Dünyaca ünlü tasarımcı Karim Rashid İstanbul’a geldi. Aldığı dünyaca ünlü ödüller ve başarılarla adından sıkça söz edilen Mısır kökenli tasarımcı daha önce de İstanbul’u pek çok kez ziyaret etmiş, elektronik müziğe merakı olan tasarımcı kendisi için düzenlenen gecede dj’lik yaparak sevenleri ile buluştu. İncir yaprağından esinlenerek tasarladığı kadeh ve kova sıra dışı tasarımı ile büyük beğeni topladı. Mey İçki’nin hazırlattığı “Karim For Kayra” projesi geleneksel cam ustalığının sınırlarını zorlayarak özenle yaratıldı. Anadolu topraklarında yetişen asma yapraklarından ilham alarak tasarladığı kadeh ve buz kovasında, bu günün tasarım formlarını geleceğe taşıyor. Tasarımı için incir yaprağının kıvrımlı dokusunu hissettirmek için çaba harcadığını söyleyen Karim Rashid ile buluşarak merak ettiklerimiz sorduk ve pembe rengin onun için neden önemli olduğunun hikayesini ilk kez bize anlatırken merakla dinledik.
Bir tasarımın vazgeçilmez özelliği ne olmalı?
Tasarım olan bir eşya, obje öncelikle kullanım amacına uygun olarak yapılmalı. Üzülerek gözlemlediğim bir durum pek çok tasarımın görüntü olarak güzel olsa da işlevsel olarak olumsuz özelliklere sahip olması. Dünyanın her yerine seyahat ediyorum ve gittiğim yerlerde pek çok özensiz tasarım ile karşılaşıyorum. Bir orta sehpa tasarlanmış yanından koltuğa geçeceksiniz ama sehpaya çarpıyorsunuz. Konulduğu alan o tasarıma uygun değil. Sürekli böyle şeylerle karşılaşıyorum ve üzülüyorum. Tasarımın işe yaraması çok önemli. Çok modern dizayn edilmiş bir otel odasında 1920’lerden kalmış gibi görünen bir lamba koyabiliyorlar şaşırıyorum niye o lambayı oraya koydular diye.
Tasarımcılar kullanım özelliğini atlıyorlar mı sizce?
Maalesef çoğunlukla böyle tasarımlarla karşılaşıyorum ve anlam veremiyorum. Yaptığınız tasarımı mükemmel derecede fonsiyonel tasarladıktan sonra denemeler yapmalısınız. Fonksiyonellik birinci planda olmalı. Fonksiyonnelliği sağladıktan sonra kendi dilinizi yaratabilirsiniz. O zaman iyi bir tasarım olur.
"Karim For Kayra" projesi için yaptığınız tasarımın ilham kaynağı neydi?
Projenin danışmanlığını lüks tasarım markası Gaia& Gino üstlendi. Benim çıkış noktam asma yaprağı oldu. Tasarımında hareketi, durağan olmayanı yansıtmak istedim. Doğa hiçbir zaman keskin çizgilere sahip değildir, bir asma yaprağının kıvrımlarını bardak şeklinde yaşatmak istedim. Doğanın kesin çizgilerde olmaması oldukça etkileyici, doğada simetri yoktur. Bir yaprağın hareketini bardağa taşıdık.
Türk bir firma ile çalışma süreci nasıl gelişti?
Bu Türk firma ile ilk çalışmam değil, daha öncede çalıştım. Gaia& Gino ile daha öncede iş birliği yaptık ve pek çok obje ürettik.
Üretim aşaması biraz zorlu geçmiş sanırım?
Evet, genelde bardaklar simetriktir, bu kadehi hayata geçirmek ustaları biraz zorladı ama büyük emekler sonucu Türk cam ustaları bu bardakları oluşturdu. Fikir basitti aslında ama uygulama süreci biraz zorlu oldu. Bunu daha önceki tasarımlarımda da yaşamıştım. Tasarladığım bir ürün için pek çok yerden “Yapamıyoruz.” kelimesini duymuştum.
Tasarım pahalı mıdır?
Hayır aslında olmamalı, tasarım satın alınamaz değil tam tersine alınabilir olmalı. Son yıllarda tasarımsa çok pahalıdır gibi bir fikir ortaya çıktı. Ama mesele bu değil, dizayn akıllıca üretilmeli ve makul bir fiyatta olmalı.
Tasarımcı olamaya nasıl karar verdiniz?
Başka türlü olabileceğini hiç düşünmedim. Matematikte çok iyi olduğum için aklımdan matematikçi olabileceğim geçmiştir ama sanırım tasarımcı olmak hep içimde olan bir şeydi. Babam televizyon ve sinema alanında set tasarımcısıydı. Çocukken onu çizim yaparken görürdüm ve seyrederdim. Ondan ilham aldım ve etkilendim. 5 yaşlarındayken bir kiliseye gitmiştik, orada bana çizim yapmam için babam kağıt kalem vermişti, ben oradaki pencerelerin şeklinin değiştirerek çizdim çünkü oldukları şekli hoşuma gitmemişti. Babam resmimi gördüğünde şaşırdı ve neden pencereleri aynı şekilde çekmediğimi sordu “Senin birebir çizmeyi öğrenmeni istiyordum.” dedi. Ben de ona o şekilde çizmenin beni rahatsız ettiğini açıkladım. Sanırım o an ilk defa dünyayı istediğim biçimde şekillendirebileceğimi anladığım andı.
Pembe rengin sizin için önemini açıklar mısınız?
Pembe pek çok anlamı içinde barındırıyor. Enerjiyi, güzelliği sembolize ediyor. Pozitif bir anlam yüklü. Çok duygusal bir renk. 5 yaşındayken Londra’da annemle birlikte bir ceket alıyorduk, erkek ve kız çocukları için ayrı bölüm vardı, ben ceketlere baktım ve pembe bir ceket seçtim annemde bana o ceketi aldı. Bugün anneme çok minnettarım, orada pembe rengi giymem için bana engel olmadı. Bana pembe rengin kız çocuklarına ait bir renk olduğu klişesini söylemedi. Bende 50 yıldır pembe rengi giyiyorum. İnsanlar trend olduğu için ya da dikkat çekici olduğu için giydiğimi düşünebiliyor ama ben sevdiğim için giyiyorum ve bu hikayeyi de ilk kez size anlattım.
Newyork’a ne zaman taşındınız?
24 yıl önce taşındım. New York artık benim oraya ilk taşındığımdaki kadar güzel değil. Hepimiz yaşadığımız yere alışıyoruz ve bir şekilde seviyoruz. Arkadaşlarımız, işimiz sosyal hayatımız bize orayı sevdiriyor. New York artık ilham veren veren bir şehir değil eskisi gibi. Dünyada pek çok şehirle iş yapıyorum ve sanırım çok daha ilham verici şehirler var. New York’un iyi yanı benim için merkez olması, her yere gidiyorum ve oraya geri dönüyorum. Herkes New York’a gelmek istiyor dolayısıyla müşterilerimle orada buluşabiliyorum. Miami'de yaşıyor olsam insanlarla bir araya gelmek daha zor olurdu.
Büyük bir başarıya sahipsiniz, bunu neye bağlıyorsunuz?
Teşekkür ederim. En önemli nokta sanırım yetenek. Birçok profesyonel yetenekleri olmasa da zorlayarak iş yapmaya çalışıyorlar bu tavrı doğru bulmuyorum. Üniversitede hocalık yaparken öğrencilerime en çok bunu söyleyerek farkında olmalarını istedim. Sonrasında yeteneğinizi odaklanarak en iyi şekilde kullanmanız gerekiyor. En iyi olduğunuz konuların üzerine gidin. Bir başka önemli nokta çok çalışmak ama gerçekten çok çalışmak. Yılmamak. Daha iyi tasarımı elde etmek için hep daha çok çalışılmalı. Her alanda çok fazla tasarımcı var çünkü bu meslek özellikle son 20 yılda çok popüler oldu. Bu kadar kişinin arasında fark yaratmak da oldukça zor. New York’a ilk taşındığımda gerçekten çok parasızdım kendimi işime verdim ve 3 yıl çok yoğun çalıştım asla vazgeçmedim. Birçok kişi sizi reddeder, işinizi beğenmez ya da paranızı ödemez bunlara hazırlıklı olup yılmadan devam etmek önemli.
Kitap da yazdınız ‘Kendini Tasarla’ Design Yourself adlı kitabınızdan bahseder misiniz?
2005-2006 yıllarında yazdığım manifestonun genişletilmiş eseri olarak adlandırabileceğim Design Yourself (Kendini Tasarla) kitabını yazdım. Yazdığım her şey çocukluğumdan beri içimde biriktirdiğim bakış açım. Çocukluğumdan beri dünyanın neden böyle olduğunu anlamaya çalıştım. Her insanın kendi kaderini ve yaşamını şekillendirebileceğine inanıyorum. Kitabımda bu düşüncemi yansıtmak istedim.
Röportaj: Petek KIRBOĞA
Fotoğraf: Metin ERDOĞAN