Tutku ve sevgi şart. Bilgi ve merak esas. Gelişen ve değişen zevk ise koleksiyonerin değişim ve dönüşümüdür. Koleksiyon yapmak, koleksiyon yaratmak, koleksiyon oluşturmak, koleksiyon sahibi olmak ve koleksiyoner olabilmek... Koleksiyon, bir başka koleksiyona benzemez ise yarışı kazanır. Kendi dili, kendi DNA'sı, kendi parmak izi vardır koleksiyonun. Koleksiyoner, en sevdalı sanatsever ise fark yaratır. Koleksiyonerlik, yaşam biçimi ve hayatla alışverişin en sofistike dışa vurumlarından biri olsa gerek. Koleksiyonerin iç dünyası karmaşıktır. İddialıdır... En iyiyi ister... Biraz rekabetçi, belki biraz da "kıskanç"tır. Kendisinin olmasını ister. Kimi zaman ne pahasına olursa olsun, koleksiyonuna ait olmasını arzuladığı parça için savaşır, yarışır. Sadece "lojik" ile hareket edemez koleksiyoner. Duygusaldır. Sevdiğinde kalbi çarpar. Amatör bir profesyoneldir. Kaybettiğinde kızar; muhakkak hata yapar. Çoğu zaman hatasından ders çıkarır; çıkarır çıkarmasına ama bazen aynı hatayı yeniden yapabilir. Her şeyi tüm yoğunluğuyla yaşar, koleksiyoner. Koleksiyonu da yaşar, canlıdır. Fark yaratmanın peşinde koşar. "Unique" olmaktır hedef. Kimseye benzememek ister; koleksiyonun da bir başka koleksiyonu andırmamasıdır meselesi. Bir "attitude"ü vardır, onu ayrıştıran. Sadece "para" ile ulaşılamaz; bir araya getirilemez bir meseledir sanat koleksiyonu. Bilgi, sevgi, merak, tutku, arzu, sabır, zevk ve duruştur. Duvarı bitmez, sevgisi bitmez. Koleksiyonunda her zaman eksik parçası olur koleksiyonerin. Bitmez, bitemez. Bir nevi hayatla iletişimidir.
Kendine has bir lehçesi olur; ne kadar uluslararası olursa olsun. İşte o zaman Pinault'lar, Arnault'lar olur. Başka yerde rastlanmayacak "uniqe" nüanslar. Eserlerin, başyapıtların yüzyıllar arasındaki sohbeti vardır. Paha biçilemez bir değer haline gelir. Eser almanın ötesinde, işin ruhudur tüm mesele. Eser alırken provenans, kalite; sanatçıyı ne kadar temsil ettiği, eserin literatürdeki yeri, katılmış olduğu galeri ve özellikle müze sergileri, hep bir değerdir üzerine elbette. Koleksiyoner işin hikayesinden muhakkak keyif alır. Zafer hikayeleri kadar, kaçırdığı eserlerin hikayelerini de anlatır koleksiyoner. Tutkusunu, sevdasını, iştahını vurgulamayı sever. Biraz da gözdağı verir; bir daha kaçırmayacağını söyler eşe dosta, yakın rakiplerine. Koleksiyoner, işleri yüksekken almaktan çekinmez; tam aksine eserin yükselmesi, onun zevkini taçlandırır. Herkesin alamayacağı zamanlarda almayı sever. Diyorum ya iddialıdır, karmaşıktır koleksiyoner ruhu; bir o kadar da yaşam doludur. Heyecan, merak, sevgi. Farklılık ve farkındalık yaratmaktır koleksiyonerin işi. Kimi koleksiyoner, görülmekten; kimisi görülmemekten zevk alır. Psikolojiktir bu seçim; o an hayatın hangi evresindeyse odur seçimi. Büyük paraların konuşulduğu koleksiyonerlik dünyasında, sadece para elbette hiçbir zaman yeterli olmamıştır, olamamıştır. Mesele "sadece" maddi kuvvetle yan yana gelemeyecek eserlerin yan yana gelmesidir. Yarattığı kuvvet büyülü bir titreşimdir! Koleksiyoner, geçici hayatta esas olanın peşindeki kişidir.