Sanat dünyasında olduğu kadar mimarlık dünyasında da büyük öneme sahip etkinliklerden biri olan Venedik Bienali bu yıl da birçok etkileyici eseri sanatseverlerle buluşturuyor. Hashim Sarkis küratörlüğünde "Nasıl birlikte yaşayacağız?" sorusundan yola çıkan Venedik Bienali, 21 Kasım'a kadar ziyaretçilerini ağırlayacak. Arsenale ve Giardini'de gerçekleşecek sergilerde Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 62 ülkenin enstalasyonları sergilenecek. Bienalin teması, dünya çapındaki mevcut koşullarla bağlantılı olarak küresel sahnenin ilgi odağı olmuş durumda. Etkileyici, düşündürücü ve ilham dolu çalışmalara göz atmaya ne dersiniz?
Türkiye Pavyonu
Bienalde, Türkiye Pavyonu Neyran Turan küratörlüğünde bu yıl mimarinin iklim krizi ışığında nasıl yeni bir bakış sunabileceğini araştıran "Ölçü Olarak Mimarlık" başlıklı projesiyle yer alıyor. Proje, fiziki enstalasyonu ve sürekli güncellenen web sitesiyle, Türkiye'de inşaattan bakıma, kaynak kullanımından tedarik zincirine uzanan süreçlerin çevreyle ilişkisine odaklanıyor. "Tasarımın rolünü basitçe iklim değişikliği sorununa çözüm üretmeye indirgemek yerine mimarlığı, çevrenin yeniden tahayyül edildiği bir ölçü olarak düşünebilir miyiz?" sorusundan yola çıkan proje, mimarlığın gezegene yönelik potansiyelini, kendi gündelik iç işleyişlerine bakarak değerlendirmenin önemine vurgu yapıyor. Türkiye Pavyonu'nda yer alan dört odalı "Ölçü Olarak Mimarlık" yerleştirmesi, "Dört Diyorama" adını taşıyor. "Taşocağı Diyoraması"nda, çağlar boyu kaynak çıkarıldıktan sonra terk edilen bir mermer ocağı görülüyor. Ziyaretçiler, açık hava müzesine doğru bir manzara eşliğinde, antik zamanlara ait inşaatların çıkarım faaliyetlerine tanıklık ediyor. "Lojistik Diyoraması", pek çok farklı türün yeni bir ülkeye doğru çıktığı göçün rotası üzerinde bulunan büyük bir depo olarak kurgulanırken, burada antik eserler ve sayısız insandan-öte yerleşimci yer alıyor. "Bakım ve Onarım Diyoraması", binaların ve insandan-öte yerleşimcilerin düzenli olarak ilgi ve bakım gördükleri bir onarım sahası olarak bulunuyor. "İnşaat Diyoraması" ise dünyanın gelecekteki yerleşimcilerini barındırmaya yönelik bir alan olarak ziyaretçileri düşünmeye davet ediyor.
Japonya Pavyonu
Küratörlüğünü Kozo Kadowaki'nin yaptığı Japonya Pavyonu atık yaratan uygulamalara karşı sürdürülebilir alternatifleri araştırıyor. Pavyon, yıkılmış bir evin geride kalan malzemelerini kullanarak, bu ögeleri eser olarak sergiliyor. Aynı zamanda evin çatısından ve dış duvarlarından sökülen parçalar serginin dışında bank olarak yer alıyor. Pavyon atıklara dikkat çekerken "Nasıl sürdürülebilir bir dünya yaratabiliriz?" sorusunun peşine düşüyor.
Finlandiya Pavyonu
Finlandiya Pavyonu, sanayi kuruluşu olan Puutalo Oy'un hikayesini ziyaretçilerle paylaşıyor. Savaş sonrasında mülteci krizinde yerleşimde önemli yeri olan, 1940 yılında kurulan Puutalo Oy şirketi Finlandiya'nın en yaygın mimari ihracat ürününü yaratan ve prefabrik ahşap binalarda uzmanlaşmış bir sanayi kuruluşu. Savaş sonrası ortaya çıkan ve Fin iç mimarisinin tüm dönemini tanımlamaya devam eden çevreye duyarlı, uzun ömürlü, sürdürülebilir bir çözüm sunan şirket günümüz sorunlarına da ışık tutuyor. Bu sergide ise Puutalo Oy şirketinin prefabrik yapıların gelişimi üzerine arşiv çizimleri, fotoğrafları, sundukları mimari yenilikler, farklı iklim ve bağlamlarda geçirdikleri değişiklikler sergileniyor.
İtalya Pavyonu
İtalya Pavyonu, topluluklarının dönüşüm ve adaptasyon yeteneklerini araştırırken, mevcut küresel zorluklara somut çözümler bulmayı amaçlıyor. Sergi "İtalyan kent dayanıklılığı üzerine bir yansıma" ve "Gelecekteki perspektif ve vizyonların keşfi" olarak iki ayrı temada gerçekleşiyor. "Mimari yapı aşırı iklim koşullarını hafifletmeye nasıl yardımcı olabilir?" sorusunu merkezine alan sergi, sürdürülebilir doğa üzerinden mimarinin rolüne odaklanıyor.
Danimarka Pavyonu
Mimarlık stüdyosu Lundgaard & Tranberg Architects, Danimarka Pavyonu'nda döngüsel bir su sistemi oluşturarak suyun döngüsüne dikkat çekmeyi amaçlıyor. Dışarıda depolanan hasat edilmiş yağmur suyu kapalı devre bir sistemle kanallar, borular üzerinden geçerek bitkilere ve ana odaya ulaşıyor. "Birlikte nasıl yaşayacağız?" sorusundan yola çıkarak suyun yaşam birimlerine olan bağlantılarını gözler önüne seren enstalasyon, mekansal bir deneyim sunuyor. Aynı zamanda ziyaretçiler, yağmur suyunun hayat verdiği bitkilerden elde edilen yapraklarla demlenmiş çaydan içerek döngüsel sistemin bir parçası olabiliyor.
İsviçre Pavyonu
Mounir Ayoub, Vanessa Lacaille, Fabrice Aragno ve Pierre Szczepanski küratörlüğünde gerçekleşen İsviçre Pavyonu, ülke sınırının mekansal ve politik boyutunu araştırıyor. "Oræ – Experiences on the Border" başlığında gerçekleşen sergi, doğal çevreyi merkeze koyarken sınırlar ve limitler üzerine ortak alanları tartışmaya açıyor. Sergi, İsviçre'den toplanan malzemeleri ortaya koyuyor. Aynı zamanda sergi, bölgede yaşayanların hikayelerini içeren bir kitap sunuyor. İsviçre sınırında mekanın şiirsel karakterini ortaya çıkaran sınırı ve sakinlerini incelerken, tanık anlatılarıyla süreci detaylandırıyor.
Almanya Pavyonu
Almanya, Venedik Bienali'nde ziyaretçileri boş bir pavyonda dolaşmaya ve QR kodları aracılığıyla dijital içeriği deneyimlemeye davet ederek görüş ayrılıklarına yol açan bir enstalasyon sunuyor. Bu yılın tartışmalı yerleştirmelerinden biri olan Alman pavyonu, 2038'de bir yaşam fikrini sunma çabasıyla boş pavyonun duvarlarına QR kodları yerleştirdi. QR kodlarını ellerindeki tablet ile okutan ziyaretçiler, 2038'de dünyanın nasıl olabileceğini tahmin eden filmleri izleyerek gelecek hakkında düşünmeye davet ediliyor.
Hollanda Pavyonu
Mimar Afaina de Jong ve sanatçı Debra Solomon Hollanda Pavyonu'nda bienalin "Birlikte nasıl yaşayacağız?" temasına başka bir soru ile karşılık veriyor: "Biz kimiz?". Sorusuyla bienal temasına meydan okuyan, şehirci söylemdeki "biz"in yalnızca marjinalize edilmiş halkları değil, aynı zamanda bitkiler ve hayvanlar gibi varlıkları da dışladığını savunuyor. Hollanda Pavyonu, tasarımlarıyla ziyaretçileri "biz" kavramı üzerinden düşünmeye davet ediyor.
Sense of Space
Refik Anadol Studio ve Harvard Üniversitesi James Stevens Simmons Genetik ve Metabolizma Profesörü Gökhan S. Hotamışlıgil'in ortak projesi "Sense of Space"; alan algılayışını mimari, nörobiyoloji, biyoloji ve görsel sanatları bir araya getiren yerleştirmesi aracılığıyla sorguluyor.
Post-Human
Parsons & charlesworth, Venedik Bienali'nde distopik bir filmden fırlamış gibi görünen vücut geliştirme ürünlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Geleceğin teknoloji firmasının hicivli bir fuar standı olarak kurgulanan "Post-Human" yerleştirmesi, "Birlikte nasıl yaşayacağız?" temasına karşılık "Rekabetçi kalmak için kendimizi geliştirmek zorunda kalırsak nasıl birlikte yaşayacağız?" diye soruyor. Sergi bu sorudan hareketle üretkenliği artırmak için tasarlanmış bir dizi nesneyi ziyaretçilerle buluşturuyor. Parsons & charlesworth tarafından yaratılan hicivsel yerleştirme, üretkenlik, emek ve bedenle ilgili alışılmadık bir nesne koleksiyonuyla etik ve sosyal boyutlar hakkında konuşmaları kışkırtmayı amaçlıyor.
Melting Landscape
Kei Kaihoh'un Giulia Chiatante ve Kentaro Hayashi iş birliğiyle hayata geçirdiği "Melting Landscape", Japonya'nın soğuk dağlarında yiyecekleri korumak için kullanılan geleneksel bir kar yönteminin modern yorumu olarak karşımıza çıkıyor. Japonya'daki küçük Yazuzuka Köyü, tüm ekonomisini bir Yukimuro'ya dayandırıyor. Yukimuro yağan karın toplanarak, kamu binalarının iklimlendirilmesi, tarım, gıda üretimi ve tekstil endüstrisi gibi bir dizi faaliyet için kullanılmasını sağlıyor. Kei Kaihoh tarafından yapılan Yukimuro'nun yorumu, karı kullanmanın yeni yolları ve ona uygulanacak yeni teknolojiler üzerine araştırmaları temsil ediyor. Mimarların doğal çevreyi koruyan alanlar yaratarak ve alternatif iklim özellikleri hayal ederek bu zorluğu ele aldığı bienalde bir oda iklim değişikliğinin etkilerini gözler önüne seriyor.
Hollow Ocean
Disiplinlerarası tasarımcı, sanatçı ve araştırmacı olan Pınar Yoldaş, "Hollow Ocean" başlıklı yerleştirmesi ile bienalde yer alıyor. Yoldaş, "Hollow Ocean" başlıklı çalışmasıyla denizlerin gelecekteki olası değişikliklerine bir bakış sunmayı amaçlıyor. Post-hümanizm, eko-nihilizm, antroposen ve feminist teknobilim odaklı mimari enstalasyonlara imza atan sanatçı bu çalışmasıyla günümüzün ana problemlerinden üçüne odaklanıyor: plastik kirliliği, balık avcılığı, iklim değişikliği ve okyanuslar.
Geoscope 2
Mimar Jesse Reiser ve ekibi tarafından yapılan "Geoscope 2", mimarinin içinde ve dışında birden çok fazla çağdaş sesi sergileyen, bölünmüş bir küre, çoklu ortam enstalasyonu olarak bienalde yer buluyor. Daniel López-Pérez'in kitabından esinlenerek ortaya çıkan bu yerleştirme panoramik bir multimedya deneyimi sunuyor. Bienalin "Birlikte nasıl yaşayacağız?" sorusuna yanıt olarak; "Geoscope 2", yer küreyi ikiye bölerek, tek bir dünya fikrini "birçok dünya" olarak ifade ediyor.
Studio Ossidiana
Studio Ossidiana, "Variations on a Bird Cage" enstalasyonu aracılığıyla 2021 Venedik Mimarlık Bienali'nde insanların kuşlarla olan bağlantılarını keşfediyor. Enstalasyonla, ziyaretçiler doğayı ve türler arasındaki ilişkileri tanırken kafes arketipini de düşünmeye davet ediliyor. Bedenler ve türler arasındaki ilişki bu enstalasyonla mekansallaşıyor. Gelişme, terk etme, değiştirme, evcilleştirme, besleme ve oynama eylemlerinin performatif mekanlara dönüştüğü Arsenale'deki kurulum, insanlar ve kuşlar arasındaki sınırları aşmak için bir yer barındıran modüler bir platform olarak şekilleniyor.
Ego to Eco
EFFEKT, Venedik Mimarlık Bienali'nde yaşayan ağaçlardan kurgusal bir manzara yaratıyor. Kopenhag merkezli stüdyo EFFEKT, 2021 Venedik Mimarlık Bienali'nde altı aylık etkinlik boyunca büyüyecek, Danimarka'dan uzaktan kontrol edilecek olan bir yetiştirme alanına toplamda 1200 ağaç fidanı dikti. Kurgusal bir manzara, "Ego to Eco" başlıklı yerleştirme, son yıllarda EFFEKT tarafından tasarlanan araştırma ve tasarım projeleriyle şekillenen bir ekosistemin fiziksel bir temsili olarak şekilleniyor. "Ego to Eco" doğa ilkelerine dayanan gelecekteki toplulukları nasıl tasarlayabileceğimizi keşfetmeye çalışıyor. EFFEKT, bu gibi projelerde doğru soruları sorarak ve sektörler arasında iş birliği yaparak, hem insan hem de insan dışı yaşamın karşılıklı yararı için şehirler ve doğal ekosistemler arasında köprü görevi görürken, bienal ziyaretçilerine de bu konuda farkındalık sağlıyor.