"İstanbul Bienali'nin sanat dünyasında çok önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Bienal; Avrupa, Asya ve diğer kıtalara bakıldığında, dünyanın dört bir yanından, toplulukları ve 21. yüzyılın değişme biçimleri hakkındaki algıları yeniden icat etmeye çalışan sanatçıları bir araya getiriyor. Ben de bu seneki edisyona dört kişilik Bread and Puppet Tiyatrosu ekibinin (diğerleri Clare Dolan, Feride Eralp ve Adam Cook) bir parçası olarak katılıyorum. Ayrıca İstanbul Bienali'nde iki ayrı projem de var. İstanbul'da 50'den fazla gönüllüyle dev bir açık hava kukla gösterisi yapıyoruz.
"Bread and Puppet"
Gösterimizin adı 'Toplumumuzun Kötülükleri' (The Demons of Our Society). Gösterimiz geçit törenleri, dans ve metni içeriyor. Buna ek olarak, Barın Han galerilerinde iki serginin küratörlüğünü yapıyorum: Kuklaların, maskelerin ve sahne nesnelerinin modern yaşamın yönleri olarak; çağdaş ve tarihsel kullanımlarını gösteren facebook görüntüleri koleksiyonuma dayanan 'Annals of Object Performance' ve Bread and Puppet Theatre yönetmeni Peter Schumann'ın, COVID-19 döneminde çarşaf üzerine yaptığı büyük ölçekli resimlerinin bir yerleştirmesi olan 'Bread and Puppet Resimleri'. Tüm bu projelerde, önemli fikirleri, mesajları iletmek için kuklaların, maskelerin ve genel olarak maddi dünyanın nasıl kullanıldığıyla ilgileniyorum. Bazen maddi performans (insanlar kişiden kişiye değil, cansız 'şeyler' aracılığıyla iletişim kurduğunda) modası geçmiş iletişim araçları olarak kabul edilir. Ama aslında tüm dünyada her zaman, çok çeşitli ve farklı şekillerde kullanılmaktadır. 'Toplumumuzun Kötülükleri' projesi için ilham kaynağımız, sosyal açıdan bilinçli tiyatro ve kukla tiyatrosunun uzun tarihi, geleneksel Türk kukla figürü Karagöz ve bugünkü dünya algımız oldu.
"Bread and Puppet"
'Toplumumuzun Kötülükleri'nde seyirciye gösterimizin dev görüntülerinin tüm renkli enerjisini sunarken, onları 'toplum iblislerinin' varlığını sorgulamaya davet ediyoruz. 'Annals of Object Performance' için, umarım ziyaretçiler, günlük hayatımızda önemli roller oynayarak çevrelerindeki her yerde kukla ve nesne performansının nasıl var olduğunu düşünürler. 86 yaşındaki sanatçı Peter Schumann'ın canlı enerjisiyle yarattığı 'Bread and Puppet Resimleri'ni gören ziyaretçilerin ise dünyamızın nasıl işlediğine dair düşünecekleri bir alan sunuyoruz."
Java Şehri
"2006 yılında Yogyakarta'da (Java- Endonezya) başladığım, toplum temelli bir sanat projesi olan 'Bayrak Projesi' (Flag Project) ile İstanbul Bienali'ne katılıyorum. Hala devam etmekte olan bu proje için birçok ülkede (Avustralya, Singapur, Malezya, Tayland, Çin, Tibet, İsrail-Filistin, Hollanda, Almanya, Kanada ve ABD) çeşitli kültürel ve inanç geçmişlerine sahip çeşitli topluluklarla çalışmaya devam ediyorum. Ve şimdi Türkiye'de de 'Bayrak Projesi'nin bu yeni versiyonunu bienal ile birlikte sanatseverlerle buluşturacağım. Toplumun uğraşmak zorunda olduğu sorunlara yaratıcı ve alternatif çözümler bulmak için yaratıcılığı keşfetmeye iten proje, çevresel soruna odaklanıyor.
"Bayrak Projesi", 2010
"Bayrak Projesi", 2020
Bu projede disiplinlerarası yaklaşımı kullanarak kültürel, sosyal ve politik çeşitli konularla ilgileniyoruz. İstanbul'a gelmeden önce başlayan araştırma çalışmam sonucunda bu bayrak enstalasyonu aracılığıyla performans sanatımı oluşturdum. Bu çalışmayı oluştururken ilham kaynağım daima hayatın kendisi oldu. Bu proje umarım ziyaretçilere yeni keşif alanları sunar. İstanbul, Doğu ve Batı kültürünün buluşma noktası. Bienalin de bu buluşma noktasında yeni sorular ortaya atacağını düşünüyorum."
Yenikapı, 2014
"Ben sanatı, tasarımı, bilimi ve yeni çıkan teknolojileri buluşturan disiplinlerarası bir araştırmacıyım. Bienale katıldığım bu proje, İstanbul bostanlarının karmaşık tarihçesine biyoçeşitlilik merceğinden bakan yakın zamanlı çalışmalar 'İstanbul'un Mikrobik Meyveleri' (2021) ve 'Bahçeler Nereden Geliyor?' (2022) adlı çalışmaların bir devamı niteliğinde. Binlerce yıllık maddi bir tarihin asfalt ve mıcır tabakalarının altına gömüldüğü, İstanbul'un en çok tartışma yaratan yerlerinden biri olan Yenikapı/ Langa mahallesini araştırıyorum. Yenikapı/ Langa için iki alternatif 'müze' fikri üstüne çalışıyorum.
Langa alanı
Soluk Müzesi, çeşitli Langa sakinlerinin (bitkiler, karıncalar, kemikler, taşlar) insan araştırmacılarla mülakat yaptığı basılı bir yayın. Hazım Müzesi ise Müze Gazhane'de, Langa'nın farklı yönlerinin uzamsallaştırıldığı, yeniden bağlama oturtulduğu ve kelimenin tam anlamıyla ve metabolik olarak ziyaretçinin vücudunda 'sindirildiği' bir bostan yerleştirmesi şeklini alıyor. Bu işteki en büyük önceliğim, insanların yıllardır birlikte yaşadıkları küçük büyük bütün canlılar konusunda farkındalıklarını artırmaları. Ben son üç senedir Yenikapı/Langa bölgesinin biyolojik, iklimsel ve sosyal tarihi üstüne araştırmalar yapıyorum. Birçok farklı disiplinden bilim insanı ile görüşüp Langa'nın tarihini farklı perspektiflerden incelemeye çalışıyorum.
Langa alanının bugünkü hali
Genelde müzeler insan kalıntıları üstünden tarih anlatmaya meyilliler. Ben bunun biraz daha dışına çıkarak bitki, karınca, arı, kemik, taş, toprak ve mikroorganizmaların gözünden etnografik bir Langa okuması yapmaya çalışıyorum. Bence bu işteki en önemli fikir, insan yazarların onlar için seçilmiş belli Langa sakinlerine röportaj vermeleri. Yani bir 'arı'yı dinleseniz size ne sorardı acaba? Ya da bir kemik? Bu özneleri insanlaştırmadan onlarla nasıl yeni diyaloglar kurabiliriz, bunu araştırıyorum. Bu projedeki en önemli ilham kaynağım Langa'nın kendi tarihi ve onu 2000'li yıllardan beri çalışan veteriner, arkeolog, bilim tarihçisi, mimar, jeolog gibi sayısız araştırmacının çalışmaları. Ve onlarla yaptığım kişisel görüşmeler. Langa sanki İstanbul'un bir özeti gibi. Liman'dan bostana, metro terminaline müthiş bir şehirleşme tarihi geçirmiş ve hala birçok insan için de önemli bir merkez. Bu proje için birçok bilim insanı ve araştırmacı, alışık oldukları üslupların dışında çok güzel metinler yazdılar. Hazım Müzesi'ni ziyaret eden izleyiciler Soluk Müzesi'nden bir kopya alıp okuyabilecekler. Biz bir de özel bir bahçe tasarladık.
Langa alanı incelemesi
Hem Langa hem de başka bostanlardan getirdiğimiz ebegümeci, su nanesi, acur gibi yabani bitkileri haziran ayından beri birlikte yetiştiriyoruz. İzleyicimize bu bitkilerin bir kısmını suya infusyon olarak hazırlayıp sunacağız. Bu deneyimler sırasında izleyicilerin biraz da olsa insan odaklı düşünmeyi sorgulamalarını ve Langa'nın bugünkü sakinleri ile onlardan bir fayda beklemeden tanışmalarını istedik. Yenikapı/Langa bölgesi üstüne balistiğim için en özel alan şu anda bu. İstanbul Bienali çağdaş sanatlar alanında çok önemli bir yere sahip. Alışılagelmiş kalıpların ötesinde, sorgulayıcı ve hemen her seferinde risk alan bir bienal kültürü var Türkiye'de. 'Kompost' teması da oldukça anlamlı bir seçim. Ekolojik bir darboğazdan geçtiğimiz, iklim kaygısıyla şekillenen bir dünyada sanatın rolünün ne olacağı çok önemli."