı bizimle beraber şahlanıyor.
Caddelerde sık sık denk düşülebilecek küçük galeriler, yahut sırf görebilmek dileğiyle sokak sokak aranabilecek murallar vesilesi ile sanata temas her an mümkün ise de San Francisco'daki şüphesiz en kıymetli sanat merkezi SFMOMA. Dönemsel ve kalıcı başyapıt eserlere ev sahipliği yapışı bir yana, mekanın sabiti olan baştan ayağa kırmızı kurgulanmış lavabo alanları da insanın kendi ruhu içindeki renkleri coşturup zihni, bir sanat alanına çeviriyor.
O dönemlerde en parlak zamanlarını yaşayan tasarım ve alışveriş dünyasının önde gelenlerinden Saks OFF 5TH, Nordstrom, Anthropologie bu sene sonu itibarı ile San Francisco'nun da içinde bulunduğu birkaç bölgede kapanma kararı alıyor. Dünyadaki sosyolojik ve ekonomik hareketlenmelerin kimi şeyleri geçmişte bırakacak oluşu hakikati de burada mecburi düşülmüş bir not oluyor.
Dünyanın en cool bölgelerinden seçilen Hayes Street'ten aklımda ve anımda üç mekan taptaze duruyor. Birisi kapanmış olması münasebeti ile bir kayıp, bir diğeri gayret dolu misafirperverliği ve iş bitiriciliği birleştiren, hayatımda kazanç mı kayıp mı olduğunu kestiremediğim yepyeni bir deneyim sunan, "Welcome Stranger" diyen bir ekip, bir öteki almak için senelerdir aradığım, beynin besini kitaplara atf ile Karim Rashid tarafından tasarlanmış "Knowledge in the Brain" kitap tutucusunu önüme çıkartan -minimal- bir kazanım.
Denk düşüşlerinizi unutturup hayranlık uyandıracak, birçok kültürü, ikonik birçok ismi murallarda izlemek için Mission District en spot noktalardan sayılabilir. Öyle ya Nelson Mandela'dan Che Guevera'ya, Frida Kahlo'dan Hanzala'ya, Gandi'den Augusto Cesar Sandino'ya daha birçok isim bir duvar eserinde rengarenk bir biçimde bir kuaförün dış pencere duvarında bir arada kaç yerde görülebilir ki... Yahut dev bir duvardan en siyah beyaz hali ile sokağa hakim bir bakış atan Carlos Santana'ya kaç yerde "Selam dude" denilebilir ki...
Budizm'in Çin'e tanıtılması ile beraber Hint tapınak mimarisinden etkilenip evrilmiş geleneksel bir Çin kemeri olan pailou da Dragon Gate olarak 1969'da Çin Cumhuriyeti tarafından Amerika'ya, diğer otantik binalar ile beraber armağan olarak Sing Fat Co. tarafından inşa edilmiş. Çoğu Chinatown'da görüleceği gibi San Francisco'da da ciddi bir insan akışına rastlamak mümkün. Şans kedilerinin vitrinleri süslediği Çin işi birçok ürünün kaliteli ve kalitesizinin eş zamanlı bulunabileceği, kimi turistler için keyifli zaman, kimileri için iyi fotoğraf mekanı olan bu bölge, günü öldürmez güldürür cinsten.
Yokuşlar, çıkışlar ve inişler şehri San Francisco, bizi Pacific Heights'ten Steiner Street civarına doğru indirmişti. Benim için o akşam Montesacro Marina'da İtalyan mutfağının keyfi değildi unutulmaz olan. O seyahatin bende bıraktığı en mühim izlerden idi arabamızın yanı başında yerleşmiş bir homeless ile yaşanan. Hem pizza hem de para verdiğimizde paraya göz ucu ile bile bakmadan, pizza kopartıp, kucağına alıp, sevdiği kedisine verişi idi beni kalbimden vuran. Tamah etmeyişin, yoldaş kollayışın, merhametin en vakur hallerinden biri idi o an orada hepimizin içini ısıtan. Bir San Francisco gününü daha da keyifli hale getirdiği hususu şüphe götürmeyecek, bir başka durak da taco'daki yahut burrito'daki o derin lezzete, yedikten sonra dahi iştahlanabileceğiniz nitelikte iş çıkartan bir tercih; Chipotle Grill Mexican. Palace Hotel'de The Garden Court güzel bir kahvaltı için, Pierd Paper Bar and Grill ise keyifli akşam atıştırmaları ve bir şeyler içmek için oldukça muntazam.
Golden Gate isminin 1846 Kaliforniya'sında, altına hücum dönemine denk düşüşü nedeni ile Kaptan John C. Fremont tarafından, İstanbul Haliç bölgesinin Yunan efsanesine dayandırılan ve Megaralılardan kalan Golden Horn isminin etkisi ile belirlendiği söylenegeliyor. Bu simgesel ihtişamlı yapının en belirleyici özelliklerinden biri olan rengi, birçok ihtimal değerlendirildikten sonra "aerospace orange" olarak belirleniyor ve yapıldığı günden bu yana, 1965-1995 aralığında paslanma kaynaklı zaruri bir çalışma hariç, küçük bazı rötuşlar ile tümden boyanmadan duruyor.
Leman Sam'ın sevdiğim şarkılarından birinde "Daha gidecek çok yolumuz var güzel yarim" dediği gibi, bu road trip daha birçok rotaya uğruyor. Sebastopol, Ferndale, Redmond, Bend, Oregon, Portland, Seattle ve hikayeleri bizi bir sonraki sayıda bekliyor.