Matt ve Ross Duffer'ın yaratıcılığını üstlendiği "Stranger Things" dizisinin ana kadrosundaki isimlerden yalnızca Winona Ryder (Joyce Byers) ve David Harbour (Jim Hopper) daha önceden tanınan oyunculardı. Ekibin genç isimlerinden Millie Bobby Brown (Eleven), Finn Wolfhard (Mike Wheeler), Gaten Matarazzo (Dustin Henderson), Caleb McLaughlin (Lucas Sinclair), Noah Schnapp (Will Byers), Natalia Dyer (Nancy Wheeler), Charlie Heaton (Jonathan Byers) ve Joey Keery'nin (Steve Harrington) ise yıldızları diziyle parladı. Kalabalık oyuncu kadrosu sezonlar ilerledikçe giderek büyüdü Sadie Sink (Max Mayfield), Maya Hawke (Robin Buckley), Brett Gelman (Murray Bauman), Tom Wlaschiha (Dmitri Antonov), Dacre Montgomery (Bill Hargrove), Eduardo Franco (Argyle), Joseph Quinn (Eddie Munson) ve Jamie Campbell Bower gibi isimler de ekibe dahil olmaya başladı.
"Stranger Things" dizisinin sekiz bölümlük birinci sezonu, 2016 Temmuz'da Netflix'te yayınlandı. Dizinin hikayesi, 1983 kışında başlıyor. "Stranger Things"in tüm sezonları 1980'lerde geçtiği için kostümlerden saç ve makyaja, dekordan müziklere, yapımın tüm öğeleri de bu yılların atmosferini yansıtıyor. Tabii ki dizinin konusu kurgusal da olsa, yapılan gönderme ve referanslar gerçek hayatla bağ kuruyor; 80'lerin modası, filmleri, kitap ve müziklerine dikkat çekilerek, günümüz izleyicisinin -özellikle de dizinin yetişkin kitlesinin- nostalji duygusuna hitap ediliyor.
Örneğin; dizinin görsel dilinin ve hikaye tarzının Steven Spielberg'in filmlerinden ve Stephen King'in kitaplarından ilham aldığını, bu iki ismin eserlerine aşina olan herkes fark edebilir. Bu da dizinin ana karakterlerinin çok büyük bir kısmının çocuk ve genç yaşta olmasına rağmen, yetişkinlerin diziye büyük bir ilgi göstermesinin nedenlerinden biri. Tabii bir diğer önemli neden de dizinin çocuklarla ilgili olmasına rağmen çocuk dizisi olmaması. Yani çocuklara hitap eden bir dil benimsenmiyor, şiddetten kaçınılmıyor ve oldukça karanlık bir ton benimseniyor. Kısacası afişte genç yüzler görüp, bunun bir çocuk dizisi olduğunu düşünmek yapılabilecek en büyük yanlış olabilir.
"Stranger Things", Hawkins isimli küçük bir kasabada yaşanan doğaüstü ve korkunç olayları konu almakta. Olaylar, 12-13 yaşlarındaki dört kişilik arkadaş grubu Will, Dustin, Mike ve Lucas'ın etrafında şekilleniyor. Bu çocuklar, evlerinin bodrumunda Dungeons & Dragons oynayan, kendi hallerinde karakterlerken bir gün Will, esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Arkadaşları, Will'i ararken karşılarına kendi yaşlarında, kimsesiz küçük bir kızla çıkar: Eleven. Bu küçük kızın nereden geldiği belli değildir, kim olduğuna dair de en ufak bir ipucu yoktur. Ancak Eleven'ın psişik ve telekinetik güçleri vardır. Bir yandan arkadaş grubu, bir yandan da Will'in annesi Joyce ve abisi Jonathan, Will'i bulmaya çalışmaktadır. Bu süreçte Eleven, polis amiri Jim Hopper ve Jonathan'ın liseden arkadaşları Nancy ve Steve de ekibe katılarak, hem Will'i bulmaya hem de kasabayı istila etmeye başlayan canavarları ortadan kaldırmaya çalışırlar.
Dizinin izleyiciyi içine çekmekteki en büyük başarısı, merak uyandırıcı konusu ve sempatik karakterleri gibi görünebilir. Ancak bunun yanı sıra, aile ve arkadaşlık bağlarına dair kurulan güçlü ilişkiler ve kalabalık bir kadro yönetilmesine rağmen yine de tüm karakterlerin tanıtımına ve gelişimlerine yeterli alan açılmasının da büyük bir etkisi var. Tanıştığımız tüm önemli karakterlerin dönüşümüne tanıklık ediyoruz.
Biraz nevrotik görülen ve bekar bir anne olması dışında pek tanımadığımız Joyce, oğlu Will'in kayboluşuyla birlikte zekice çözümler arayan, çocuğu için gerekirse tüm dünyayı yakıp yıkacak dişli bir karaktere dönüşüyor. Dünya umurunda olmayan, yalnızlığıyla mutlu gibi görünen polis amiri Hopper, sezon ilerledikçe insanlara güvenmeyi ve mesleğinin gerektirdiği koruma görevini üstlenmeyi öğreniyor.
Will'in abisi Jonathan, okulda ezilen ve kimsenin yanaşmak istemediği bir karakterken insanlarla bağ kurmayı ve arkadaş edinmeyi başarıyor. Nancy, kurallara uyan, "cici kız" imajını bırakıp adeta küçük bir dedektife dönüşüyor. Başta hepimizin sinirini bozan Steve, klasik bir Amerikan filmi liseli zorbasıyken, dayak yiye yiye ve normalde yüzüne bile bakmayacağı insanlarla bağ kurarak sezon sonunda izleyicinin kalbini kazanan iyi kalpli ve cesur bir gence dönüşüyor.
Hikayenin kalbindeki arkadaş grubumuz ise büyüyor ve içinde bulundukları dünyanın gerçekliğiyle yüzleşiyor. Bu gerçeklikle herkesten önce tanışmış olan, diğerlerinin aksine acıya aşina olan Eleven ise modern dünyaya dair hiçbir şey bilmeyen, kimsesiz ve insanlara güvenmeyen bir çocuktan, arkadaşlık ilişkileri kurabilen ve kendisini sevdikleri için feda eden bir karaktere dönüşüyor.
"Stranger Things" dizisinin ikinci sezonu, dokuz bölüm olarak 2017 Ekim'de Netflix'te yayınlandı. İkinci sezon 1984 Ekim'inde geçiyor. Geçen sezon düşmanını 'upside down' olarak bilinen öteki dünyaya gönderirken kendisi de oraya gitmiş olan Eleven'ın geri döndüğünü ve Hopper'ın ona sahip çıktığını görüyoruz. Aralarında biraz soğuk da olsa bir baba-kız ilişkisi şekilleniyor. Hopper'ın yıllar önce kızını kaybetmiş olduğunu, Eleven'ınsa gerçek babasını hiç tanımadığını, yalnızca kendi üstünde deneyler yapan adama "Baba" diye hitap ettiğini ama aile bağlarına aşina olmadığını biliyoruz. Bu nedenle Hopper ve Eleven'ın sezon boyunca ilerleyen baba-kız ilişkisi oldukça zorlu da gelişse, inandırıcı ve içten geliyor.
Ayrıca Eleven, gerçek adının Jane olduğunu öğreniyor. Bu, hoş bir gönderme çünkü ABD'de kimliği belirlenemeyen erkeklere John Doe, kadınlaraysa Jane Doe takma ismi konur. Eleven'ın gerçek isminin Jane olması, adeta ne kendisinin ne de bizim, onun gerçek kimliğini hala öğrenemediğimize ve muhtemelen hakkında her bilgiye sahip olsak bile bunu öğrenemeyeceğimize işaret ediyor. Çünkü Eleven'ın tüm gerçekliği ve dolayısıyla da tüm kimliği, küçücük yaşta kapatılıp, bir deneğe dönüştürüldüğü hükümet binasından geliyor. Ailesiz, sevgisiz büyüyen bir çocuk olarak bildiği başka bir şey yok. Bu nedenle onun gerçek adı Eleven, onun hiçbir zaman Jane olma şansı olmadı. Bundan sonra da Jane olma şansı olamaz çünkü yaşadıklarımızı geri alamayız, geçmişe dönüp yeniden yaşayamayız. Bu nedenle gerçek isminin Jane olduğunu öğrendiği halde herkes ona Eleven olarak hitap etmeye devam ediyor.
Eleven, kendisi gibi deneylerde yer almış ve artık dışarıda olan Eight'le tanışıyor. Bu karşılaşma, Eleven'ın güçlerini benimseyip, geliştirmesine yardımcı oluyor. Diziye katılan her yeni karakterin bir amacının ve öneminin olması, muhtemelen "Stranger Things"in en övgüyü hak eden başarılarından biri.
Çocuklarla aynı yaştaki Max ve onun zorba abisi de kasabaya gelerek hikayemize dahil olan yeni karakterlerden. Bu karakterlerin aile evinde yaşadıkları onlarla ilgili çok şey anlatıyor. Billy, babasının zorbalığına maruz kaldığı için bir zorbaya dönüşmüş. Max de onun zorbalığına maruz kaldığı için güven problemleri yaşayan bir çocuk olarak büyümekte. Dizi, çocukların ve gençlerin büyürken yaşayabilecekleri her problemi, her zorluğu ele alıyor. Farklı aile türlerini de göstererek yetişkinliğe geçiş sürecinde ailelerimizin, karakterlerimizi ne kadar etkilediğini çok net bir şekilde aktarıyor.
İkinci sezonda Will'in içinde, kurtarıldığı dünyadan bir parça kaldığını ve bunun giderek büyüyüp, onu ele geçirdiğini görüyoruz. Belli travmalar yaşayan insanların, o travmatik olaydan kurtulsa bile travmanın izini taşımasına dair sembolik bir anlatım izliyoruz. Zaten korku film ve dizilerindeki tüm bu canavarların, o dünyadaki karakterlerin acılarının, kayıplarının, travmalarının metaforu olduğunu biliyoruz. Aslında bizi öldürmeye çalışan, kendi içimizde büyüyen canavarlar. Bu nedenle bu sezonda yeniden bir "Will'i kurtarma hikayesi" izliyoruz.
Dizinin keyifli yanı, karakterleri ikili gruplara ayırarak aralarındaki bağları güçlendirmeyi başarması. Dustin ve Steve gibi yan yana gelmesini beklemediğimiz kişilerin maceralarını takip etmek ve ilişkilerinin geliştiğini görmek, bizi de karakterlere yaklaştırıyor. Ayrıca Steve'in Nancy ondan ayrıldığı halde çekip gitmemesi, ekibi kurtarmaya, canavarları yenmeye yardımcı olmaya çalışması karakter gelişiminin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. İlk sezonda Steve'i bu olayların içine çeken ilk şey kız arkadaşı olan Nancy'nin yanında olmasıydı. Şimdiyse biri için değil, herkes için kalmayı seçiyor.
Sezonun sonuna geldiğimizde Eleven, 'upside down'a açılan geçidi kapıyor, canavarlar bir kez daha yeniliyor ve genç aşıklar bir araya geliyor. Sezon finali, kayıplar verilse de mutlu sonla bitmeyi başarıyor. Tabii ki son bir sahne ile aslında daha büyük bir tehdidin yolda olduğuna dair işaret verilmeden geçilmiyor.
"Stranger Things" dizisinin sekiz bölümlük üçüncü sezonu, 2019 Temmuz'da Netflix'te yayınlandı. Üçüncü sezonun hikayesi, 1985 Temmuz'unda başlıyor. Bu sezonda önceki sezonların aksine farklı bir yol izlenerek dışarıdan "düşmanlar" ekleniyor ve 'upside down'a geçit açmaya çalışan Ruslar hikayemize dahil oluyor. 80'lerin, Rusya ve ABD arasında Soğuk Savaş dönemi olduğunu düşünürsek, olayların giderek büyüdüğü ve çözülse de bir türlü sona eremediği bu süreçte Soğuk Savaş göndermesi oldukça anlamlı olmuş. Buna karşın Hollywood film ve dizilerinde "kötü" olarak sınıflandırılan Rusları görmeye oldukça aşina olduğumuz için izleyicilerin bir kısmından klişe tepkisi geldi. Ancak "Stranger Things" zaten geçmişin klişelerini kullanmayı seven bir dizi. Üçüncü sezonun büyük bir kısmının, Hawkins'e yeni açılan Starcourt alışveriş merkezinde geçmesinin nedeni de bu. 80'ler, alışveriş merkezi kültürünün patlama yaptığı dönem. Canavarların yuvasının, kasabaya açıldığı andan itibaren inanılmaz bir popülariteye ulaşarak küçük işletmeyi bitiren alışveriş merkezi olması, tüketim toplumuna ve kapitalizme dair hiç de üstü örtülü olmayan bir gönderme.
Ruslar, alışveriş merkezinin altında öteki dünyaya geçit açabilmek için deneyler yaparken, karakterlerimiz de daha kişisel problemlerle boğuşuyor. Eleven ve Mike'ın yakınlığı, baba rolüne iyice adapte olmuş Hopper'ı rahatsız ediyor. Hopper, öz kızını çocuk yaşta kaybettiği için Eleven'ın bu sınırı aşıp ergenliğe ulaşması, cinsellikle tanışması onu korkutuyor. Ebeveynlerin, çocuklarının büyümesine ve yuvadan uçmasına dair yaşadıkları endişe, Hopper üzerinden diziye komedi öğesi katmak için kullanılmış.
Çocuklarının yetişkinleşmesinden korkan ebeveynlerin karşısında, yetişkinlik dönemine giriş yapmanın verdiği zorluklarla yüzleşen gençleri de görüyoruz. Jonathan ve Nancy, yerel gazetede kendilerine iş bulmuşlar. Ancak hem genç hem de yeni oldukları için iş hayatında ciddiye alınmıyorlar. Nancy'nin kadın olması nedeniyle o dönem erkeklerin baskın olduğu basın sektöründe hor görülüşüne de değiniliyor. Ancak bu durum başta Nancy olmak üzere ikiliyi durdurmuyor ve kişisel araştırmalarına devam ediyorlar.
Max ile Eleven'ın bu sezonda gelişen arkadaşlıklarını izlemek oldukça keyifliydi. Dizi, karakterleri ikili gruplara bölerek maceraya veya günlük aktivitelere göndererek karakterler arasında gelişen bağları gösterme konusundaki tutumunu üçüncü sezonda da sürdürüyor.
Max'in abisi Billy ise "kötü" tarafla biraz fazla bağ kurarak, bu sezonun yeni canavarı tarafından ele geçirilerek, maşa olarak kullanılmaya başlıyor. Dediğimiz gibi dizinin, yaptığı göndermelerin fazla bariz olmasıyla ilgili bir problemi yok.
Will'in, arkadaş grubunun büyümesini, olgunlaşarak yetişkinlik dönemine yaklaşmasını kaldıramadığını görüyoruz. Ne yazık ki Will, ilk iki sezon boyunca canavarlar tarafından kaçırılmak veya ele geçirilmekle meşgulken arkadaşlarının büyümek için vakti oldu. Mike ve Eleven, Max ve Lucas, henüz kendisine inanılmasa da Dustin ve gizemli kız arkadaşı, sevgili olmayı ve ilk aşkın neler hissettirdiğini deneyimleme şansı oluyor. Ancak Will, tüm bunlardan uzak kalıyor. Bu yaş grubunda değil birkaç yılın birkaç ayın bile büyük değişimler yarattığını düşünürsek, Will'in karakterine verilen bu nüans oldukça zekice bir hamle olmuş.
Üçüncü sezonla birlikte kadromuza yeni karakterler dahil oluyor. Steve'le birlikte alışveriş merkezinde dondurmacıda çalışan Robin de bunlardan biri. Robin, Steve, Dustin ve Lucas'ın küçük kız kardeşi Erica'nın dahil olduğu, Rusların gizli üssüne girme sahneleri, muhtemelen dizinin en "çocuksulaştığı" bölümler. Büyük tesadüfler sayesinde elde edilen bilgiler ve düşmanın normalde olabilecekten çok daha basitçe davranışlar sergilemesi, kahramanlarımızın imkansız gibi görünen görevleri kolaylıkla başardığını hissettiriyor. Böylece seyirci olarak bizim gözümüzde kahraman veya kahramanların yüceltilmesi gerekirken, yalnızca tehlike önemsizleştirilmiş oluyor. Yine de bu ekibin aralarındaki etkileşimi ve kişisel hikayelerine inen diyalogları görmek keyif verici ve duygusal.
Dizi, bir kez daha büyük kadromuzun gruplara ayrılıp, kendi maceralarını yaşadıktan sonra bir araya gelmeleri ve canavarı yenmeleri çizgisini izliyor. Eleven'ın, zihnine girerek ona geçmiş anılarını, küçükken olduğu masum çocuğu gösterdiği Billy, ekibimiz için kendini feda ediyor. Dizi, klişeleri kendi aracı olarak kullanmak konusunda başarılı olsa da ne yazık ki bazen bu klişelerin kurbanı da oluyor. Dizi ve filmlerde olayların en kızıştığı ve çözümsüz hale geldiği anda karakterlerin, yaşadığı duygusal aydınlanmayla içlerindeki gücü yeniden bulup, problemleri çözdüğünü muhtemelen yüzlerce kez görmüşüzdür. Bu sırada Hopper kendini feda ediyor, Joyce öteki dünyaya bağlanan geçidi kapatıyor ve kahramanlarımız kurtuluyor. Üçüncü sezon bittiğinde artık aynı döngüyü üçüncü kez görmüş oluyoruz.
"Stranger Things" dizisinin dördüncü sezonu, iki ayrı kısım olarak yayınlandı. Yedi bölümden oluşan ilk kısım, Mayıs 2022'de ve son iki bölümden oluşan ikinci kısım da Temmuz 2022'de Netflix'te yayınlandı. Dördüncü sezon, 1986'nın Mart ayında geçiyor. Bu sezonun en dikkat çeken yanı, "Stranger Things"in baştan beri bir korku dizisi olmasına rağmen hiç bu kadar kanlı ve şiddet tonu yüksek olmamasıydı.
Sezonlar ilerledikçe daha korkutucu hale gelen ve vahşileşen dizi, bu sezonla birlikte neredeyse 'slasher' türüne geçti. 'Slasher', korku türünün bir alt türü olarak karşımıza çıkar ve dizinin de geçtiği 80'ler sinemasına damga vurmuştur. "Friday the 13th" (1980) ve "A Nightmare on Elm Street" (1984) gibi bugün hala uyarlamaları ve devam filmleri çekilen yapımlar, 'slasher'ın "Altın Çağı"nda üretilmiştir. Daha yakın tarihli ünlü örnekleri için "Scream" (1996) ve "I Know What You Did Last Summer"ı (1997) gösterebiliriz. 'Slasher' türünün en dikkat çeken yanı; bir katilin, bir grup kurbanı -ki bu neredeyse her zaman ergen ve gençlerden oluşan bir gruptur- takip ederek, teker teker ve oldukça vahşice öldürmesini anlatır. Bu nedenle 80'lerde geçen, ergenlik yaşındaki çocuk ve gençlerin etrafında gelişen bir korku hikayesinin 'slasher' türüne yaklaşması oldukça mantıklı.
"Stranger Things", dördüncü sezona kadar tek bir spesifik katilin varlığını bilmediğimiz için şimdiye kadar korku da olsa 'slasher' türünde değildi. Ancak hem ana kadromuz olan gençlerimiz, ergenliğin doruklarındaki yaşlara geldi hem de aslında en başından beri var olan, yalnızca kendini göstermemiş ve çoğunlukla liseli gençleri hedef alan spesifik bir katil olan Vecna ortaya çıktı. Böylece de dizimiz 'slasher' türüne geçiş yaptı ve kan, şiddet ve korku dozunu artırdı. 'Slasher' filmleri, sinema tarihinde başyapıtların üretildiği bir tür gibi görülmese de altında büyük bir sembolizm yatıyor. Bu türün merkezinde ergenlerin ve gençlerin olmasının önemli bir nedeni var. Ergenlik dönemiyle birlikte çocukluk döneminden çıkış, cinselliği keşfetme, büyüme ve dolayısıyla da hayatın gerçekleriyle biraz daha yakından tanışma sağlanır. Tüm bunlar aslında travmatik olabilecek, yaşarken ağır gelen, yer yer şiddetli durumlardır. Bu kadar kanlı ve şiddetli bir tür olan 'slasher'ın, bu yaş grubu gençlerin etrafında şekillenmesinin de nedeni bu. 'Slasher' türünün bir diğer önemli özelliği de büyük bir grup genç ile hikayeye başlayıp, film süresinde öldürülerek geriye bir ya da birkaç kişinin kalması. Bu durum da bize, "Stranger Things"in büyük finali hakkında üzücü bir fikir veriyor.
Hikayeden bahsetmek gerekirse; şimdiye kadar ana çerçevede birbirine bağlı olsa da her sezon yeni bir kötüyle tanışıp, kahramanlarımızın onu yenmeye çalışıp, sonunda da başarılı olduğu bir ark izliyorduk. İkinci ve üçüncü sezonlar, neredeyse ilk sezonun birer versiyonu gibiydi. Ancak dördüncü sezonla birlikte hikayenin toparlanmaya başladığını, tüm sezonların birbirine bağlandığını gördük ve sonunda merak ettiğimiz arka plan hikayesini öğrenmiş olduk. Tüm bu "öteki dünya" nasıl ortaya çıktı, bu canavarların kaynağı ne, Eleven'ın geçmişi nedir gibi kafamızda üç sezon boyunca birikmiş bütün soru işaretleri bu sezonda cevaplandı. Bu nedenle bu sezon, en büyük karakter gelişimlerinden birini Eleven yaşadı. Şimdiye kadar hep çevresindekilere adapte olmaya çalışarak büyüyen ve içten içe bir "canavar" olduğunu düşünüp, kendinden korkan Eleven, aslında sandığı ve korktuğu kişi olmadığını öğrendi.
Bu sezonun olumsuz diyebileceğimiz yanları ise belli konuların sona bırakılmak istenmesi nedeniyle önceki hikayelerin fazla uzatılmış olması. Örneğin; Rusya sahneleri, Hopper ve Eleven'ın kavuşmasının sezon finaline gelmesi istendiği için neredeyse bir kısır döngüye dönüşecek kadar uzatılmış. Sürekli karakterlerimizi hapishaneden kaçıp, hapishaneye dönerken görüyoruz.
Aynı şekilde Hawkins dışındaki Jonathan, Will, Argyle ve Mike ekibinin de bu sezon pek de işlevsel olmadığını gördük. Artık klişeleşmiş "Sevgi, kurtuluşumuzdur" konseptinin araçları olarak Mike, sevgisiyle Eleven'ın yeniden gücünü kazanmasını ve kurtulmasını sağlıyordu. Bu, özünde hoş bir ana fikir de olsa o kadar çok tekrarını gördük ki zamanla anlamını yitirmeye ve neredeyse bir karakter, özlü sözler ve sevgi dolu bir konuşma yapmaya başladığında gözümüzü devirmemize neden olmaya başladı.
Yine de içinde sevgi barındıran tüm konuşmalar bu şekilde olmuyor. Örneğin; Jonathan'la kardeşi Will arasında geçen, Jonathan'ın her ne olursa olsun Will'in kendisiyle konuşabileceğini ve kardeşini çok sevdiğini açıkladığı konuşma çok daha samimi ve yüreğimize dokunan cinstendi. Will'den bahsetmişken, geçen sezon başlayan ve bu sezon giderek artan "Will eşcinsel mi?" tartışmaları da cevaplanmadan cevaplanmış oldu.
İzleyicilerin bir kısmı, geçen sezon diziye dahil olan Robin karakterinin hikayesinin tekrarı olduğunu düşünse de aslında Will'in hikayesinin farklı bir çizgisi ve anlamı var. Evet Robin, eşcinsel bir karakter ama aynı zamanda lise grubumuzun yaşında yani Will'den daha büyük yaşta bir genç. En önemlisi de Robin, eşcinsel olduğunu bilen, yalnızca bunu çevresine açıklamamış bir karakter. Robin ile Steve arasında, geçen sezon gerçekleşen o duygusal diyalog Robin'in dış dünyaya açılma hikayesinin özüydü. Buradaysa Will'in henüz kendisine bile açılamamış bir karakter olduğunu görüyoruz. Daha genç ve Robin'in aksine toplumla değil, önce kendisiyle yüzleşmesi gereken biri. Toplumun onu kabullenmesinden önce, Will'in kendisini kabullenme hikayesini izliyoruz. Ergenlik yaşındaki gençleri takip eden bir dizinin görevi de bu; kendisini keşfetmeye ve büyümeye çalışan karakterlerin psikolojisinin derinliklerine inmek ve gelişimlerini bize aktarmak. Bu konuda "Stranger Things"i takdir etmek gerek.
Diziye dahil olan yeni karakterlerden bahsetmek gerekirse. Argyle, Dmitri, Eddie ve Vecna arasında en dikkat çeken, izleyicilerin en çok bağ kurduğu ve sevdiği Eddie'yle hızlı bir tanışıklık ve veda yaşadık. Eddie'nin ölümüne hayranlar üzülmüş de olsa en büyük ve net gelişimi gösteren yeni karakter olarak, en çok onunla bağ kurmamız kaçınılmazdı. Ölümü ise dönüşümünü tamamlamak adına neredeyse gerekliydi. Eddie'nin toplum tarafından ona yakıştırılan etiketi kabul etmemesi için gerekliydi. Çünkü onunla tanıştığımızda Eddie, toplumun ona yaptığı "işe yaramaz" ve "korkak" bir adam yakıştırmalarını kabullenmiş bir karakterdi. Yetişkinliğe geçmekten korktuğu için yıllardır liseyi bitirememiş, başına gelen olaylara kaçıp saklanmak dışında çözüm bulamayan ve kendi ağzıyla "Ben bir kahraman değilim" diyen bir karakterden, arkadaşları için kendini feda eden bir kahramana dönüştü.
Yine de "Stranger Things"in, boyundan büyük işlere kalkışan karakterlere kendince ceza vererek onları öldüren bir dizi olduğunu göz ardı etmemek gerek. İlk sezonda tanışıp sevdiğimiz, Nancy'nin en yakın arkadaşı Barbara, ait olmadığı bir ortamda barınmaya çalışan, istemediği halde Nancy'nin zoruyla bir şeyler yapmaya çalışan bir karakterdi, kendisinden talep edilmediğinde bile Nancy'yi kendince korumaya çalışıyordu ve saflığının bedelini canavar tarafından öldürülerek ödedi.
Aynı şekilde ikinci sezonda Joyce'un erkek arkadaşı olarak tanıştığımız Bob da çok sevimli, hızla kalbimizi kazanan, iyi kalpli bir adamdı. Ancak hiç bilmediği, boyutlarının farkında bile olmadığı karanlık bir dünyaya girdi ve diğer karakterlerimizin aksine bu konuda deneyimli değildi, boyunu aşan bir işe atıldı, kahramanlık yapmaya çalışırken ne yazık ki o da saflığının kurbanı olarak öldü.
Üçüncü sezonda ise Max'in abisi, gerçek anlamda bir zorba, ırkçı ve kötü biri olarak tanıdğımız Billy de Steve'in birinci sezonda gösterdiği dönüşümü yaşayamadığı için öldürüldü. Aynı şekilde dördüncü sezonda iyi bir genç olarak tanıştığımız basketbol takımının başındaki Jason, kız arkadaşını öldürdüğünü düşündüğü için başta Eddie olmak üzere grubumuza zarar vermeye çalışıyor. Kendince haklı nedenlere de sahip olsa cehaletinin ve zorbalığının bedelini korkunç bir ölümle cezalandırılarak ödüyor.
Korku filmleri dünyasında akılcı hareket etmezseniz, çok safsanız ya da kötüyseniz hayatta kalma şansınız yoktur. 'Slasher' filmlerinde, öldürülecek karakterlerin bu kadar tahmin edilebilir olmasının nedeni de budur. Belli tipte karakterler hayatta kalır, belli tipte karakterler "bedel" ödeyerek öldürülür. İçinde yaşadığımız dünyanın gerçekliğinde ve sert koşullarında hayatta kalamayacak kadar saf ve kalmaması gerekecek kadar kötü insanlar, gerçek dünyanın metaforlaştığı 'slasher' dünyasında öldürülürler.
Tabii ki bu sembolizm her zaman iyi niyetli değildir; türünün sertliğiyle uyum sağlayacak şekilde, hayatta kalan karakterlerin, çoğunlukla toplum tarafından "iyi" ve "doğru" kabul edilen karakterler olması bundandır. Yani normlara uymuyorsanız, bu acımasız 'slasher' dünyasında genelde hayatta kalamazsınız. Eddie, hepimizin gönlünü kazanmış ve sonunda bir kahramana dönüşmüş de olsa içinde bulunduğu toplum yani Hawkins kasabası onu bir problem ve katil olarak görüyordu ve ne yazık ki özünde masum da olsa o dünyanın bir parçası olamadı. Öldükten sonra bile adı temizlenmedi.
Dördüncü sezonun finaline geldiğimizde diğer sezonlardan farklı olarak, o sezon karşımıza çıkan ana kötü yenilemedi. Vecna, Hawkins kasabasını ele geçirmeyi başardı. Bu nedenle de farklı bir yol çizdikleri için dizinin yaratıcılarını takdir etmek gerek. Genellikle diziler, sezonların arasında uzun bir bekleme süresi olması nedeniyle, seyircisinin kötü duygularla sezon finalini bitirmesini tercih etmez. İlk üç sezonda da gördüğümüz gibi "mutlu" denebilecek bir son ve merak uyandıracak bir sahneyle final yapılır ki seyirci mutsuz ayrılmasın ama gelecek sezonu da merak ettiği için geri dönsün. Bu sezondaysa üç ayrı grup olarak takip ettiğimiz ekibimiz, sonunda bir araya geliyor ama Eddie öldüğü, Max ölümden de beter hale geldiği, Vecna istediğine kavuşarak kendi dünyasıyla kahramanlarımızın dünyası arasındaki bariyeri yıktığı için neredeyse kötünün kazandığı, oldukça umutsuz bir sezon finaliyle uğurlandık.
"Stranger Things" dizisinin beşinci sezonunun yayın tarihi henüz belli olmamakla birlikte, gelecek sezonun final sezonu olacağını biliyoruz. Beşinci sezon çekimlerinin 2023 yılında ve yayınının da 2024 yılında planlandığı konuşulmakta.
Dizinin yaratıcıları Matt ve Ross Duffer kardeşler, yaptıkları bir açıklamada dizinin baştan sona tüm hikayesini en başından tasarladıklarını söylemişti. Detaylar, seneler içinde şekillenip değişmiş olsa da dizinin ilerleyişinin ve sonunun en başından belli olması oldukça umut vadediyor. Bu tarz uzun soluklu yapımlarda hikayenin ana omurgasının en başından tasarlanması, dizi ilerledikçe oluşabilecek hikayesel hata ve boşlukların önüne geçerken, dizi bittiğinde seyircinin kafasında istemeden bırakılabilecek soru işaretlerinin de oluşmasına engel olur. "Stranger Things"in tonunun bozulmadan bu kadar uzun süre ilerleyebilmesini de buna borçlular.
Duffer kardeşlere göre, beşinci sezonda yeni bir karakterle tanışmayacağız. Bu durum da sevindirici çünkü şimdiye kadarki tüm sezonlarda diziye yeni karakterler dahil oldu. Bazıları, ana kadroyla birlikte yollarına devam ederken, bir kısmının ömürleri kısa süreliydi. Ancak son sezon, artık hikayenin toparlanma sezonu ve bizim seyirci olarak yeni karakterlerle tanışmaya vaktimiz yok. Bu vakti, hikayeyi derli toplu hale getirip sonlandırarak, elimizde halihazırda oldukça büyük olan kadromuzdaki tüm karakterlerin gelişimini tamamlayıp, muhtemelen bazılarına da veda etmemiz için harcayacaklardır çünkü biliyoruz ki "Stranger Things", karakterlerini önce sevdirip, sonra da öldürmek konusunda çekimser davranan bir dizi değil. Bu nedenle son sezonda sevdiğimiz karakterlerin büyük denebilecek bir kısmının kahramanca ölümlerine tanıklık edersek şaşırmayız.