Son yılların en hızlı büyüyen beslenme ve yaşam biçimlerinden veganlık (bir diğer ismiyle "veganizm"), pandeminin ardından çok daha büyük bir ivme kazandı. Bu yükselişi, hem veganların dünya çapında daha görünür olmasından hem de uluslararası ve yerel markaların vegan seçeneklerini artırmasında ve karşımıza her geçen gün yeni bir vegan markanın çıkmasından da anlayabiliriz. Peki, vegan olmak tam olarak ne ifade ediyor? Veganlığı, etik-sağlıksal-küresel etkiler üzerinden inceleyerek ve kişisel yolculuğumu "Ben neden vegan oldum?" ve "Nasıl vegan oldum?" soruları üzerinden aktararak, vegan olmaya dair tüm klişeler ve şehir efsanelerine de değinmeye çalışarak konuşalım isterim.
Öncelikle hikayeme, kendi yolculuğum ile başlamak isterim: Ben, neden vegan oldum? "Neden vegan oldun?" sorusunu yönelttiğiniz her vegan bireyden aynı cevabı almazsınız. Kimisi "Dünyaya daha çok zarar vermemek için" der, kimisi "Sağlıksal nedenlerle" diye cevap verir, "Kimisi de hayvanları ister yemek ister giyim her ne tüketim nedeniyle olursa olsun kullanmanın etik olduğunu düşünmüyorum" diye cevaplar bu soruyu. Benimki de sonuncusu oldu. İlk katı gıdaya geçtiğim bebekliğimden itibaren ister kırmızı et ister tavuk isterse de deniz ürünü olsun hayvan yemek konusunda sıkıntı yaşıyordum. Hayatımda midem bulanmadan et yiyebildiğim tek anlar, o yemeğin en ete benzemediği formlarla karşıma çıktığı zamanlar oldu. Örneğin; yiyeceğim etin, yanana kadar pişmesi gerekiyordu veya oldukça işlenmiş olması ya da hiç yağı ve siniri olmaması gerekiyordu çünkü yağ-sinir dokuları-kemikler, o eti, insan bedenine en çok benzettiğim yerler ve yaptığım şeyin ne kadar tuhaf olduğunu en çok hissetmeme neden olan parçalardı. Yani "Bunu yemezsen büyüyemezsin" diye zorla et yedirilip ağlayan o çocuk bendim. Ve bu toplumsal öğretiler nedeniyle vegan ya da vejetaryen olmam oldukça uzun zamanımı aldı. Etten vazgeçsem bile peynirden, sütten, yoğurttan, yumurtadan vazgeçemem diyordum.
Sağlıksız diye öğretildiği için et yemeyi bırakamayıp, midesi bulana bulana da olsa et yiyen ben, vejetaryen olmamak bir yana; bu kadar sevdiği için peynir-süt gibi diğer hayvansal gıdaları göze aldığımda asla vegan olamazdım. Ancak bir söz vardır: Bir alışkanlığın oluşması ortalama üç hafta sürer. Ağustos 2019'da doğum günümden birkaç gün sonra üç haftalığına vegan olmayı denemeye karar verdim. Vejetaryenliğe çok çok yakın olmama rağmen, tam olarak vejetaryen bile olamamış biri için doğrudan veganlığa geçişin imkansıza yakın olacağını düşünüyordum. Ancak bunu bir detoks olarak görüyordum, en kötü ihtimalle 21 gün sonra bitecekti zaten bu deney. İlginç bir şekilde sandığımdan çok daha kolay bir süreç oldu. Bağımlı olduğumu düşündüğüm süt, peynir ve yoğurdun o kadar da bağımlısı olmadığımı fark ettim. O dönem, bunların bitkisel alternatifleri günümüze göre yoka yakındı ama bulmak imkansız da değildi. Alternatifini bulabildiğim hayvansal gıdaların yerini doldurmaya çalıştım, bulamadıklarımı da kalbime gömmeyi öğrendim. Sonuçta dünyanın sonu da değildi. Nasıl ki evimde beslediğim bir kedi-köpek yaşamayı hak ediyorsa, sokaktaki kedi-köpekler de yaşamayı hak ediyordu, besin veya doğal kaynak olarak görülen hayvanlar da. Bu nedenle beslenmeyle başlayan bu veganlık yolculuğu, tamamen vegan olabilmem için kullandığım cilt bakım ürünleri, hijyen ürünleri, güzellik ürünleri, giysi ve eşyalara da yansımalıydı. Yolculuğumuzun öncelikle veganlık ve beslenme-sağlık kısmından başlayalım, ardından sırayla vegan yaşam biçiminin diğer dallarına da odaklanacağız.
Vegan olmayı seçen kişilerin bir kısmının, bunu hayvansal gıdalara alerji veya intolerans ya da sahip olduğu bir rahatsızlık nedeniyle seçmesi bir yana, bir de veganların otomatik olarak çok sağlıksız olduğu ya da tam tersine yalnızca vegan olduğu için sağlıklı olduğuna dair yanlış görüşler var. Bu noktada konunun uzmanlarına danışmanın daha yararlı olacağını düşünerek kendisi de 10 yıldır vegan olan Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Kevser Başkara'ya ulaştım. Başkara; obezite, diyabet, kalp damar hastalıkları, menapoz beslenmesi, polikistik over sendromu ve besin alerjilerinde özel tıbbi beslenme tedavileri ve yaşam tarzı değişikliklerini hastalara/danışanlara kendi kurduğu sistem ile aktarıyor. Kendisi, veganların mutlaka maruz kaldığı bazı sorulara cevap vermemize yardım etti. Kevser Başkara desteği ile hazırladığımız "Vegan Beslenmenin İncelikleri" başlıklı yazımızda, vegan sağlığı ve vegan beslenme konuları hakkındaki detaylara göz atabilirsiniz. Ancak burada bir özet geçmem gerekirse; yalnızca vegan olduğu için sağlıksız olmak ya da yalnızca vegan olduğu için sağlıklı olmak gibi bir durumdan söz etmek mümkün değil. Başkara'ya göre; "Bilinçli vegan beslenip, yaşam tarzı alışkanlıklarınıza dikkat ederseniz sağlık düzeyinizi artırmış olursunuz. Gerekli takviyeleri alıp, iyi bir beslenme planı çıkarıp, keyifli bir yaşam sürerseniz elbette iyi bir şey. Fakat sadece ben vegan besleniyorum zaten deyip, diğer kısımları boş verirseniz orta-uzun vadede zarar görebilirsiniz." Ayrıca sağlığın, yalnızca beslenmeye bağlı olarak tek yönlü ele alınamayacağını da açıklayan Başkara şunları ekliyor: "Beslenme, sağlık konusunda tek belirleyici faktör değil. Onarıcı uyku, hareket düzeyi, sigara ve alkol kullanımı, sosyal destek, iş-yaşam dengesi, kronik stres... Genetik yapınız da elbette etkili. Yani kısaca refah seviyesi, kişinin sağlığında belirleyicidir. Bugüne kadar yüzlerce vegan ile çalıştım, çok iyi beslenen ve sağlıklı olanlar da vardı, iyi beslenmeyen sağlıksız olanlar da. Hayvansal yiyenlerde de aynı şey geçerli. Duygusal dayanıklılığınızı ve hayattan aldığınız doyumu da eklersek; sağlık, beslenmeden ibaret olmayacak kadar geniş bir kavram."
Şimdi sıradan veganlığı, bir beslenme biçimi dışında yaşam biçimi olarak ele alma kısmı var. Çünkü vegan olabilmeniz için yalnızca hayvansal gıda tüketmemeniz yeterli değil. Üstünüze giydiğiniz kıyafetten çanta-ayakkabı gibi eşyalarınıza, hijyen ürünlerinizden cilt bakım ürünlerine, güzellik ürünlerinden aldığınız takviye gıdalara dek hayatınızın her alanında hayvan sömürüsünden elinizden geldiği kadar uzak durmanız gerekli. Ancak benim için buradaki anahtar kısım "elinizden geldiği kadar". Bazen bana "Meyve-sebzelerin ekimlerinde hayvanlara zarar gelmiyor mu?", "Badem üretiminde çok su tüketimi oluyor, bu doğaya zarar vermiyor mu?", "Madem vegansın annenin eski deri ceketini neden giyiyorsun?" gibi türlü sorular alabiliyorum. Bunları ben de kendime dönem dönem soruyorum.
Pierre-Auguste Renoir - "Woman with a Cat", 1875Öncelikle şunu bilmekte yarar var, her vegan olmayan insanın aynı görüşte olmadığı gibi her vegan da aynı görüşte değil. Örneğin; vegan olmayanlar arasında da hem et tüketip hem deri giyip hem de soyu tükenmekte olan hayvanların kürklerini kullanan insanlar var ya da et yediği halde kürke karşı olan insanlar var. Bu noktada ben, "Elimden geleni yapma sınırı" dediğim bir görüşe sahibim. Hem doğa hem hayvanlar hem de kendim için elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama tabii ki kişisel sınırlar dahilinde. Örneğin; inek sütü yerine badem sütü içmek kişisel bir taviz vermek demek, buna karşılık zaman zaman "Badem sütü de su tüketimi açısından doğaya zarar veriyor, onu da içme o zaman" şeklinde yorumlar alıyorum. Evet, badem yerine yulaf sütü tüketebilirim ama ben de diğer bitkisel sütleri sevmediğim için bu noktada "Elimden gelen bu" demek durumundayım. Ya da halihazırda bir ineğin derisi ile üretilmiş bir eşya var ve bu satışta ise buna para verip almam, daha fazla üretilmesini desteklemem ancak bir aile üyemden kalan böyle bir eşya varsa kullanırım çünkü kar-zarar dengesinde benim o eşyayı kullanmamam, onun çöpe gitmesine neden olacaksa bu tüketimsel açıdan daha büyük bir kayıp. Peki, elimizden neler gelebilir?
Örneğin; vegan olmak istiyor ama vazgeçemediğiniz lezzetler ya da sağlık endişeniz var. Bunları tüketmeyi tamamen bırakmak yerine, tüketim sıklığınızı azaltabilirsiniz. Ya da içeriğinde hayvansal ürün olan sevdiğiniz bakım-hijyen-güzellik ürünleri var; bunları kullanmaya devam etmek istiyorsunuz, o zaman en azından 'cruelty free' yani hayvanlar üzerinde test yapmayan markaları tercih edebilirsiniz.
Nisan 2021'de hayatımıza giren "Save Ralph (Tavşan Ralph)" videosu, tüm internet ve sosyal medyayı ele geçirdi. Küçük bir tavşanın, hayvan deneyleri yapan bir şirkette hayatta kalmaya çalışmasını gösteren kısa animasyon filmini izlemeyen pek kalmamıştır sanıyorum. -Kaldıysa hemen izlemenizi öneririm.- Bir anda hemen herkesin izlediği ve olumlu-olumsuz yargılar geliştirdiği, alt metinler veya dersler çıkardığı bir içerik olarak tüm dünyada konuşuldu. Kimi için bu rüzgar hızlı geldi geçti kimindeyse kalıcı etkiler bıraktı. Vegan olmadığı halde cruelty free ürünlere yönelen pek çok tüketici oldu. Bu da markaların vegan ürünlerine ağırlık vermesine neden oldu. Örneğin; büyük şirketler, çatıları altında vegan markalar kurmaya, vegan olmayan markalar ise vegan seriler çıkarmaya ve yepyeni bağımsız vegan markalar kurulmaya başlandı. Şu an hijyenden kişisel bakıma, güzellik ürünlerinden takviye gıdalara dek aradığınız her ne olursa olsun mutlaka en azından bir vegan opsiyona sahibiz. Önemli olan küçük bir Google araştırmasıyla, alışveriş yaparken hangisini alacağınıza karar vermek, bir süre sonra zaten kendinizi tüm vegan markaları ezberlemiş olarak bulacaksınız. Çünkü dediğim gibi ister dünyayı önemseyin ister hayvanları ister kendinizi, bir şeyleri değiştirmek ve önem verdiğiniz şeyleri korumak için kendinizi tamamen baştan yaratmak zorunda değiliz ama küçük tavizlerle bile büyük farklar yaratabiliriz.
Peki ben, neden vejetaryen değil de vegan oldum? Bu sorunun çok basit bir cevabı var aslında; hayvan zulmü konusuna girdikçe, bu konuda araştırma yaptıkça bu alanda eli temiz bir sektör kalmadığını görebiliyoruz. Örneğin; süt endüstrisi, ne yazık ki hayvanlara daha az şiddet uygulamıyor. Bu noktada süt endüstrisinden ticari balıkçılığa dek oldukça geniş kapsamlı araştırmalar yapan birkaç belgeseli de önerebilirim: "Cowspiracy: The Sustainability Secret"(2014), "Dominion"(2018), "What the Health"(2017), "Seaspiracy"(2021), "The Cove"(2009), "Earthlings"(2005)
Yün ve veganlık ilişkisindeki en büyük argümanlardan biri; koyunların yünü kesilmek zorunda, çok fazla uzaması halinde böceklerle başlayan hastalıklardan koyunların aşırı ısınma nedeniyle hayatını kaybetmesine ve gözlerini örten kürkün körlüğe neden olmasına dek pek çok nedenle koyunlar zaten tıraş edilmeli. Peki, bu yünü kullanmak aslında tam da israfın önüne geçmek değil mi? Kısmen evet kısmen hayır. Etik koşullarda elde edilmiş yani sağlıklı ortamlarda bakılıp, hayvan sağlığı için doğru şekilde ve doğru zamanda kırpılan koyunların yünlerini satan markalar bulunuyor ve bu yünleri ya da bu yünlerden yapılan ürünleri satın alan veganlar da bulunuyor. Ancak yün endüstrisi oldukça geniş çaplı bir sektör ve tamamen bunun ticaretine odaklanan kurumlar, çok sayıda koyunu yalnızca kürkleri için kullanıyor. Bu koyunların yünlerinin kaliteli ve olabildiğince temiz olması için koyunlar, neredeyse hiç hareket edemeyecekleri ve dışarıya çıkamadıkları alanlarda senelerini geçirebiliyor. Bu şartlardaki pek çok koyunun da ne yazık ki delirerek öldüğü biliniyor. Bu nedenle yün bir ürün alan veganların, o yünün kaynağını bilmeden o ürünü satın alması pek mümkün değil.
Dünyayı tek başımıza kurtaramayacağız ama hep birlikte, herkesin elinden geleni yaptığı bir gerçeklikte büyük şirketlerin ve hatta hükümetlerin politikalarına etki ettiğimizin somut kanıtları var. Markaların vegan ürünlere yönelmesi, hükümetlerin iklim politikalarına odaklanması bunun örneklerinden. Bir arkadaşımın çok sevdiğim bir sözü var; "Para vermek, oy kullanmak gibidir." Bir ürün satın aldığınızda, o ürün için para ödüyorsunuz ve o ürünün daha fazla üretilmesine destek sağlamış oluyorsunuz. Yani bir nevi o ürün için evet oyu vermiş oluyorsunuz. Oylar, yani ürünün satışları arttıkça, üretimi de doğrudan artıyor. Yani halk, hangi ürünü desteklerse o ürünün piyasada edindiği yer o kadar artıyor. Kısacası bir başka canlının yaşamı, bizim kullandığımız oylara bağlı.
Arkasında durduğu tüm etik değerlere rağmen genel olarak veganlara ve veganlığa karşı bir önyargı olduğunu hiçbirimiz reddedemeyiz değil mi? Bu yeni bir durum değil; insanlık tarihi azınlıkların ve alt kültürlerin dışlandığı olaylarla dolu. Bunu meşrulaştırmak için bazı vegan aktivistlerin seslerini çok duyurmasından yakınılıyor veya bilime sığınılıyor. Ama unutmamak gerek ki bilim de her yeni bilgi ışığında güncellenen, yenilenen bir dal. Bir zamanlar inek sütü içmeyen çocuklarda gelişimsel problemlere rastlandığı kanıtlanmıştı, şimdi ise her geçen gün inek sütünün sağlığa zararlarını kanıtlayan yeni bir makale çıkıyor. Tabii ki çuvaldızı biraz biz veganlara da batırabilirim; bir kısmımızın kapsayıcı ve kucaklayıcı bir yaklaşım yerine daha agresif bir tutum izlediğini söyleyebiliriz. Bu agresyonun nedeni, başka kesimlerden gelen veganlık nefreti de körüklüyor. Bu, bağnazlık ve öfke ile birbirini besleyen bir çark kısacası. Ancak unutmamak gerekir ki daha çok sesi duyulan, her zaman daha kalabalıktır demek değil.
Vegan olmaya karar verdiğinizde veya vegansanız, size, bu yazıda bahsettiğim klişeleşmiş sorular kaçınılmaz bir şekilde sorulacak, stereotipik bilgiler dayatılacak, şehir efsaneleri gerçeklikmiş gibi bastırılmaya çalışılacaksınız veya tüm bunları zaten yaşadınız ve yaşıyorsunuz. Ya hep ya hiç mantığı en doğrusu gibi "Kendini yok edercesine dünyayı ve hayvanları tek başına kurtaramazsan hiç deneme daha iyi" düşüncesine inandırılmaya çalışılacaksınız. Şöyle düşünelim; yolda karşıdan karşıya geçmek istiyoruz ve üst geçidi kullanıyorsunuz. Çoğunluk veya bir kısım insan ise kendisini trafiğe atarak karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Ve size gülüyorlar, "Kendi işini zorlaştırıyorsun", "Üst geçitler insan doğasında yok", "Hem üst geçit de çökebilir ve o zaman da ölebilirsin" diyorlar. Bu durumda üst geçidin de çökme ihtimali var, o da tam olarak mükemmel değil diye akan trafiğin içinden karşıya geçmeye çalışmak mantıklı mı? Size, bir şeyleri mükemmel yapmadığınız veya yeterince iyi yapamadığınız daima söylenecek, bu veganlıkla da sınırlı değil. İnsanlar, mükemmel yapamıyorsan, hiç yapma daha iyi mantığı ile sizi demoralize ederek, sizin de onların kendi çabasızlıkları seviyesinde kalmanızı sağlamaya çalışır. Ancak önemli olan "Elimden geleni yapıyorum" düşüncesini benimsemek; gerçekten elinizden geleni yapmak ve yetişemediğiniz yerde de bununla barışmak. İster vegan olun ister vegan olmayı düşünün isterseniz de vegan tanıdıklarınız olsun; kendinizin ve çevrenizdekilerin ellerinden geleni yapmalarına mani olmayın çünkü bu, hiçbir şeyi daha iyi yapmayacaktır ama en azından çaba göstermenin vicdani bir zaferi var.