Portekiz-İngiliz sanatçı Paula Rego, resimleri ve hikaye kitaplarına dayanan baskılarıyla biliniyor. Zamanla soyuttan figüratif ve temsiliye geçen resim tarzı ve Disney filmlerinin romantize ettiği çocuk masallarının karanlık taraflarına odaklandığı serileri ile dikkat çekiyor. 8 Haziran 2022'de hayatını kaybeden, kimi zaman masalsı kimi zamansa huzursuzluk verici resimlerin sahibi Paula Rego'yu yakından tanıyoruz.
26 Ocak 1935'te Lizbon'da dünyaya gelen Paula Rego, Portekiz asıllı İngiliz bir sanatçı. Rego'nun ailesinin maddi gücü yerindeydi. Pek çok sanatçının aksine, ekonomik sıkıntılar çekmeden büyüdü. Ancak ülkesinin politik çalkantıları, hayatının hiç de kolay olmaması için yeterliydi.
Sanat üretme güdüsünü ona aşılayan itici güç ise yaşadıkları evde dışarıya çıkmaktan korkması oldu. Dışarı çıkmak yerine evde kalmayı tercih eden küçük Paula, kendisini oyalamak için çizimle haşır neşir olmaya başladı. İngiliz edebiyatıyla da küçük yaşlarda tanışan Rego'nun sanatının temellerini oluşturan en güçlü iki etmen böylece tamamlanmış oldu; çizim ve edebiyat.
1929-1959 yılları arasında Portekiz'in zorlu politik süreci, Rego'nun ailesini, Paula 16 yaşındayken Portekiz'den ayrılarak İngiltere'ye taşınmaya itti. Yine de içinde yaşadığı huzurlu ev ortamına rağmen, ülkeyi çevreleyen baskıcı ve gergin atmosfer, Rego'nun anksiyete içinde büyümesi ve duygularını resimle dışa vurması için yeterli olmuştu.
1952-1956 yıllarında The Slade School of Fine Art'ta sanat eğitimi alan Paula Rego, burada Diana Cumming ve Michael Andrews gibi çağdaşlarıyla tanışıp, arkadaş oldu. Okulunun en iyi öğrencilerinden biri olmasa da kendi sanat çevresinde övgüler toplamaya başlamıştı. Bu dönemde Rego, gelecekte kocası ve çocuklarının babası olacak Victor Willing ile de tanıştı.
1966 yılı, Rego'nun hayatı için zorlu bir seneydi; hem kendi hem de eşinin babası bu dönemde öldü ve kocasına MS teşhisi kondu. Tüm hayatını Portekiz ile İngiltere arasında git gel yaparak geçiren Paula Rego ve ailesi, 1976 yılında kalıcı olarak Londra'ya taşındı. Ancak Portekiz'in politik durumu, kültürü ve folkloru, Rego'nun eserlerini etkilemeye devam etti.
Paula Rego ve Victor Willing'in, Caroline ve Victoria isimli iki kızı ve Nick adında bir oğlu oldu. Sinemacı ve yönetmen olan Nick Willing, 2017 yılında annesi hakkında "Paula Rego, Secrets & Stories" isimli bir film çekti.
Eşi Victor'ı 1988 yılında kaybeden Paula, geçirdiği hastalık nedeniyle 8 Haziran 2022'de 87 yaşındayken hayatını kaybetti ve Hampstead Cemetery'de kocasının mezarının yanına gömüldü. Hayatı boyunca pek çok karma sergiye katılan ve onlarca solo sergi gerçekleştirmiş olan Paula Rego, çağdaş sanatın en üretken sanatçılarından biri olarak tarihe ismini kazıdı.
Politik olarak zorlu dönemler geçirmiş bir ülkede büyüyen Paula Rego'nun sanatının da yer yer provokatif ve politik olması şaşırtıcı değil. Çocukken okuduğumuz ve dinlediğimiz masalların, Rego'nun zihninde ve sonrasında sanatında rahatsız edici bir tasvire dönüşmesi de bundan kaynaklı. Küçük bir çocuk olarak Paula Rego'nun, ne kadar sevse de masallara ve mitlere inanmaya fırsatı olmadı çünkü dış dünyanın şiddetli ve kaotik gerçekçiliği fazlasıyla baskındı. Bu da ilerleyen dönemlerde Rego'nun ürettiği, çocuk masallarının ürkütücü versiyonlarını tasvir eden resimlerini açıklıyor.
30'lu yaşlarında politik kolajlar yaratan sanatçı, otorite ve güç figürlerine meydan okuyan eserler üretti. Çalışmaları oldukça zengin olsa da Rego, bir röportajında bu dönemi hayli depresif olarak hatırladığını anlattı.
1960'larda Londra'da sıkça sergi düzenleyen Paula Rego, The London Group'a katılarak ekibin tek kadın sanatçısı haline geldi. Bu süreçte Rego'nun eserleri, David Hockney ve Frank Auerbach gibi isimlerinkilerin yanında sergilendi.
1965 yılında Londra ve Lizbon'da gerçekleştirdiği iki büyük sergi, Rego'nun politik ve yıkıcı bir sanatçı olarak ismini duyurmasını sağladı. Edebiyatta "otomatik metin metodu" olarak karşımıza çıkan, hiçbir estetik kaygı ve kural gözetmeksizin, beyinde bir sansürden geçmeden bilinçsizce yani 'otomatik' olarak çizim yapılan otomatizm akımının, sürrealizmin ve Joan Miro'nun, Rego'nun çalışmaları üzerindeki etkisi de bu dönemlerde belli olmaya başladı.
1980'lere doğru Rego'nun resimleri, kadın cinselliğini ve Freudyen aile yapılanmalarını incelemeye yönelik konuları benimsedi. İlk retrospektifini 1988 yılında gerçekleştiren Paula Rego, bu dönemde kolajı tamamen geride bırakarak, figüratif tasvirlere geçmişti. Tekerlemeler üzerine resim ve baskılar üretmeye başladıktan sonra bu, uzun bir süre favori konusu haline geldi.
1990'lı yıllarda Paula Rego, resimden pastele geçiş yaptı. Rego'nun sanatı için bir araç olarak fırça, artık fazla hassas ve yumuşak kalmıştı. Daha sert ve agresif malzemeleri tercih ediyordu.
Rego, 2000'leri pek çok baskı ve çizim serileri üreterek geçirdi. 2007'de yarattığı serisi, tamamen sanatçının uzun yıllar boğuştuğu depresyonu üzerineydi. Zamanla gravüre ve bakır levha üzerine bir kazı resim tekniği olan akuatinte yönelen Paula Rego, politik olduğu kadar esprili de olan eserler üretmeye başladı. Ancak bunu yaparken eski motiflerini de tamamen terk etmedi; çağdaş varoluştan, kişisel hafızadan, kolektif mitlerden ve peri masallarından gelen imgeler iç içe geçiriyordu.
Figüratif sanatı yeniden tanımlayan Paula Rego'nun eserleri "Hikayelerin Hikayesi" başlıklı sergi ile Pera Müzesi'nde görülebiliyor. 30 Nisan 2023'e kadar devam eden sergi, Rego'nun masumiyet ve deneyimi bir arada sunarken, derin anlamlar ve anlatılar gizlediği resimlerini içeriyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks'in üstlendiği sergide, Rego'nun yağlıboya, pastel, karakalem ve akrilik resimleri ile yerleştirmeleri yer alıyor.
Kadınların temsil edilme biçiminde devrim yaratan Rego, sahip olduğu bu olağanüstü hayal gücünü; kişisel doğasını, kök saldığı sosyopolitik bağlamı, baskı, otorite ve kurumsal şiddet gibi temaları öne çıkarmak için kullandı. "Paula Rego: Hikayelerin Hikayesi" sergisi de sanatçının hem kişisel hem toplumsal mücadeleyi odağına alan 1960'lı yıllara ait erken dönem işlerini, 1990'larda ürettiği tek figürlerden oluşan, güçlü anlatımlara sahip büyük boy resimlerini ve 2000 yılından sonra ürettiği katmanlı sahnelerden oluşan çalışmalarını bir arada sunuyor.
"Interrogation", 1950
"Self-portrait in Red", 1966
"The Family", 1988
"The Dance", 1988
"Little Miss Muffet I", 1989
"The Fitting", 1989
"Flying Children", 1992
JM Barrie'nin "Peter Pan"i için ürettiği 25 gravürden biri.
"The Artist in Her Studio", 1993
"Love", 1995
"Geppetto Washing Pinocchio", 1996
"Oratorio", 2009