'İstanbul'un yanı başında' desem... 'Yeşil lakaplı... İstanbul'un keşişlemesinin kaynağı... Dağıyla meşhur' desem... Yine mi olmadı? Peki şöyle diyeyim. Zeki Müren nereli? Hemen bildiniz değil mi? Ah siz yok musunuz?
Prusa... Bursa. Çağrışımı yakaladınız değil mi? Bursa bölgesi M.Ö 4. yüzyıla kadar çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaşamış. Sonra ne mi olmuş? Bithynia diye bir devlet kurulmuş. O tarihte Bursa ve civarında bir tane şehir varmış. Neresi biliyor musunuz? Gemlik. Hem de M.Ö 12. yüzyılda kurulmuş. Efsaneler, Gemlik'e ilk olarak Herkül'ün geldiğini ve buraya kaybolan arkadaşı 'Syrus'un adını verdiğini söylüyor. Eğer Bursa'dan 32 km uzaklaşırsanız Gemlik Açık Hava Müzesi'nde bu tarihten pek çok iz bulabilirsiniz. Mudanya var bir de. Orası da M.Ö 10. yüzyılda kurulmuş. Bursa bölgesi M.Ö 550-560'lı yıllarda Lidyalıların egemenliğine girmiş sonra da Perslerin olmuş. Birçok savaş görmüş, yazık. Harap etmişler her yanı. Sonra Dedalses isimli bir cengaver Perslerle savaşmış; Bursa bölgesinde Bithynia adlı bir devlet kurmuş . M.Ö 2. yüzyılda M. Kemalpaşa yakınlarındaki Melde Tepesi'nde antik Miletopolis, Orhangazi'de Basilinopolis, Yenişehir'de Otroia, Orhaneli'de Adriani, Karacabey'de Kremastis, Eşkel'de Daskylium, Çekirge'de Plai, Kurşunlu'da Brillos ve İznik'te Nicaea antik kentleri kurulmuş. Sonra da Bursa'yı kent yapıp çevresini surlarla çevirmişler. Bu kimin zamanında olmuş? Bithynia Kralı I. Prusias zamanında. Prusias olmuş mu size Bursa? Hannibal, Romalılarla yaptığı savaşı kaybedince, I. Prusias'a sığınmış. 'Prusias'ın bu jestinin altında kalmayım' demiş, onun onuruna Bursa kentini kurmuş, adına da Prusa demiş. Önce Romalıların, sonra da Bizanslıların bir ili olmuş Bursa. Ama Osmanlı Beyliği döneminde bile Bithynia Beyliği diyorlarmış. Orhan Gazi, Bursa'yı uzun bir kuşatmadan sonra teslim almış. Neler yapmamış ki şehrin kalkınmasında. Hatta ünlü Uludağ'ın adını da "Keşiş Dağı" yapmış. Hava durumlarında o meşhur rüzgar, 'Keşişleme'. İşte o rüzgar Keşiş Dağı taraflarından geldiğinden o adı vermişler.
Osmanlı İmparatorluğu Bursa'ya bir gelmiş pir gelmiş. İmparatorluğun ilk 200 yılında Bursa diğer kentlere göre büyük gelişmeler göstermiş, birçok mimari eserle bezenmiş süslenmiş. Fatih İstanbul'u aldıktan sonra şehir gözden düşmeye başlamış bir parça ama hep manevi başkent olarak kalmış. Öyle ya ilk göz ağrılarından biri Bursa. Kolay mı gözden çıkarmak? Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiğinde, Bursa da Yunanlıların işgaline uğramış ama sadece 11 Eylül 1922 tarihine kadar. Girmeleriyle çıkmaları bir olmuş anlayacağınız. Şu meşhur Keşiş Dağı vardı ya. 1925 yılında Osman Şevki Bey'in önerisi ile 'Uludağ' adını almış.
Bursa günümüz Türkiye'sinin gerek turizminde gerekse sanayisinde çok önemli bir yere sahip olmuş. Yapılan yeni köprü ile de İstanbul'un komşusu olmuş. Bu kadar yakın olunca Bursa'ya, İstanbul'dan günübirlik gelmeler de çok kolaylaşmış. Bu kadar anlattıktan sonra, ne duruyorsunuz çıksanıza yola, Bursa sokaklarını dolaşmaya. Neler mi yaparsınız geldiğinizde? Önce Osmanlı sultanları tarafından Bursa'da yaptırılan son külliye olan Sultan II. Murad zamanında inşa edilen Muradiye Külliyesi'ne ve bulunduğu semte gidebilirsiniz. Sonra üç dine ait ibadethanelerin olduğu hoşgörü kentinde, birbirine yakın üç ayrı sinagoga uğramalısınız. İsimlerini de vereyim: Geruş, Mayor ve Etz Ahaim Sinagogları.
Size bir mücevher vaad edemem. Ama nerede olduğunu söyleyebilirim, ciddiyim. Ama bir kuyumcu da önerdiğim yok. Yazdıklarımı okuyun yeter. Şehrin mücevheri gibi ışıldayan Yeşil Türbe, adını kaplandığı çinilerden alıyor. Neymiş? Mücevher, Yeşil Türbe'ymiş. İçeride göreceğiniz çiniler, yüzyıllar boyunca hava koşullarına, yağmacılara ve depremlere karşı verdikleri büyük savaşı kazanan İznik çinileri. Sultan Çelebi Mehmet'in ölümünden kırk gün önce tamamlanmış yapı.1419 yılında inşaatı tamamlanan Yeşil Cami hem adını hem de şöhretini, süslemesinde kullanılan çinilerden almış. Cami Bursa'nın olduğu kadar ülkemizin de en güzel tarihsel yapılarından biri. Yeşil Cami'nin girişindeki taç kapı, Türk taş oymacılığının eşsiz örneklerinden biri olma özelliğine sahip. Unutmadan, Türk resim sanatının önemli isimlerinden biri olan Osman Hamdi Bey'in "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı eserinde, Yeşil Cami'nin üst katındaki Hünkar Mahfili'nin pencerelerinden biri kullanılmış.
Dünyanın en eski çarşılı köprülerinden birinde dolaşmamak olmaz. Neresi mi? Irgandı Köprüsü. Geleneksel halk sanatları atölyeleriyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekanlarından bu köprü. Asırlarca doğal afetler ile savaşlara direnmiş olan köprü, yaklaşık 600 yaşında. Benzerleri İtalya'nın Floransa, Venedik şehirlerinde ve Bulgaristan'ın Lofça şehrinde var. Ama yine de Irgandı Köprüsü türünün ilki.
Yıldırım Bayezid tarafından mimar Ali Neccar'a inşa ettirilen Ulucami, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 100 yıl sonra yapılmış. Yirmi kubbeli geniş iç mekânıyla, Selçuklulardan beri devam eden Ulucami tipinin en gelişmiş örneği.
Söylendiğine göre Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi; Bursa kuşatması sırasında oğlu Orhan Bey'e şehir içindeki kubbeli bir yapıyı işaret ederek, öldüğünde buraya gömülmek istediğini vasiyet etmiş. Bursa'nın fethinden sonra Osman Gazi'nin dileği yerine getirilmiş. Osman Gazi Türbesi Gümüşlü Kubbe adıyla anılan aya Elia yani Aziz İlyas denen Bizans manastırının şapeli üzerine yapılmış.
Gurebahane-i Laklakan ya da Türkçesiyle "Düşkün Leylekler Evi". Kuşların göç yollarının tam bu şehrin üzerinden geçiyor olması nedeniyle, bu benzersiz hayvan hastanesi 19'uncu yüzyılda inşa edilmiş. Dünyanın ilk hayvan hastanesi Gurebahane-i Laklakan, göç yolunda sakatlanarak sürünün ardında kalan tüm göçmen kuşları, bir sonraki göçe kadar iyileştirme amacıyla yıllarca faaliyet göstermiş.
Leyleklerden söz edince geçenlerde rastladığım bu kıssadan hisseyi anlatarak bitirelim o zaman yazımızı. Bir leylek, kendine yuva yapmak için yer arıyormuş. Ünlü bir alimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler öğrenirim demiş. Bunu gören alim, 'Vay sen benim bacama nasıl yuva yaparsın' diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla saldırmış leyleğe. Leylek zar zor canını kurtarmış ama kaçarken isabet eden taşlar bir bacağını kırmış. Leylek adalete inanırmış. Mahkemeye vermiş alimi. Ve kazanmış davayı. Kadı, alimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş. Leylek itiraz etmiş hemen, 'Aman Kadı efendi, lütfen ayağını kırmayın, kavuğunu alın yeter' deyince, kadı sormuş, 'Neden?' Leylek cevap vermiş, 'Kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi alim sanıp kırılmasın.' Instagram'da Serda Büyükkoyuncu'yu @serdabuyukkoyuncu hesabından takip edebilirsiniz.