İnsanoğlu her şarta, her koşula, her ortama, aklınıza gelebilecek her ama her şeye alışabilir. “Ben yapamam, hayatta olmaz” dediği her şeyi yapabilir. Yeter ki, uygun şartlar oluşsun. İçgüdüsel olarak yapımız, varoluşumuz böyle.
Pandeminin ilk günlerinden bugüne çok şey değişti. Nihayet büyük çoğunluk, yaşadığımız olayı tüm gerçekliğiyle idrak edebildi ki, bence en zor kısım da buydu. Ardından kabul sürecine geçenler arasında ayrışmalar başladı. Bir yanda isyan edenler ve şikayet kültürünü benimseyenler oldu. Diğer yanda, “Tamam, vaziyet bu. Hayatımı bu şekilde nasıl devam ettirebilirim?” diye düşünüp harekete geçenler. Bu dönemde aklı selim kalabilmek, kimse için kolay olmadı elbet. Bir tarafta çevremizden, yakınlarımızdan duyduğumuz hastalık haberleri, diğer yanda eğer şanslıysak, sadece televizyon ekranlarından ve sosyal medya hesaplarından okuduklarımız...
BOCALAMA DÖNEMİ
İtiraf etmek gerekiyor ki, yaşam şeklini, lifestyle kareler ve video’lar ile sunan ve insanları “influence” etmek isteyenler bu dönemde bocaladı. Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü gecenin sabahında, “Evde de şık olmanızı sağlayacak eşofmanlar için sayfayı yukarı kaydırın” minvalinde hikayeler ile tüketmenin dayanılmaz baskısını takipçilerinin omuzlarına yıkan ‘influencer’lar oldu. Pek çok büyük şirket, 2020’yi nasıl zarar almadan kapatabileceklerini hesaplamaya başlamışken; online alışveriş siteleri sponsorlu reklamları ile Instagram’ı her açtığımızda aklımızı çelmeye çalıştı. Ve elbette, ‘influencer’lar bir kez daha kazandı; o ekranlar yukarı kaydırıldı, ürünler sepetlere eklendi...
ASIL KAZANANLAR
Bu madalyonun sadece görünen yüzü. İşin perde arkasında yaşananlar pek de öyle değil. Emin olduğum bir şey var; o da bu sektörün 100 metre koşucularının değil, maraton geçmek isteyenlerin yanında saf tutuyor olması. Uzun vadede takipçileriyle, okuyucuları ile iletişimde kalan; onları dinleyen ve ihtiyaçlarına cevap arayan ‘influencer’lar ile markalar, her şeyden önce takipçilerinin ve tüketicilerinin gönül bağını kazanıyorlar. Ve bu gönül bağı, krizler gelip geçtikten sonra da baki kalıyor.
DİJİTAL DÖNÜŞÜM MESELESİ
Şimdilerde sazı eline alan herkes, dijital medyanın değişim ve dönüşüm içinde olduğundan dem vuruyor. Pek tabii, bu değişim/dönüşüm dediğimiz şey pandemi ile başlamadı. Ama yaşamakta olduğumuz süreç; sektörü, markaları, ‘influencer’ları ve bilumum bazı insanları şöyle bir sarstı. Tabii, herkes sarsıntıyı eşit derecede hissetmedi ama hissedenler için yeni bir dönemin başladığı aşikar.
YENİ DÖNEM
Peki, nedir bu yeni dönem? İşin aslı, dönem yeni ama formül eski: Empati, lafta olmayan gerçek samimiyet, dilbilgisine saygı, doğru Türkçe kullanımı ve telaffuzu, modadan ekonomiye; politikadan coğrafyaya her konu hakkında en azından temel bilgilere ve bir fikre sahip olma, kendini mütemadiyen yenileyip geliştirme ve tabii ki, en önemlisi adını altın harflerle yazmamız gereken yaratıcılık. Tüm bunlar olunca, bugün ‘influencer’lık biter, yarın bir yenisi gelir. Tıpkı zamanında blogger’lığın, ‘influencer’lığa evrilmesi gibi. Kısaca mecralar değişir ama üretken ve yaratıcı isimler var olmaya devam eder.
Lara MUTLU – lara.mutlu@alem.com.tr