Tüm insanların ortaklaşa deneyimlediği “karantina altında olma” süreci, adapte olmamız gereken yeni bir düzeni beraberinde getirdi. Adaptasyon; yani organizmanın yaşadığı ortama uyum sağlayabilme becerisi, hayatta kalabilmek ve insani fonksiyonlarımızı yerine getirebilmek adına oldukça önemli. Avantaj şu ki, insanlar epey gelişmiş bir adaptasyon becerisine sahip. Sosyal izolasyon, aniden değişen çalışma düzeni, ekonomik durgunluk/kayıp gibi faktörler, beraberinde kişilerin adapte olmasını gerektiren ve hiç alışık olmadıkları yeni bir yaşam düzenini ortaya çıkardı. Bu yeni düzen ve adaptasyon süreci, herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmayan bazı kişilerde ruhsal değişimlere yol açtığı gibi, insanların büyük bir bölümünü; yalnızlık hissi, çaresizlik, depresyon, iştahsızlık, uyku problemleri, ümitsizlik, hasta olma korkusu, kaygı ve panik ile mücadele etmek zorunda bıraktı. Özellikle çocuk sahibi olanlar, ailesinde kronik rahatsızlığı bulunanlar, sağlık çalışanları ve hali hazırda psikolojik problemler yaşayanlar, bu süreçten daha fazla etkilendi.
YENİ NORMALLER
Yavaş yavaş yeni bir sürece girdik: “Yeni normal dönemi.” Tekrardan sosyalleşmek, toplu taşımaya binmek, işe gitmek, kafe ve restoranlarda oturmak, ev oturmalarına gitmek, alışverişe çıkmak, okula geri dönmek... Aslında ne kadar alışık olduğumuz ve hayatımız boyunca belki de değerini fark etmeden yaptığımız, yapabildiğimiz faaliyetler. Her zamanki rutinimiz, bizlere 'yeni normal' olarak geri döndü. Peki, biz bu her zamanki rutinimizi hayatımıza geri kabul etmeye psikolojik olarak hazır mıyız? İnsanların çoğu, her ne kadar eski rutinlerini özlediklerini dile getirseler de kaygı ve panikle adapte olmak zorunda kaldıkları düzenden çıkmaktan da bir o kadar endişe duyuyorlar. Ortada hala çözüme tam olarak kavşumamış bir salgın olduğu müddetçe de, insanlar normal olarak bu kaygıyı taşımaya devam edecek. Ancak önümüzde iki tane gerçek var: Biri, insanların bulundukları duruma ve çevreye adapte olma becerilerinin yüksek olması; diğeri ise durum ne olursa olsun, kendimize en verimli olacak şekilde yaşamaya çalışmaya devam etmemiz gerektiği. Bunlar, yeni düzene alışma sürecimizde kulağımıza küpe olması gereken önemli iki faktör. Bu değişken hayat şartlarında psikolojik sağlamlığımızı korumak elbette mümkün.
RUHSAL SAĞLIĞINI KORUMAK
Belirsizlikler yerine kontrolünü ele alabileceğimiz durumlara odaklanarak işe başlayabiliriz. “Sorumluluk ve kontrol bende” diyerek psikolojik sağlamlığımızı koruyabiliriz. Haberleri ve sosyal medyayı takip etme sıklığı, hijyene ve kişisel bakıma verilen önem, sosyal mesafe kurallarına uyup uymama, pozitif düşünmeye odaklanma... Bunlar hep bizim kontrolümüzde. Normale dönme süreci, kişisel anlamda daha duyarlı olduğumuz, daha dikkatli ve güçlü davrandığımız yeni bir dönem olabilir hayatımızda. Virüs hala geçmiş değil. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak, sağlıklı beslenmenin yanı sıra sigara ve alkolden olabildiğince uzak durup, egzersiz yapmak çok önemli. Kaygı, yararlı olabileceği gibi zararlı da olabilir. Yeni düzene geçiş sebebiyle kaygılı olmak çok normal bir durum. Bilinmeyen bir durum, her zaman bilinenden daha fazla kaygıya yol açar. Bu kaygı; önlem almamızı olumlu yönden tetiklediği gibi, sürekli sosyal medya veya haberlere kendimizi maruz bırakarak olumsuz yönde de etikleyebilir. Kimileri için haberleri takip etmek rahatlatıcı olsa da, okunan her olumsuz haber felaket olarak algılanabilir. Güvenli kanallardan düzenli olarak yapılan güncellemeleri takip etmek yeterli. Sevdiklerimle birlikte geçridiğimiz vakit çok önemli. Pek çoğumuz pandemi dönemini evde ailesiyle birlikte geçirdi. Yeni düzene geçişle birlikte, ailece geçirdiğimiz vakti, virüs konusu yerine daha farklı sohbet konularıyla değerlendirmek lazım. Kaygıyı paylaşmak önemli ancak zaten bunca zaman yeteri kadar bu kaygıyı paylaştık. Artık yeni rutine adapte olma vakti. Sevdiklerimizle yapacağımız pozitif sohbetler, bakış açımıza olumlu yönde fayda sağlar.
HAYATI YENİDEN YAPILANDIRMAK
Kendimizi ve hayatımızı yeniden yapılandıracağız. Virüsün ne zaman biteceğine odaklanmak yerine, an'da bulunmaya gayret etmeliyiz. Belki büyük ve uzun vadeli hedefler yerine, küçük adımlarla ilerlemek, kısa süreli kazanımlara odaklanmak bizlere daha olumlu dönüşler sunabilir.. Normalleşme süreci ile birlikte evden çıkıp işyerine gitmek, sudan çıkmış balık hissiyatını yaşamamıza sebep olabilir. Bazı çalışan kesim bu sürece daha çabuk adapte olabilecekken, bir diğer kesimin sürece uyumları ve kabullenmeleri belirli bir zaman alacaktır, bu çok normal. Tıpkı okula başta gitmek istemeyen, tedirgin olan bir çocuğun zamanla okuluna alışması ve keyif alması gibi, yetişkinler de aynı evreden geçebilir ve tekrardan iş ortamına adapte olabilirler. Sadece kendimize biraz zaman tanımalıyız.
Şunu unutmamalıyız ki, bu süreci tek başımıza değil; milyonlarca insanla birlikte atlatıyoruz. Yalnız değiliz ve olmayacağız. Ancak artık kendimize, işimize, sevdiklerimize daha sıkı sarılmamız gereken bir dönem. Unutmamalıyız ki, yaşadğımız her bir gün özel ve yaşanmayı hak ediyor. Daha sağlıklı günler geçireceğimiz günler gelecek. Şimdi kendiniz için ayağa kalkma vakti.