Lara MUTLU - lara.mutlu@alem.com.tr
Fotoğraflar Merve AĞAZAT
G. F. Händel’in Apollo e Dafne adlı kantatı, Türkiye’de ilk kez İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde İstanbul Barok iş birliği ve Doğan Çelik’in rejisi ile sahnelenerek seyircisiyle buluştu. Kantatın konusu, zalim ejderha Python’u öldürerek Yunanistan’ı zorbalıktan kurtaran Apollo, kendini beğenmiş bir tavır içindedir: “Cupid’in okçuluğu bile benim ok ve yayım ile boy ölçüşemez” diye böbürlenir. Ancak bu kibirli hali, güzeller güzeli Dafne’yi görünce değişir. Apollo, Dafne’yi görür görmez ona aşık olur ve onun kalbini kazanmak için tüm etkileyici özelliklerini ortaya koyar. Şüpheci bir yapıya sahip olan Dafne, onurunu kaybetmektense ölmeyi tercih edeceğini söyleyerek Apollo’yu geri çevirir. Apollo, bunun üzerine, aşkına karşılık vermesi için Dafne’yi fiziksel ve ruhsal olarak daha da zorlamaya başlar. Çaresiz kalan Dafne onun bu baskısından kurtulmak için kendisini bir defne ağacına dönüştürür. Apollo sevdiğini kaybetmenin acısıyla gözyaşlarına boğulur ve bu gözyaşları ile defne ağacının yeşil yapraklarını sulayacağını belirtir. Ağacın görkemli dalları, ileride büyük kahramanların başına taç olacaktır... İkinci perdede ise sahnede Judith balesi vardı. Eseri “İlk kez, ünlü İngiliz koreograf Alfred Rodrigues işte bu müzik tam benim aradığım müzik!” diyerek libretto’sunu yazmış ve 1969 yılında dönemin Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Aydın Gün tarafından davet edilerek Ankara Balesi’nde sahneye koymuş. Judith balesi 1976’da Cape Town’da oynanmış ve beğenilmesi üzerine, 1978’de tekrar edilmiştir. Japonya’nın başkenti Tokyo’da da sergilenen eser, 1979 yılında Almanya’da, Giessen Operası’nda, Ferenc Suba’nın koreografisi ile de sahnelenmiş.
Eseri ayrıca Fransız Koreograf Rene Pegliasco, Gürcü Koreograflar Nugzar Magalashvili ve Media Magalashvili’de yorumlamışlar. İstanbul Devlet Opera ve Balesi ise Judith’i genç koreograf Deniz Özaydın’ın gözünden günümüz modern anlayışıyla 45 yıl sonra yeniden sanatseverler ile buluşturdu. Balenin koreografı Deniz Özaydın ile sohbet ettik.
Bu eser ile ilgili sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?
Yıllardır dansçısı olarak çalıştığım İstanbul Balesi’ne koyduğum ilk eser. Aynı zamanda bugüne dek yaptığım işler arasında en fazla dansçıyla ortaya çıkardığım oyun. Çalışmaya başladığımız ilk günden beri her anı beni oldukça heyecanlandırdı.
Koreografiyi hazırlarken en çok nelere dikkat ettiniz?
Öncelik, hayalimde canlandırdığım Judith’i, Çetin Işıközlü’nün bestesiyle birleştirmek oldu. Konuyu en yalın ve etkileyici biçimde seyirciyle paylaşmak istedim ve bunu kendi bakış açımla anlatabilmek benim için çok önemliydi. Dans, teknik yönden bakıldığında bütünü aktarmalı. Bu nedenle bağlantılara, bedenlerin hem kendi içinde hem de birbirleriyle oluşturduğu grafik formlara ve bu formlar içindeki sonsuz daire hissini kaybetmemeye diğer işlerimde de olduğu gibi özellikle dikkat ettim.
Sizi en çok ne etkiledi?
Judith, Eski Ahit’e kadar uzanan bir kadın kahramanın öyküsü. Tarih boyunca, değişik zamanlarda çeşitli sanat dallarında ele alınmış olması da önemli bir figür olduğunun göstergesi. Araştırmalarım sırasında en çok Caravaggio’nun tablosundan etkilendim. Tablo, benim hem esin kaynağım, hem de koreografime yön veren öğe oldu. Diğer sanat yapılarında Judith çoğu zaman güçlü, soğukkanlı ve kararlı olarak işlenmişti. Oysa ben Judith’i duygusal, kırılgan ve insani yönüyle düşündüm ve Çetin Işıközlü’ nün müzikleri de bana bu anlatıda destek verdi.