Devlet sanatçısı Profesör Devrim Erbil, dolu dolu 60 yılını sanata adamış bir isim. Biz de usta sanatçı Erbil'e çalışmalarından, sanata bakış açısına kadar merak ettiğimiz her şeyi sorduk…
Öncelikle sizi tanıyalım…
Bana en zor soruyu sordunuz. İnsanın kendisinden bahsetmesi kadar zor bir şey yok. Ama şöyle özetleyeyim; Sanat eğitimcisiyim. Mimar Sinan Üniversitesi’nde bizim zamanımızdaki adıyla Güzel Sanat Akademisi’nde 50 yıl kaldım. Öğrenciliğim, öğretmenliğim hem burada geçti, sonra ressamım, bu hayatımın en önemli özelliği. Sonra müzecilik yaptım, sanat örgütlerini yönettim, sanat etkinliklerinde bulundum hala da içimde durmuyor, mütemadiyen sanatın olduğu her yerde olmak istiyorum ve büyük amaçlarımdan bir tanesi sanatın geniş bir alana yayılması, halk ile bütünleşmesi daha geniş bir çerçevede yer alması… Çünkü sanat yanlış anlaşılıyor. Seçkin kişilerin evlerinde bir tablo, bir heykel gibi anlaşılıyor ve söz edilince de sanat uygarlığın çiçeğidir, süsüdür diyorlar oysa sanat uygarlığın kriteridir. Belli bir sınır içinde kalan sanat çok anlamlı değildir, geniş kitlelere ulaşması benim amacımdır. Ben 60 yıldır sanatın içindeyim. 78 yaşındayım ve bütün sanatın yayılma heyecanlarını içimde yaşıyorum. Akademiye girdiğim yıllarda İbrahim Çallı ve Hikmet Onat akademiden yeni emekli olmuşlardı. Benim hocam Bedri Rahmi’dir ve onun kuşağı, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Ali Çelebi’ler hep akademide hocaydı. Daha sonra ben profesör oldum. Benim öğrencilerim, yardımcılarım profesör oldu. Hatta onlar emekli oldu ben çoktan emekli oldum (gülüyor)… Yani beni sorarsanız sanatın içinde sanatla bütünleşen her türlü coşkusunu, heyecanını sanattan alan bir sanat içindeki 60 yıl diye nitelendirebiliriz.
Ressam olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Başka ne olabilirdi… Ben mutlaka yine resim yapardım. Hatta önce şiirle başladım. 70 yıl önce resim örnekleriyle karşılaşmam çok mümkün değildi ve ben duyarlılığımın karşılığını şiirde buluyordum çünkü kitap Anadolu’ya da ulaşabiliyordu. Şiirler yazmaya başladım daha sonra ortaokulda hocalarım beni keşfettiler. Şiir ve edebiyat resim ile birlikte gitti. Çok kararlı olarak akademiye girdim. O zaman üniversitelere büyük sınavlarla gidilmezdi, diploma notu da geçerli olabilirdi ama akademiye sınavla giriliyordu. Akademiye girdim ve hiçbir kuşkum olmadı ‘Neden bu meslek?’ diye. Akademiye giremeseydim başka bir meslekte doktor ve ya işletmeci her neyse o mesleğin zirvesinde olmayı isterdim yapım gereği amaçlardım. Ama mutlaka resim de yapardım.
Çocuklarınız da sanatçı siz mi istediniz böyle olmasını?
Annelerinin de sanatçı olmasının da payı var. Sanat ortamında yetiştikleri için çoğu sanatı seçti. Büyük kızım Çiğdem, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlisiydi emekli oldu, oğlum Evrim iç mimar, küçük kızım Renk Erbil de ressam; İngiltere’de okudu orada yaşıyor. Bir tek küçük oğlum Siyaset Bilim’i seçti, mastır yaptı ama benim sanat organizasyonlarım ile ilgileniyor. Yani hemen hemen bütün aile sanatın içerisindeyiz.
Peki resimlerinizde hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Bütün teknikleri kullanıyorum. Resim deyince genel bir alışkanlık var sadece tuval resmi anlaşılıyor. Oysa çağımızda bu tuval, resmin çok ötelerine geçti. Şimdi siz diyeceksiniz ki, ‘Neden hala tuval resmi yapıyorsunuz?’ Tabii ben kendi kuşağımın temsilcisiyim. Onlar çok istek görüyor. Belki onlardan vazgeçemiyorum ama o arada video art'lar yapıyorum, özgün baskılar yapıyorum, gravürler yapıyorum, kendi atölyemde serigrafiler yapıyorum. Bu sanatın bir bakıma yaygınlaşması için gereklidir diye düşünüyorum. Uzak Doğu tekniği olan batikle, batik çalışmaları yapıyorum, halılar yapıyorum yani sanatın girdiği her noktada ben olayım istiyorum. Çok kök salmak, çok kök salmak ve o kök saldığı yerde benimle buluşacak öz suyuna kavuşmak istiyorum.
Çok önemli bir halı koleksiyonunuz var. Bu konuda yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?
Rönesans döneminde duvarda kullanılan halılar olarak yaptıkları bir takım çalışmalar vardı. Türkler insanlığa halı tekniğini armağan etmiş bir ırktır. Anadolu’nun her köşesinde halılar yapılıyordu, batıya 18. ve 19. yüzyıllarda halılar gönderiliyordu. Oysa bugün halıcılık ölmek üzere… Özellikle de sanat eseri resimli halı hemen hemen hiç yapılmadı. Ben akademi de hoca olduğum dönemde Neşet Günal ve Özdemir Altan ile beraber o halı atölyelerini kurduk ve istedik ki sanatçılar eserlerini halı da yapsınlar, bu topraklar halıyı besliyor… Ve ben bu noktadan yola çıkarak işlerimi halı olarak görmek istedim ve bunları yapıyorum, koleksiyonum var. 50-60 parça çok özel halılarım var. İnşallah bir gün sergileyeceğim. İnsanlar evlerinde sadece yere sermek için değil, halıyı duvarlarında da sanat eseri olarak görecekler. Ben de böylelikle yaygınlaşma amacıma biraz daha ulaşmış olacağım.
Bir tablo çalışmanız ne kadar sürüyor?
Bir ömür boyu diyebilirim (gülüyor). Bir resim bir sanatçı için hiçbir zaman bitmez. Ne var ki zaman bitiyor, sergi oluyor alıp götürüyorlar. Hatta birçok yabancı sanatçının başına gelmiş bir olay var; müzeye bile giren eserin üzerine bir şeyler koyma ihtiyacını hissediyorlar. Resimlerim satılır gider ama birçok resme daha devam edebilirim. Ancak teknik anlamda bir resme verdiğim zamanı soruyorsanız, hazırlıklarıyla bir ay sürüyor.
Yurt dışı çalışmalarınızdan bahsedelim… Neler yapıyorsunuz?
Türk sanatının yaygınlaşması için yurt dışı sergileri çok önemli. Sadece Türkiye’de bir üne sahip olmak değil, uluslararası bir boyutta tanınmak gerekiyor. Bu bağlamda biraz şansım vardı. Mesela, Tahran Bienali’nde1966’da çok genç yaşta ulusal bir ödül kazandım. Sonra1970’de İskenderiye Bienali’nde Akdeniz ülkeleri arasında ikincilik ödülünü kazandım. Bunlar benim uluslararası dünyayla bir bakıma karşılaşmamdı. Daha sonra bazı Batılı müzelere resimlerim girmeye başladı. Ondan sonra da istekler başladı, birçok ülkeden sergi istekleri geldi. Dışişleri Başkanlığı’nın da desteği ile New York’tan Pekin’e, Dubai’den Almanya’ya ve Gürcistan’a oradan da Portekiz’e yani dünyanın her yerinde sergi açtım.
En yakın sergileriniz nerelerde olacak?
Şu anda Yalıkavak Marina’da Mine Sanat Galerisi’nde 13 Ağustos’a kadar devam edecek olan bir sergim var. 7 Ağustos’ta Bodrum Ortakent’te Devrim Erbil Atölyesi’nde bir sergim daha gerçekleşti. 11- Ağustos-13 Eylül tarihleri arasında ise Bangkok Art and Culture Centre’de olacağız. 8 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire’de Akademi’de 50 Yıl Sergisi olacak. Bu sergi benim sanat hayatımın en önemlileri arasında olacak...
Bodrum’da neler yapıyorsunuz peki?
Burada büyük projelerim var. Bodrum’a özel bir müze kazandırmak için çabalarımı sürdürüyorum. Bunda Belediye’nin ve Çağdaş Holding’in büyük katkıları oluyor. Bu projeyi gerçekleştirmek için burada kalıyorum. İnşallah gelecekte Bodrum’da bir Devrim Erbil Müzesi’ni göreceğimizi umut ediyorum.
Son olarak gençlere tavsiyelerinizi almak istiyoruz...
Dünyanın en önemli, bir insanlık tarihi kadar eski ve olağanüstü sorumluluklar getiren, yaratıcılığın, estetiğin temeli olan mesleği seçmek istiyorlarsa yolları açık olsun… Çok güzel bir meslek. Her parçasında mutluluk, heyecan, coşku duyabilirler ve ülkesine hizmet edebilir ve kendini mutlu edebilirler. Gençlerin sanatın bütün dallarıyla ilgilenmelerini çok istiyorum çünkü sanat başta dediğim gibi sadece bir zevk alma alanı değildir, hayattı tümüyle yakalamaktır ve yaratıcılığı en güzel şekilde görmektir.
Röportaj: Büşra KAMIŞ
Fotoğraflar: Oğuz BİRKARDEŞLER
Mekan sponsoru Avantgarde Hotel Yalıkavak'a
teşekkür ederiz.