YÜKSEL AKSU “İFTARLIK GAZOZ BİR ADEM OLMA HİKAYESİ...”

Cem Yılmaz’la kadim bir Anadolu hikayesini, mizah ve duygu yüklü bir anlatımla izleyiciyle buluşturan ünlü yönetmen Yüksel Aksu, “İftarlık Gazoz, bir inanç ve irade filmidir” diyor. Filmin vizyona girmesi ardından kendisiyle birlikte İftarlık Gazoz’u bol kahkahalar eşliğinde değerlendirme şansı yakaladık. Tabii Aksu ile ünlü komedyen Cem Yılmaz’ı sohbetimize dahil etmeden edemedik...

10 Şubat 2016 Çarşamba 15:51 | Son Güncellenme:
19 dakika okunma süresi

Cem Yılmaz’la kadim bir Anadolu hikayesini, mizah ve duygu yüklü bir anlatımla izleyiciyle buluşturan ünlü yönetmen Yüksel Aksu, kendi yaşam öyküsünden ve gerçek olaylardan esinlenerek oluşturduğu “İftarlık Gazoz” ile kalpleri fethetmeyi başardı.1980 öncesi dönemin ülkeyi saran siyasi etkilerinin gölgesinde, Anadolu kültürünün dayanışma duygusunu, iftar sofralarının sıcaklığını, Ege halkının eğlenceli doğasını, bir usta-çırak ilişkisini merkeze alarak beyaz perdeye yansıtan yönetmen, “İftarlık Gazoz bir ‘inanç’ ve ‘irade’ filmidir” diyor. Cem Yılmaz’ın sinema ve kolektivizme uyan bir star olduğunu düşünen Yüksel, “Cem, Ula’daki esnafı yuttu yuvaladı ve bize Cibar Kemal gibi canlı-kanlı bir karakteri armağan etti” diye sözlerine devam ediyor. Dondurma Kaymak’la bizi mest eden, başarılı komedi yönetmeni Yüksel Aksu ve filmin minik başrol oyuncusu Berat Efe Parla yanı sıra filmin oyuncularından Yılmaz Bayraktar ile bir araya geldik. Filmin vizyona girmesi ardından hep birlikte İftarlık Gazoz’u değerlendirme şansı yakaladık. Tabii ünlü komedyen Cem Yılmaz’ı sohbetimize dahil etmeden edemedik...


İftarlık Gazoz’un sinemalarda gösterime girmesi ardından düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Yüksel Aksu: Şu an taze ve yeni doğmuş bir bebek İftarlık Gazoz. Diğer filmlerimden ayırmak istemem ama profesyonel gözle baktığım zaman en iyi filmim diyebilirim. Her filmimde farklı bir şeyler denemeye çalışıyorum ve traji-komik öğeler barındıran karakterleri beyazperdeye taşıyorum. Bunun yanında film gerek görsel, gerek lojistik anlamda diğer filmlerimden zengin ve anlamlı. 


Yılmaz Bayraktar: Ben Almanya’da doğdum ve büyüdüm 2013’te Tatar Ramazan dizisi için bir teklif geldi ve Türkiye’ye döndüm. Tatar Ramazan’dan sonra Çılgın Dershane, Son Mektup gibi yapımlarda seyirci karşısına çıktım. İftarlık Gazoz ise senaryosunu sevdiğim, Yüksel Ağabey’in kişiliğine hayran oldum bir çalışma oldu.  


Berat Efe sen kendini ilk kez ekranda gördüğünde neler hissettin?
Berat Efe Parla: Kendimle gurur duydum. Çok heyecanlandım. Kalp krizi geçirecekmiş gibi hissettim... İzler izlemez de ağladım. Ön gösterimden sonraysa arkadaşlarımla filme tekrar gitmek istedim ama gidemedim çünkü yaş sınırlaması vardı…


Filmi birkaç kelimeyle özetlemenizi istesek, İftarlık Gazoz diyince ilk aklınıza gelen kelimeler neler oluyor?
Y.A.: İftarlık Gazoz bir “inanç” ve “irade” filmi. Ama sadece dini bir inanç değil; tüm dinlerde, tüm kültürlerde, insanı insan yapan etmenlerde, en önemli şeyin “inanç” olduğunu iddia ediyor. Diyor ki; “Adem Peygamber’le beraber insan mesuliyet bilinci ile diğer canlılardan ayrışmıştır.” İftarlık Gazoz’da çocuğun adı da Adem… “Adem olmak” demek aslında insan olmak demek. İnsan da doğada sorumluluk ve sınır bilinciyle, örneğin aç kalarak nefis terbiyesi, irade inşaatı dediğimiz beynini, psikolojisini ve biyolojisini yenme hali durumunu yaşıyor.


“Kendi değerlerimiz ile yeni bir dil ve umut oluşturma çabası” olarak filminiz yorumlanıyor. Bu düşüncelere katılıyor musunuz?
Y.A.: Ben sadece tanıklıklarımın ve biyografik hikayemi çektim. Dolayısıyla her siyasi düşünce de insana ait, her din de insana ait. Bunlar insana ait bir şeyse zaten bir paydada buluşuyorlar. İftarlık Gazoz “Hepimiz bu coğrafyanın insanıyız” diyen bir film. 


Cem Yılmaz’ın bulunduğu bir kadroyla bu kez yola çıktınız. Bu büyük bir komedi beklentisi yaratıyor. Bu beklentiyi karşılayabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Y.A.: Filmin fazlasıyla beklentiyi karşıladığını düşünüyorum. Ama bizim filmimiz sadece eğlence filmi değil. Film tebessümle ve merakla başlıyor, kıkırdamayla devam ediyor, giderek kahkahalara boğuluyoruz ve gözyaşlarıyla sona eriyor. Bu anlamda bir duygu dramatolojisi, bir duygu eğrisi var. Bunun kıymetli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bir sanat eserinin birkaç duygu tecrübesi yaratması önemlidir. 


Cem Yılmaz’la ilgili olarak “Seni ebediyete kadar beklerim” demişsiniz… Tam olarak neyi kastettiniz burada?
Y.A.: Şimdi sadece bu cümleyi söyleyince Filiz Akın-Kartal Tibet, “Senede Bir Gün” filmi gibi oldu. (Kahkahalar…) Aslında birlikte bir sinema filmi yapmak adına bu cümleyi kurdum. Bu filmi çekmek istediğimde, Cem kendi filmi için Bulgaristan’a gidiyordu. Doğal olarak yazıp yöneteceği bir filmi bekletmesi uygun düşmezdi. “Abi beklersen tabii ki oynarım” dedi. Ben de “Ebediyete kadar beklerim” dedim. 


Diğer yandan Cem Yılmaz’ı Cibar Kemal rolünde görmek, tüm aklımızda yaratılan Cem Yılmaz modellerine ters takla attırıyor. Filmde bu bakış açısıyla mı hareket ettiniz?
Y.A.: Cem çok özel bir oyuncu, çok özel bir figür. Cem gibi prestijle popülerliği, itibarla sanatı bir arada barındıran oyuncu çok az. Geniş kitlelere ulaşmayla aynı zamanda elitlerin de sevgisini kazanmak her sanatçıya nasip olan bir şey değil. Dolayısıyla Cem benim için oyuncu da değil, bir tür oyuncu da değil… Geleneksel mizah ve metot oyunculuğu ile ön plana çıkan bir isim. Kendi temsiliyetine uygun bir oyuncu. Stand-up denilen aslında meddahlık geleneğine ait, bizim kültürümüzde de olan bir temsiliyet içinde… Lamii Çelebi’den Dümbüllü’ye ta Nasrettin Hoca’ya kadar uzanan bir geleneği temsil ediyor. Bir de metot oyunculuğu dediğimiz karaktere bürünme, karakterin elbisesini giyme, karakterin içine göç etme yanı var. Bu da her oyuncu da yok ve çok kıymetli bir şey. Ferzan Özpetek’te başka bir karakter, Yavuz Turgul filminde bambaşka bir karakter… 


Peki, Cem Yılmaz sete nasıl adapte oldu, Muğla halkıyla kamera önüne geçmeden, birlikte nasıl bir süreç yaşadınız?
Y.A.: Cem aynı zamanda metot oyunculuğunu benimsemiş bir isim. Metot oyunculuğunda bir ön çalışma gerekir, bir ruh göçü ya da temsil göçü yapabilmek için bu ön çalışma şart. Cem Muğla’ya geldi günlerce kahvede, lokantada, esnafın arasında dolaştı. Elbiselerini giydi, onlar gibi oldu. Şiveyi ve beden dilini çözdü. En önemlisi mental yapı dediğimiz karakterin zihin yapısını, coğrafyanın insanının düşüncelerini çözdü ve bazı yerlerde karakterle ilgili akıl yürüttü. Özetle hikayede canlandıracağı karakterin toplumsal tavrını buldu. Belinin eğikliği, kafasının ani hareketleri… Cem oradaki esnafı yuttu yuvaladı ve bize Cibar Kemal gibi canlı-kanlı bir karakteri armağan etti. Bu da Türk sineması için kıymetli bir durum. 


Sizin de filmde sergilemek istediğiniz tavır buydu sanırım… Sahneyi Cem Yılmaz’a bırakmak istemediniz…
Y.A.: Biz esnaf kafasıyla, “Hadi alın Cem Yılmaz, gişe yapalım, aklına ne gelirse espri yap hadi seyredelim” diye hareket etmedik. Zaten Cem’de böyle biri değil. Cibar Kemal’in bir karakter ve bu karakterin bazı sınırları, duyguları, yaşanmışlıkları olduğunu biliyordu. Biz bu kurallar içerisinde hadi top oynayalım diyoruz. Cem de bizimle birlikte çok güzel top koşturdu. 


Cem Yılmaz’ın oyunculuğuyla hafızalarda kalan filmleri genelde yönetmen koltuğunda oturmadığı, yönetmen ortaklığı ile dahil olduğu filmler diyebilir miyiz?
Y.A.: Bu tarz düşünceler var ama ben aynı fikirde değilim. Cem’in kendisi yazıp, kendisi çektiği filmler de oldukça kıymetli. Sadece seyirci farklı bir şeyler bekliyor, Cem farklı şeyler denemeyi seviyor. Cem Yılmaz’ı beyaz bir duvarın önüne oturtun ve çekin; 4 milyon seyirci garanti. Nitekim yaptı da… Ama o risk alıyor. Bulgaristan’a gidelim, büyük dekorlar kuralım, özel bilgisayar efektleri kullanalım, aynı zamanda bir 20. yy sanatı yapalım istiyor. Yani Cem Yılmaz mizahın sosyolojisini yapıyor ve ayrıca teknik standartları da zorlamayı seviyor. Hem yapımcı, yönetmen hem de başrol oyuncusu olmak kolay olmasa gerek. Ancak dünyada Charlie Chaplin’in becerebildiği bir durum bu… Diğer yandan her yönetmene de kolay teslim olunmuyor… Ama şöyle bir gerçek de var ki çoğu yıldıza nazaran Cem Yılmaz birçok filme destek vermiştir. Filmlere yan karakter olarak dahil olmuş, birçok kısa filme destek vermiştir.  Bence Cem Yılmaz sinema ve kolektivizme uyan bir star.


Cem Yılmaz’ın size katkıları neler oldu?
Y.A.: Bir yönetmen olarak ciddi bir oyuncu konforuyla karşılaştım. Karakterimin üzerine bir şeyler koydu. Benim aklıma gelmeyen bir sürü beden dili önerdi. Bunun yanı sıra ekibin uyumuna hizmet etti. Hiç rol çalmadığı gibi, her oyuncuya pas attı. Onun dışında rejiye de katkıları oldu. Özellikle dijital efekt yapacağımız yerlerde bizi uyardı, tecrübelerini aktardı. Teknolojik anlamda benden daha tecrübeliydi. Sonuçta benden daha fazla filmi var, sınırları daha fazla zorlamış. Benim gibi devamlı köylerde, atın-eşeğin arasında film çekmemiş yani… (Gülümsemeler…)

 


Yılmaz Bey, siz nasıl bir set deneyimi kazandınız?
Y.B.: Rolü kabul ettikten sonra Muğla Ula’ya gittiğim. Orayı küçük bir Şirinler Köyü’ne benzettim. Herkesin birbirini tanıdığı, sıcak bir aile ortamıydı Ula... 
Y.A.: Yılmaz ile çalışmanın en keyifli yanı Alman disipliniyle yetişmiş olmasıydı. Bir gün önce çekime saat 5 çeyrekte başlayacağız derdik, Yılmaz dakik bir şekilde bizi çekim yapılacak alanda beklerdi. Ama bir Egeli için 5 çeyrek diye bir kavram yok ki... Bir Egeli için ikindiden sonra, hangi gün, hangi mevsim olduğu önemli. Yılmaz Ula’da kaos estetiğini, Alman disiplini dışında da bir hayat olacağını öğrendi. Aslında Yılmaz’ın bedavadan bir memleketi de oldu. 

Berat sen neler söylemek istersin Cem Yılmaz ile başrolü paylaşmak nasıldı? Gelecekte neler yapmayı planlıyorsun?
B.E.P.: Cem Ağabey çekimler boyunca hiç karavanına gitmedi. Sadece kıyafetini değiştirmek için karavanına gidiyordu. Onun dışında set dışında, set içinde hep beraberdik. Sürekli usta-çırak gibiydik. Cem Ağabey bana bazı sahnelerde "şöyle yap, böyle yapma" gibi öneriler verdi, yardım etti. Gelecekte ise yönetmen olmak istiyorum. Kısa filmler çekiyorum. Bu konuda idolüm Cem Ağabey. Cem Ağabey gibi hem kendi filmimi çekip, hem oynamak istiyorum.


Peki, bu filmden sonra Cem Yılmaz size senaryosuyla gelse, filmlerimizi beraber çekelim dese nasıl karşılarsınız? Böyle bir iş birliği söz konusu olur mu?
Y.A.: Yaparım derim… Hatta birkaç filmine asistanlık yapabilirim diye önerdim, ama “olmaz abi” dedi. Belki fazla haftalık isterim diye mi korktu bilmiyorum… (Kahkalar…) Ama gerçekten ben şuna inanıyorum; sinema tarihinde İtalya’da, Amerika’da, Türkiye’nin 60’lı yıllarına dikkat ederseniz Ömer Lütfi Akad yönetmen-Yılmaz Güney senarist ve başrol oyuncusu, Bertolucci yönetmen- Sergio Leone asistanı ya da senaryo danışmanı, Fellini yönetmen-Bertolucci senaryo asistanı… Böyle bir dayanışma geleneğinin olduğu sinemalar ve dönemler kıymetli eserler veriyor. Ama son yıllarda dünyada ve Türkiye’de artan bireycileşme sinemanın üretimini de etkiledi. Bundan dolayı da ben Cem Yılmaz’ın yazdığı bir şeyi keyifle çekerim. Benim yazdığımı o da keyifle çeker diye düşünenlerdenim. 


Tekrar filme dönecek olursak Ege’yi, köyü, tarlaları, insanların yaşayışlarını şiirsel bir dekor olarak kullanıyorsunuz. Yüksel Aksu sinemasının en belirgin özellikleri, bu üsluptur diyebilir miyiz? 
Y.A.: Doğayı seviyorum. Doğayı sadece dekor olarak kullanmıyorum, o dekorun içine giren bir tarzım var. Diğer yandan sadece şuna özen gösteriyorum; “yerlilik” ve “bize aitlik."


Son olarak film finaliyle “Babam ve Oğlum”a benzetildi. Siz aynı fikirde misiniz?
Y.A.: Filmimin “Babam ve Oğluma” benzetilmesi beni onore eder. Diğer yandan Ege’de üstünü başını paralama, ağıt yakmak, dövünmek özellikle beklenmeyen ölümlerde bir gelenektir. Dolayısıyla seyirci ağlasın diye böyle bir son yapmadık; bizim annelerimiz, ninelerimiz bu şekilde üzüntülerini yansıtıyor. 

 

Röportaj: Beyza ÖZEL

EN ÇOK OKUNANLAR

John Galliano Maison Margiela'ya Veda Etti

John Galliano Maison Margiela'ya Veda Etti

5 dakika okunma süresi
Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

Cupra City Garage 10. Lokasyonuyla İstanbul'da

1 dakika okunma süresi
Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

Türk ve İngiliz Zarafetinin Yansıması: Lion Diamond

1 dakika okunma süresi
Artkolik ve Sırmaison'un İş Birliğiyle Sanat Etkinlikleri Başlıyor

Artkolik ve Sırmaison'un İş Birliğiyle Sanat Etkinlikleri Başlıyor

1 dakika okunma süresi
Kesintisiz Mobilite için Yeni Adım

Kesintisiz Mobilite için Yeni Adım

2 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

SERRA KASLOWSKİ "TUTKU DOLU BİR HAYAT"

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

DELFINA DELETTREZ FENDI İSTANBULDAYDI

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

FİKRET ORMAN KIZLARI ONUNLA GURUR DUYUYOR

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

GIS PROJECT 2017 İLHAM VEREN ROL MODELLER

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

MÜZİĞİNİN ZİRVESİNDE NİLÜFER

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

GALERİ SELVİN 30 YILI GERİDE BIRAKIYOR

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

YONCA EBUZZİYA İLE KAPALIÇARŞI'DA BİR GÜN

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

BU YAZ KİM, NE OKUYOR?

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

AURELIE BIDERMANN’IN LÜKSLERİ

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

GÜL AĞIŞIN LUG VON SIGA HİKAYESİ

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

MÜCEVHERİN DAHİ İSMİ SEVAN BIÇAKÇI

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR

İLHAMINI RENKLERDEN ALIYOR