Bir şeyi çok merak ediyoruz. Siz çok uzun yıllardır San Francisco’da yaşıyorsunuz, eserlerinizi İstanbul, Ankara, New York, Los Angeles, Londra gibi şehirlerde sergiliyorsunuz. Yaşadığınız şehrin resimlerinize herhangi bir etkisi oluyor mu? San Francisco yerine başka bir şehirde yaşasaydınız başka resimler mi yapardınız?
İnsanın yaşadığı yerin, hayattaki duruşuna ve görüş açısına etkisi var tabii ki, ayrıca sanatının tarzını da kuşkusuz şekillendiriyordur. San Francisco’da oturuyorum ama orada yaşamıyorum sanki. Gariptir ama senelerdir San Francisco’da yaşıyor olmama rağmen bu durum günlük yaşamımda, işimde, kültürümde devamlı hatırlatılır. Ama bunu bir olumsuzluk olarak görmüyorum. Aksine bana verimli bir ortam sunduğunu düşünüyorum. Senenin birkaç ayını İstanbul’da geçiririm ama orada oturmadığım her gün bana hatırlatılır. Yine de İstanbullu olduğumu inatla iddia eder, anadilim olamayan Türkçemi zorlarım. Bana “nerelisiniz?” sorusunun sorulmadığı tek yer Fransa’dır. Ne var ki, orada ne oturuyor, ne de yaşıyorum. Bu absürd durumun çalışmalarımda etkisi ve katkısı var kuşkusuz. Başka bir hayat yaşasaydım mutlaka başka resimler yapardım. Ama oturduğum yerin değişmesiyle işlerimin değişebileceğini pek sanmıyorum. Bir fikir, bir konsept üzerine odaklanırım ve seri halinde çalışırım. O an bana önemli gelen, ilgimi çeken, bana dokunan konuları ele alır üzerinde araştırırım sonunda da ortaya ya resim ya da enstalasyon şeklinde bir sergi çıkar. Bu bakımdan, “yer”den ziyade, yakaladığım o “anın”, o “zaman akımının”, “tarihteki o günün” çalışmalarımı daha iyi tanımladığını düşünüyorum.
Contemporary İstanbul fuarında sergilenecek işlerinizden biri sanatınızın yeni bir noktaya geldiğini belli ediyor. Eserlerinizde çoğu zaman izlediğimiz mimari atmosferde bu kez sanki çok katmanlı, derinlikli bir anlatım söz konusu. Resimlerinize üç boyutlu bir derinlik kattığınızı söylemek yanlış olur mu?
Odak noktalarını çoğaltmak, yani aynı anda birkaç açıdan görebilmek, film ritmi resme bakış anını da uzatıyormuş hissini verir. Kübizm, Orta ve Uzakdoğu minyatürlerinden esinlendiğim “resme süre katan” bu unsur, çalışmalarımın değişmeyen yanıdır diyebilirim. Sorunuzda söz ettiğiniz değişiklik, resimdeki bu hız hissini, ritmi süratlendirerek, odak dışıymış gibi flu ve keskin çizgilerin kesişmesiyle fotoğraf tekniğine benzemesinden kaynaklanıyor. Günümüzde olaylar mitralyöz hızıyla gelişirken, haber üstüne haberler yığıldıkça, onları anlama, kavrama, işleme ve muhakeme etme kabiliyetimiz her gün biraz daha azalıyor. Hayata bakışımız değişti. Aynı şekilde sanata bakışımızın da değiştiğini gözlemliyorum.
Röportajın tamamı bu hafta ALEM'de...