Yönetmen olarak şekillenen kariyerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Kendimi bildim bileli insanları eğlendirmeyi, içerik yaratmayı, hayatı ciddiye aldığım için tiye almayı çok severim. Bir gün öleceğimi bildiğim için hiçbir zaman arka koltukta hayatın akmasını izleyemem; ipleri elime alıp, kendi kurallarımla, doğrularımla, her şeye ve herkese rağmen kafama koyduğum, inandığım, hayalini kurduğum şeye kendimi adarım ve olmasını sağlarım. Şans verirsem yapamayacağım hiçbir şey olmadığına inanırım. Hayatta pek çok şeyi deneyimledim ve çoğu alanda kendi donanımı sağladım. Film yapmak, iyi olduğum ve yapmayı sevdiğim tüm konuları bir arada en ideal şekilde toplayan bir vasıta oldu benim için. Yarattığım görseller ekrandan taşıp insanların kalbine ve ruhuna dokunuyor, onlara ilham veriyor, eğlendiriyorsa, görevim yerine gelmiş gibi hissediyorum. ABC Network'ün Emmy ödüllü yemek şovu "The Chew"da asistan yapımcı olarak staj yaptım ve televizyon setlerinde çalışmanın getirdiği o güzel kaosa aşık oldum. Los Angeles'ta yazlarımı geçirerek kısa ve uzun metrajlı filmlerde yönetmen ve editör olarak çalıştım. Mezuniyet sonrası 2016'da Los Angeles'a taşındım ve pek çok Hollywood prodüksiyonunda yer aldım. Oscar, Altın Küre, Cannes Film Festivali, Sundance Film Festivali ve Film Independent Spirit Awards'a "Give Me Liberty" dahil olmak üzere çalıştığım filmleri temsilen katıldım. Dört yıllık yakın arkadaşım Kerimcan'ın "Peşimde" şarkısını bana yollamasıyla ilk defa klip yönetmenliği koltuğuna oturdum. Klip deneyimim arttıkça yönetmenlik stilimi keşfettim, sübliminal olarak kliplere yerleştirdiğim motiflerin benzerliği beni iyi yönde şaşırttı. Her videom gizemli ayakkabılarla başlıyor ve sürpriz bir sonla bitiyor! Hayatta yapmam gereken şeyi sonunda bulduğumu hissediyorum.
Lisedeyken cerrah anne ve babamın uluslararası konferanslarda gösterilecek ameliyat videolarını çekip montajlarken film prodüksiyonuna ve insanların iç dünyalarına olan ilgimi keşfettim. Bir yandan plastik cerrah babamın ameliyatlarını, bir yandan genel cerrah annemin kanserli tümörleri imha etmesini filme çekip, montajlayıp, sunumlarını hazırlamak bana insan zihni, bedeni ve psikolojisiyle ilgili çok hassas ve sihirli şeyler gösterdi. Ayrıca, insan psikolojisinin eğlence sektöründe oynadığı rol beni derinden etkiledi. Yönetmen olarak vizyonumda güçlü ve özgün bir bakış açısı geliştirdim. Bir sanatçının gerçek özüne inerek onun en çılgın hayallerini ve en büyük potansiyelini açığa çıkarabilen, ona ihtiyaç duyduğu her türlü rehberlik ve araçları sunabilen bir yönetmen ve yapımcı haline geldim.
Gün içinde yapmaktan zevk aldığınız, olmazsa olmaz dediğiniz bir şey var mı? Dokuz-beş çalışma rutinini bırakmış olmamın en büyük sebebi, bir sabaha başlamadan o günümün nasıl geçeceğini genel olarak kestirebilmekti. Ben kaosta çiçek açabiliyorum, oturup dinlendiğimde suçluluk duygusu hissediyorum, "Öldüğümde uyurum!" diyorum. Günüm bitmek bilmeyen, bütün gece depolanmış bir hayat enerjisiyle başlıyor. O enerji beni bütün gün götürüyor. O pozitiflik sayesinde günlerim verimli ve eğlenceli geçiyor. Instagram hikayelerimde her sabah günü başka şekilde selamlıyorum. Yüksek müzik eşliğinde komik danslarla çektiğim videolar, takipçilerimin günlerine daha iyi başlamalarını sağlıyor.
New York'tayken Zeynep bana ulaştı, ilk albümü için Amerika'dan bir yönetmen getirmek ve bir ekip toplamak istediğini söyledi. Zeynep'i çok yetenekli bulduğum için heyecanla kabul ettim. Los Angeles'a uçtum, "Peşimde"nin koreograflığını ve yaratıcı yönetmenliğini yapan partnerim Marvin Brown ile kolları sıvadık. LA'in en iyi disko dansçılarından oluşan, Super Bowl'da yeni dans etmiş, Lady Gaga, Beyonce ve Dua Lipa gibi isimlerle çalışmış muhteşem bir ekip topladık, kliplerin konseptlerini belirledik. Los Angeles'ta provalar yapıldıktan sonra bu ekibi asistan koreograf Alekz Samone ile İstanbul'a getirdim. İstanbul'a geldiğimizde Garaj Dance Center dansçılarına ve Zeynep'e koreografiler öğretildi. ZeynoDisco'nun renkli disko evreni oluştu. İki klip birbirinden çok farklı dünyalara ait, ikinci klibi görmeniz için çok heyecanlıyım!
Bir "auteur" haline gelmek, işlerimi izleyen insanların kolayca "Bunu Ecem Lawton çekmiş" demelerini istiyorum. Aynı zamanda eğlence sektöründeki birtakım kalıpları kırmak, çektiğim, yapımcılığını üstlendiğim ve montajını yaptığım filmlerde kamera önünde de olmak istiyorum! Yaptığım her projeye ne kadar kendimi, özgünlüğümü, sesimi, hayat hikayemi katarsam, o kadar geniş kitlelere hitap ettiğini düşünüyorum. Türk yönetmen olarak, yurdumun hikayelerini, tarihini, özgün yapısını, mizahını globale taşımak istiyorum. Evrene kendimi kanıtlama çabası içerisindeyim. Tarihe geçen, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmiş bir kadın olmak istiyorum ve kendimi hiçbir konuda sınırlamıyorum. Yoğrulmaya çok açık, gökkuşağı renginde bir hamurum!