Türkiye'de dünya çapında model sayısı parmakla sayılacak kadar az. Son yıllarda model denilince akla gelen ilk isimlerden biri olmayı başarıyor Betül Ekşi. Dolce Gabbana'dan Yohji Yamamoto'ya, marka podyumlarından dergi sayfalarına uzanan modellik kariyeri çerçevesinde, Ekşi'nin başarısının perde arkasına sızıyoruz.
Modelliğe ilk başladığımdan beri hedefim her zaman bunu yurt dışına da taşıyabilmekti. Yaptığım, çalıştığım bütün işler de benim yurt dışında bir fırsat bulabilmeme yardımcı oldu ve bu sayede de hayallerimi gerçekleştirebilmiş oldum.
Podyuma çıktığımda, yüzüme bir anda vuran spot ışıklarıyla ilk kez göz göze geldiğimde, arka tarafta olumsuz ne olursa olsun her şeyi unutup, bu işi gerçekten severek yaptığımı bir kez daha anlıyorum.
Steinberg. Modelliğinin dışında ilgilendiği ve çizdiği resimler de çok ilgimi çekiyor.
Vizyonu, çizimleri ve yaratıcı evreni ile ayakkabı dünyasında devrim yaratan Safa Şahin; Balmain ve Bottega Veneta gibi markaların tarihine adını yazdırdı bile.
Kendi halinde sevdiği işi yapan bir ayakkabı tasarımcısıyım. Nike'ın ayakkabılarını tasarlıyordum Amerika'da, sonra Balmain'in baş tasarımcılığı teklifi ile Paris'e yerleştim, ardından Bottega Veneta ile de çalışmaya başladım. İki firma ile aynı anda çalışıyorum, onun dışında birçok firmaya freelance olarak hizmet veriyorum.
Çocukluk dönemlerinde çok hayaller kurardım, sanki onu yaşıyormuşçasına kapılır giderdim... O hayaller daha çok Alice in Wonderland tarzı idi ama lise çağlarına gelince daha çok sanatçı bir ressam veya tasarımcı olma hayallerim başladı. Lise bitince ayakkabı tasarımı eğitimi alırken dünya markaları ile çalışma hayallerim gelişti, çünkü derslerde bütün tasarım namına güzel örnekler dünya çapındaki markalardan çıkıyordu. Onlarla çalışırsam ancak bu şekilde istediğim ayakkabıları tasarlayıp üretebileceğim duygusuna kapıldım ve bu hayalin peşinden gitmeye başladım. Beni buna ulaştırabilecek yollar aradım uzun bir süre.
Resme ve farklı tasarlanmış nesnelere olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Şöyle ki insan yaşadığı şehirdeki her şeyi görür, bilir, sindirir. Bu bir bardak olur dükkan olur, giyim tarzı veya yaşam olur, şiveli bir konuşma olur, bir sandalye olur, bunları sindirirsin. Bir gün bir sokakta başka bir ülkeden gelen insanı görürsün, onun tamamen senin yaşadığın şehirde yaşayanlardan farklı olduğunu fark edersin... Bambaşka giyinmiş, bambaşka konuşuyor, eşyaları farklı... Bu benim çok dikkatimi çekerdi ve hala da çok çekiyor. Aynı bu şekilde lise hayatımda ilk kez abim üniversite okurken onu ziyaret için İstanbul'a gelmiştim. Otogardan beni aldıktan sonra sokaklardaki grafitiler çok dikkatimi çekmişti, cama yapıştım, hiçbir grafitiyi kaçırmak istemiyordum. Bunu yapan kişinin dünyası ve yaşam tarzı dikkatimi çekmişti. Renksiz bir sokağa renk bırakıyorsun... Bu fikir çok tatlı gelmişti. Ziyaretim bitince ve memleketime dönünce geceleri sokakları grafitilerle dolduran bir grafiti sanatçısı oldum. Sokak kültürünün bir parçası olan sneakers tasarımcısı olma fikri de aslında üniversite bölümü düşünürken belirdi. Çünkü benim yaşam tarzıma, resme ve sokağa çok yakın bir alan düşünüyordum. Lise sonda ne iş yaparsam hayatım boyunca mutlu olabilirim ve sevdiğim işi yapabilirim derken ayakkabı tasarım bölümü ile tanıştım.
Bu çok derin bir kavram, akım oluşturmak veya var olan akıma tabi olmak ya da trendler üzerinden hareket etmek... Ama çizim yaparken tasarım temelinde her zaman yeni bir silüet getirmek, görülmemiş bir ürün ortaya koymak var.
Kendinle en gurur duyduğun konu ne?
Gurur duyduğum değil de daha doğrusu doğru yaptığıma inandığım diyebilirim; vatana, millete, insanlara, hayvanlara faydalı şeyler yapmaya çalışmak. Bunun dışındaki şeyler geçici geliyor açıkçası.
Birçok unutmadığım anlarım var, bunlardan birisi yarışmada birinci olmuştum, üniversitede eğitimim devam ederken... Daha sonraları işlerim yolunda gitmediği ve işsiz olduğum bir dönemde sadece sosyal medyaya tasarım yapıp yüklediğim dönemde Nike'tan "Bizimle çalışmak ister misiniz?" diye iş teklifi almış olmam ve Amerika'ya yerleşmem. Bütün bunlardan sonra Paris'e yerleşmem ve ilk yaşamaya başladığım dönemlerdeki Paris'in büyülü hali...
Dönem dönem değişiyor. Eğitim dönemlerinde Alexander McQueen çok ilham veriyordu, çünkü kuralları yıkıyordu o dönemde ve bu asi ruh bana ilham veriyordu. Daha sonraları Zaha Hadid, Tadao Ando, Yohji Yamamoto.
İlk kez bir dünya markası ile iş birliği yaptım, onunla meşguldüm. Birkaç hafta önce Çin'den geldim, çok güzel bir pop-up ve lansman yaptık. Fila X Safa Sahin adı altında "saww" isimli koleksiyonu tanıttık.
Kutlama deyince aklıma seninle aynı düşünen, başarılarına senin gibi sevinen insanlarla bir araya gelmek ve bu duyguyu onlarla paylaşmak geliyor.
Prada, Louis Vuitton, Ferragamo, Balmain... Erkek koleksiyonlarının favori modellerinden Ege Cihat Seyhun'un yükselişinin sırlarından belki de en önemlisi mütevazı tavrı.
Moda sektörünün en sevdiğim yanı, inanılmaz insanlarla tanışmak. Yaratıcı zekalar, açık ve ileri görüşlü insanlar. En sevmediğim yanı ise moda sektöründe bulunan eski kafa standartlar. Body shaming ve ülkemizde "bunlar amatör" düşüncesiyle Türk modellerin tercih edilmemesini örnek verebilirim.
Bana ilham olan isimler bütün dünyanın unutamadığı, tarihe geçmiş sporcular diyebilirim. Belki de yaptığımız iş aynı değil. Fakat mentalite olarak hiç yılmadan, vazgeçmeden, insanlar ne derse desin büyük işler başarmış herkes benim ilhamımdır. Herkes şanslı doğmaz, bazen tırnaklarımızla kazımamız gerekir.
Her günün yarını benim için en büyük heyecan. Hayat devam ediyor ve ne olacağını asla tahmin edemeyiz. Bizi bekleyen sürprizlerle dolu bir yaşam beni hayata bağlıyor ve heyecanlandırıyor. Nerede olduğumuz veya ne yaptığımız fark etmeksizin herkesin gülümsediği ve mutlu olduğu her yer bir kutlamadır!