Çise GÜNGÖR - [email protected]
Bazı filmler vardır, üstünden yıllar geçse de sıkılmadan defalarca izlenir… Kimi oyuncu kadrosuyla içine sürükler, kimi ise derin konusuyla unutulmazlarınızdan biri olur.
Kendinizi çoğu zaman kahramanların yerine koyar, onlarla gülüp, onlarla ağlarsınız. İzlerken, kendinizi o kadar kaptırırsınız ki sanki o hayatı siz yaşıyorsunuzdur. İşte etkisinden uzun süre çıkamayacağınız yapımlar arasında favorimiz olan 8 film…
THE GRADUATE
Ailesinin eğitimi dışında ilgilenmediği Benjamin, kolejden mezun olduktan sonra hayatına nasıl bir yön vereceğini bilemez. Daha çok gençtir, çekingen bir yapıya sahiptir. Zengin bir ailesi vardır ve dönemin Amerikan rüyasını yaşamaktadırlar. Pahalı arabalar, havuzlu evler, hafta sonu verilen barbekü partileri ve tüm bunların içinde kaybolmuş bir genç. Ailenin yakın arkadaşlarından birinin eşiyle ilk cinsellik deneyimini yaşar ve olay bir kaçamaktan fazlasına dönüşür. Benjamin artık kontrolünün dışında gelişen hayatı için kalbinin sesini dinlemekten başka çare bulamaz.
GONE WITH THE WIND
Yüzyılın en popüler romanından esinlenerek sinemaya uyarlanan film, beyaz perdeye çıktığı günden bu yana rüzgar gibi esmeye devam ediyor. Savaş döneminde yaşananlar, aşklar ve acılar. 4 saat kadar uzun süren film göz açıp kapayıncaya kadar biter. Filmi izledikten sonra hayata ve aşka bakışınız değişir, belki de uzun süre etkisinden kurtulamazsınız.
THE BREAKFAST CLUP
Gençleri en iyi anlatan filmlerden biri olarak en başa yazabiliriz. Konu olarak basit görünebilir. Birbirinden alakasız beş genç disiplin cezası alarak bir araya getirilir. Aynı odada bir gün boyunca kapalı kalarak, kişiliklerini bulma ve birbirlerini tanıma adına derin adımlar atarlar.
BREAKFAST AT TIFFANY’S
“Breakfast at Tiffany’s” ikonik filmlerin başında geliyor. Audrey Hepburn’un tek başına Tiffany mağazasının vitrinindeki mücevhere bakarken kahvaltısını yapması nasıl unutulabilir? Ya da pencere kenarında evde kedisi “cat” dolaşırken gitarıyla şarkı söylemesi? Her karesi fotoğraf çekimi tadında bu renkli filmi hala izlemediyseniz, hemen bugün açıp izlemenin tam zamanı.
TAXI DRIVER
Savaş sonrası bir toplumun yaşadıkları ya da tam tersi yaşamadıkları… Vietnam’a savaşın ardından ülkesine döndüğünde yaşadıklarını üstünden atamayan bir asker, geceleri taksiye şoförlüğe çıkmaya başlar. Arabasına binenler ve gece yolda gördükleri ona hayatı bir kez daha sorgulatır. Robert de Niro’nun belki de en efsane yapıtlarından biridir.
KRAMER VS KRAMER
Listenin en bol Oscar’lı filmlerinden biri “Kramer vs. Kramer”. En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu başta olmak üzere 5 dalda Oscar Ödülü’ne laik görülmüştü. Boşanmanın eşiğinde olan bir çift ve oğullarının üstünde dönen hikaye de, ebeveyn olmanın zorlukları ve çiftlerin çocukları olduktan sonra yaşadıklarına tanık olacağız.
PRETTY WOMAN
Yetişkin olarak çoğu zaman peri masallarına inanmak isteriz. Zor ve imkansız gelen şeylerin sihirli değnek yardımıyla çözülmesini kalpten bekleriz. Pretty Woman, modern kül kedisi masallarından biri. Hayatı boyunca türlü sıkıntı çekmiş ve umudu gün geçtikçe tükenen bir kadının, kendi gibi insanlara inancını kaybetmiş bir erkekler yolların kesişir. O günden sonra ikinin hayatında her şey yavaş yavaş değişmeye başlar.
SABRINA
Günümüzde halen daha birçok filme ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Aşkın insana neler hissettirdiği, imkansız diye bir şeyin olmadığını belki de en tatlı yolla gözler önüne seriyor. Bol bol Humphrey Bogart ve William Holden’in o asil ve karizmatik tavırlarını izlemek ise ayrı güzel.