"Cevher'den yola çıkıyoruz ki benim en sevdiğim sihirli kelimelerden 'öz'ümüzle ilgili konuşacağız. Filmden yola çıkarak öncelikle günümüz dünyasında insanlığın; nasıl sadece dış görünüş, madde hayatı, yaşçılık (sağduyudan uzak genç görünmeye çalışma çabası) ve yüzeysellik kıskacında hayattan geçip gitmekte olduklarından başlayalım. Geçip gitmekte diyorum çünkü özleriyle bağlantıları koptuğundan, varoluşlarının coşkusu, anda kök salmanın farkındalığı ve de kutsal yanlarıyla kopuk ömür zamanlarından bilinçsizce geçip, göçüyorlar. Halbuki Allah'ın bizlere bahşettiği bedenlerimizi, gizemli anatomimizi anımsayalım. Bizler holistik yaratıldık. Yani kalp, beden, zihin, ruh dengesinde. Şöyle ki; özellikle en önemli organımız kalbimiz atmaya başladığında cenini saran manyetik alanı yaratır; sinyal, enerji bilgi etkileşimi başlar diğer organlarımızla, hücrelerimizle, dokularımızla. Hücrelerimiz bilinçlidirler ve hislerimizi deneyimlerler. Bu sinyaller zihnimizi de şekillendirir. Bedenlerimizin gizemli anatomisinin bilimsel bir dolu açıklaması mevcut, ilgilenenler araştırabilirler. Sinaps (sinir hücrelerimizin mesaj iletmesi), DNA sarmalı, DNA ışıması, telomerler vs. Ve ruhumuz... Bedenimizde ikamet eden cevherimiz; özümüz. Yüreğimizden ruhumuzla, dolayısıyla kutsal yanımızla direkt bağlantıda doğarız hepimiz. Çoklu algılıyız. Ancak maalesef yedi yaşına kadar çocukluğun kutsal tılsımında çok yoğun hissettiğimiz ruhumuzla bu bağlantıdan, sezgilerimizden, iç görümüzden yavaş yavaş kopmaya başlarız; bizlere yüklenen programlarla ayrıştırılırız. Allah'ın fısıltısını kalbimizde duymamaya başlarız ve bir anda ayrık otu gibi koca dünyada yapayalnız hissederiz. Halbuki evrende hiçbir şey sadece fiziksel ögeden ibaret değildir. Tersine her şeyin ruhsal yönü vardır. Bu ruhsal alana, evrensel enerji alanı, 'aurik' seviye denir. Ruhumuzdan ve yüreğimizden koptukça sadece zihnimizi duymaya başlar bedenimiz. "Yaşlanıyorsun, çirkinleşiyorsun, yeterince paraya sahip değilsin, terk edileceksin, yalnız kalacaksın, sevilmiyorsun" gibi sürekli çevreden gelen manipülasyonlarla, fitne fesat ile iyice ayrıştırmaya başlar zihnimiz, bedenimizi. Ve yücelmiş duygular yerine ruhlarıyla bağlantıları kopan insanların hisleri de düşük frekanslı olur; hasetlik, öfke, nefret, zorbalık gibi. Ne kendilerini ne başkalarını sevebilirler; adeta bir imha programı başlatırlar. Şayet yüreğimizden ruhumuzla bağlantılı holistik dengede isek, o vakit zihin ve bedenimiz de dengede olur. Varoluşun coşkusunu, Allah'ın koşulsuz sevgi ve merhametini, birliğini kalbimizde taşırız. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu, tüm insanlığın kolektif bir bilince görünmez iplerle bağlı olduğunu deneyimleriz. Yücelmiş duygular hissederiz; sevgi, merhamet, diğergamlık gibi. Maalesef tüm dünya imha programına girdi. Nüfus çok fazla ve kaynaklar yetersiz. Bölgesel savaşlar ile 2. Dünya Savaşı'ndan fazla insan öldürüldü ancak insanlar duyarsızlaştı. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" modunda, ayrıştırılmış, merhametsiz yaşıyorlar. Halbuki imha programı herkes için maalesef; er veya geç. O nedenle ruhlarımızla bağlantı kurmamız elzem. İmha mı yücelme mi? Seçimimizi yapmamız gerekiyor hem kendimiz sevdiklerimiz hem insanlık için.
Ruhsal bağlantımızı anımsamak çok kolay aslen. Günlük niyet, farkındalık ile sessizlikte dua, namaz, meditasyon, zikir ile bağlanabiliriz. Bir anda ruhumuzun şifacı özelliği devreye girer, bedenimizi ve zihnimizi iyileştirir, güzelleştirir. Tibet'te 100 küsur yaşında yaşayan kadınların yüzlerine bakın, yaşlanmazlar. Çünkü telomerler yaşlanmayı geciktirir, ölümü geciktirdiği gibi. Yücelmiş duygular auramızı yükseltir; yüz ifademiz, bedenimiz genç kalır. Sıçrarız. Ancak ruhumuzla bağlantı kurduğumuzda sıçrama yaşadığımızda en iyi versiyonumuza ulaşabiliriz. En iyi versiyonumuza ulaşmak; yaşlanmamak, çok zengin olmak, her şeye sahip olmak değildir. Allah'ın bize bahşettiği ömür zamanımızda, doğduğumuz mutlak yazgımızda başımıza ne gelirse gelsin, verdiğimiz seçimlerle, yüreğimizdeki sevgi ve merhametle dengede, kutsal ile bağlantıda en iyimiz olmaktır. DNA ruhumuzdan başlar, bedenimizden değil. Biz bunu anımsarsak, Allah'ın mucizeleri yaşamımıza doluşmaya başlar, dileklerimiz vücut bulur. Ben buna '3 T Yasası' diyorum. Tevekkül, tekamül, tezahür! Sevgiyle, bağlantıda kalın.
Kalben..."
"Yaşam, sürekli bir gelişim ve dönüşüm sürecidir. Kendimizin en iyi versiyonu olmak, yalnızca bireysel başarı hedeflerine ulaşmakla sınırlı değil. Bu yolculuk, aynı zamanda varoluş nedenimizi keşfetmek, çevremize ve dünyaya anlamlı katkılarda bulunma sorumluluğunu içerir. Bu sorumluluğu gerçekleştirebilmek için fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutlarda farkındalık geliştirmek, azimle çalışmak ve bu süreçte dengeyi korumak esastır. Fiziksel sağlık, hayatımızın temel taşı ve diğer tüm gelişim alanlarının üzerinde yükseldiği sağlam bir zemin. Dengeli ve sağlıklı bir beslenme, yeterli ve kaliteli uyku, düzenli egzersiz, bedenin temel ihtiyaçlarını karşılamanın anahtarı. Fiziksel sağlık için zihin ve ruh sağlığı da ahenk içinde olmalı. Sağlıklı bir beden, zinde bir zihin ve huzurlu bir ruhla tamamlanır.
Zihinsel sağlık ve kişisel gelişim, öğrenmeye açık olmakla başlıyor. Merakımızı diri tutmak, bilgiye güvenilir kaynaklardan ulaşmak ve bu bilgiyi anlamlandırarak doğru yerlerde kullanabilmek, zihinsel büyümenin temel taşları. Zihin sağlığını korumak ve geliştirmek için fiziksel aktiviteler kadar zihinsel egzersizler de önemli. Düzenli okuma, yazma, meditasyon gibi pratikler zihin sağlığına pozitif yönde katkıda bulunuyor ve farkındalık seviyemizi yükseltiyor.
Ruhsal sağlık, üst bilinç ile derin bir manevi bağ kurarak ve varoluş nedenimizi keşfederek sağlanabilir. Sevgi ve empati, bu bağın temel unsurları. Tabiata ve içerisindeki tüm canlılara sevgiyle yaklaşmak, onların yaşamına katkıda bulunmak ve dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek ruhsal boyutumuzun zenginleşmesine katkı sağlar.
Fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutlar arasında uyumu sağlamak, yüksek farkındalık ve bilinçle mümkün. Bu uyum, insanın hem kendini geliştirme hem de çevresine katkıda bulunma yolculuğunu destekler. Kendi sorumluluğunu alarak öğrenmeye, gelişmeye ve başkalarına fayda sağlamaya adanmış bir birey, sadece kendisinin değil, aynı zamanda dünyadaki tüm canlıların yaşamını da güzelleştirir.
Kendimizin en iyi versiyonu olmak, bir hedef değil, bir yolculuktur. Bu yolculukta sevgiyle, farkındalıkla ve azimle atılan her adım hem bizim hem de çevremizin hayatına değer katar. Unutmayalım ki, en iyi halimiz, sadece bizim için değil, herkes için bir ışık olabilir."