"Bir 'kadın' olarak bu noktaya gelebildiğim için gururluyum. Diğer birçok sektörde de olduğu gibi daha çok erkeklerin domine ettiği sanat alanında kadın olarak var olmaya çalışmak gerçekten çok zor. Sadece kadın olduğunuz için önünüze çıkarılan engelleri, yine bir kadın olarak aşabilmeniz; alanınızda başarılı olmanız ve erkeklerin algılarını da bu açıdan bir nebze de olsa yıkmanız tabii ki gurur verici oluyor. Benim sanat serüvenimde ise bana idol olan üç isim oldu: Diane Dal-Pra, Cathrin Hoffmann ve Jesse Mockrin. Diane Dal-Pra'nın tablolarında; kimliklerini gizlemek istercesine vücut hatları ve yüzleri kapatılmış, örtülmüş, gizlenmiş olan kadın karakterler üzerinden hikayeler yaratması ve bu kişiliklerin, gündelik nesneler arasındaki ilişkinin yaratıcı, estetik ve çoğu zaman dramatik kompozisyonlar olarak şekillendirilmesi çok ilgimi çekmişti. Eserlerindeki renk kullanımlarından ise hala ilham alıyorum. Dal-Pra ile kadın üzerine ortak bir söylem geliştirdiğimiz eserlerin yer aldığı bir sergi yapmak ya da kübizmin yeniden yorumlanması başlıklı bir sergide, iki kadın kübist ressam olarak Hoffmann'la beraber yer almak isterdim açıkçası.
Cathrin Hoffmann'ın, dijital çağdaki insana, kendi biçtiği roller ışığında sanal bedenler yaratarak onları dijitalleştirmesini ve bunu sürrealist bir bakış açısıyla kübizmi kullanarak ifade etmesini çok yaratıcı bulmuştum. Dijital dünyada mükemmel görünmeye çalışan insana, eserleri ile adeta kusurlu olduğunu hatırlatıyordu. Kübist bir ressam olarak eserlerindeki çizgiler ve onları yaratma şekli bana ilham vermişti. Jesse Mockrin ise eserlerinde kullandığı Avrupa sembolizmi ve metaforik anlatımı ile beni etkilemişti. Ayrıca tablolarındaki detaylı el çizimlerini çok estetik bulmuştum. Tabloları, eserlerimdeki el çizimlerini oluştururken ilham aldığım kaynaklardan. Kadınlar olarak, genel anlamda duyguları erkeklerden daha yoğun ve daha fazla yaşadığımız, hissettiğimiz bir gerçek. Bu durumun her zaman kadının avantajına olduğunu düşünmüşümdür. O nedenle, kadınların adeta tüm benlikleriyle yoğun bir şekilde hissettikleri o duyguları daha kolay bir şekilde dışarı vurarak, onlardan daha 'sanatsal' eserler yapabileceğini, bu bağlamda sanatta daha yetenekli olduklarını, daha kolay ön plana çıkabileceklerini ve yine benim gözlemlerime göre, görsel ve estetik kabiliyetleri daha fazla olduğundan özellikle resim alanında erkeklerden daha başarılı olabileceklerini düşünüyorum. Dolayısıyla kadınlar olarak bu konuda elimiz daha güçlü kesinlikle. Genç meslektaşlarım bunu sakın unutmasınlar. Son olarak kadın meslektaşlarıma şunu söylemek isterim. Kariyer basamaklarını tırmanırken, kadın olduğunuz için ne yazık ki birçok engelle karşılaşacaksınız. Yolunuza ne çıkarsa çıksın asla vazgeçmeyin! Kadını anlatmaya devam edin!"
"Her alanda olduğu gibi sanat dünyasında da bir takım engellerle karşılaşabiliyoruz. Ama bizim avantajımız, sanatın doğası gereği tam da bu engelleri yıkabilecek en büyük güce yani yaratıcılığa olanak tanıması. Bir kadın olarak ruhum ve yaratıcılığımla buradayım, dolayısıyla engel tanımıyorum. Kendi çizgimde bir idolden bahsedemem ama elbette beni derinden etkileyen kadın sanatçılar var. Mesela 19 yy.'dan Rosa Bonheur. Bonheur hayvan resimleri üzerine yoğunlaşıyor, figürlerindeki canlılık oldukça etkileyici. Daha da etkileyici olanıysa yaşamındaki duruşu. Bonheur, cinsiyet rollerine karşı gelip 19.yy Fransa'sında bir erkek gibi giyiniyor, yasak olan her şeye karşı duruş sergiliyor. Sanırım beni etkileyen sadece sanatçının fırça darbesi, tonlamaları kısacası zanaatkarlığı değil, hayata karşı nasıl durduğu.
Mesela çağdaşlardan İranlı sanatçı Arghavaan Khossravi. Esasen modern diye tabir edebileceğimiz çalışmalarında İran kültüründen motifler görüyoruz, kendisi ülkesine dönemeyen, aslında "yersiz yurtsuz" bir sanatçı ve bu yersiz yurtsuz olma halinin yarattığı ruh hali tüm eserlerine siniyor. Elbette tüm bu sanatçılardan, farkında olarak ya da olmayarak, ilham almışımdır. Maruz kaldıkları baskıya rağmen, kendinden ödün vermeden yaratmaya ve üretmeye devam edebilen her sanatçı benim için ilham vericidir. Çok önemli kadın ressamlarımızdan Eren Eyüboğlu'nun bir sözü var: 'Resmimi, bir duvarı süslemek için yapmıyorum. Bildiğim tek şey çalışma çabamı ölüm elimden fırçamı alana dek sürdürmek.' Ne kadar ilham verici değil mi? Sanırım kariyer yaşamımda Bonheur ile cinsiyet rolleri üzerine, Khossravi ile de mülteci olmaya dair, Eyüboğlu ile taşrada kadın olmak üzerine bir sergide yer almak isterdim."
"Sanat kariyerime başlarken idol aldığım herhangi bir sanatçı olmamıştı. Çünkü sanat tarihini anlayabilmek için çok daha geniş bir bakış açısı ile yaklaşmam gerektiğini düşünmüştüm. Ama özellikle son birkaç senedir çalışmalarını, tavrını çok beğendiğim bir kadın sanatçıdan bahsetmek isterim. Doris Salcedo; eserlerinde ülkesindeki istikrarsızlık sonucu şiddetin günlük hayat üzerindeki yankılarını görünür kılmayı hedefliyor. Salcedo yapıtları aracılığıyla izleyiciyle kurduğu diyaloglarında mağdurların sesi oluyor. Onların yaşadıklarına tanıklık etmemizi sağlıyor. Doris Salcedo'nun çalışmalarında gündelik malzemelerin travmaya tanıklık etmeleri, beni en etkileyen şey. Aynı zamanda kendi ülkesine eleştirel yorumlarında dahi izleyici ile empatik bir dil kurarak çalışmalarında evrensel boyut kazandırıyor. Bu yaklaşım benim için farklı bir coğrafyada farklı bir bireyin benzer baskılara maruz kalabileceğini ve bu durumu toplumsal göstergeler, kültürel kodlar üzerinden ifade edebileceğimi düşündürttü. Burada metaforik bir dil kullanmanın ifade etmek istediğim şeyin gerçekliğini daha da artırdığına inanıyorum.
Sanat dünyası, kadın-erkek fark etmeksizin, var olabilmesi zor bir alan. Bu sadece kadın üzerinden değil, tüm genç sanatçılar için zor bir süreç. Üniversitelerin ilgili bölümlerinden her yıl mezun olan gençlerin çok az bir yüzdesi başka bir işe gerek duymadan bu alanda üretimlerine devam edebiliyor. Burada gençlerin kuracağı ilişkiler kariyerleri için önemli, doğru projelerde yer almaya özen göstermeleri gerek. Ancak yine de kendi emeklerine değer vererek ve popüler yönelimlerden ziyade samimiyetle inandıkları gibi de olmaları gerek. Sonuçta bir noktada sanata yön verecek onlar."