Monako'da yaşadığımız yedi yıl süresince sık sık gelirdik Nice'e. Her nabza göre şerbeti olan Güney Fransa'da hep sevdiğim yerlerden biri olmuştur bu şehir. İhtişam ve steril bir ortam isteyen Monako'da; tarih isteyen Valbonne'da, Eze'de; sanat galerisi gezmek isteyen Saint Paul-de-Vence'ta; partilemek isteyen Saint-Tropez'de alır soluğu. Fransızlar arasında "emeklilik durağı" olarak kabul edilen Nice ise, bence diğerlerinden farklı bir dokuya sahiptir.
Fransa'da, Paris'ten sonra en çok turist çeken bu şehir, Nice La Belle (güzel Nice) olarak anılır. Chagall, Matisse, Renoir gibi efsanevi ressamların da zamanında burada soluklandığını hesaba katalım diyor ve benim gözümden Nice'i anlatmak istiyorum sizlere. Önce yemek diyorum, zira bir şehirde beni ilk çeken nokta hep mutfaktır. Nice'te çıkacağım ilk akşam yemeği için tercihim ise La Petite Maison'dur. Su yeşili panjurlu sarı binaların arasından gökyüzünü pembeye boyayarak batan güneşi izleyip mekanın yıllardır hiç değişmeyen yemeklerini tadarım. Derken canlı müzik yapan küçük bir grup mekana girer, keyifler hepten yerine gelir. "Et voila", işte şimdi Nice'teyizdir!
Ertesi gün, taptaze balık yemek istersem sadece yerel halkın iyi bildiği Le Canon; ançüezin başrolde olduğu Nice mutfağını deneyimlemek istersem Brasserie d'Antoine; keyifli bir İtalyan yemeği canım çekerse Sentimi; kalabalığa karışmak istediğim bir günümdeysem Bocaccio'yu tercih ederim.
Bir çikolata aşığı olarak, Patisserie Lac'tan fındıklı bar almadan günü asla bitirmem. Rue Bonaparte'ın yeme-içme konusunda yeni bir çekim merkezi olduğunu da ekleyeyim, görülesi bir sokaktır. 1820'de, kışı burada geçirmeye karar veren İngilizler tarafından yapılan yedi kilometrelik Promenade des Anglais üzerinde konuşlanan Hotel Negresco, Nice'in ruhunu iyi anlatan bir yerdir. Konaklama için birinci tercihimdir ki nasıl olmasın, Güney Fransa'nın göz alıcı sembollerinden biridir rokoko dokunuşlu bina. Vakti zamanında Sophia Loren, kendi spagettisini pişirmek için otelin mutfağında kendine özel bir alan yaratmıştır; Salvador Dali, Baccarat avizeli lobide tasmalı çitasını gezdirmiştir; Michael Jackson, süitinde prova yapmıştır; Grace Kelly, Elizabeth Taylor ve Richard Burton, restoranda akşam yemeği yemiştir. Her odası farklı dekore edilen bu tarihi otelin sahibesi Madame Jeanne Augier, vefat etmeden önce tüm konukları bizzat karşılardı, herkesle sohbet ederdi. Ne mutlu bana, tanışmıştık kendisiyle.
Güney Fransa'nın denizi temizdir ama muhteşem değildir, ancak plajları şahanedir. Nice plajları ise diğer popüler plajlara göre daha "şehirde" hissettirir. Benim gibi çocukluysanız, Nice'te beyaz- lacivert şemsiyeli Plage Ruhl'u tavsiye ederim. Eğer bu şehirde bir pazartesiye uyandıysanız, öğlen vaktine kadar devam eden Cours Saleya bit pazarını ziyaret etmelisiniz.
Boulevard Victor Hugo, Nice'in en rafine caddesidir. Buradan aşağıya süzülerek ulaşacağınız Place Magenta'ya uzanan yoldaki kafeler ve butikler oldukça keyiflidir. Eğer çoğu yerin kapalı olduğu bir pazar gününde Nice'teyseniz, size tavsiyem Polygone Riviera isimli alışveriş merkezine uğramanızdır. Güney Fransa için özel dikim inşa edilen bu havadar mekan çok sempatiktir.