Milattan önce 4000 yıllarında kurulmuş Mezopotamya şehirlerini düşününce Rusya’nın ikinci büyük şehri St. Petersburg’un tarihi çok da eskiye dayanmıyor aslında. Baltık Denizi’nin ışıl ışıl sularına bakan, Neva Nehri üzerindeki 42 adaya yayılan şehir; modern Rusya’nın temellerini atan, Rusya’nın batılılaşması için reformlar yapan Çar I. Petro, namıdiğer Deli Petro tarafından 1703 yılında kuruldu. Denilen o ki Petro Avrupa seyahati sırasında Venedik’ten çok etkilenmiş ve İsveç ile yıllardır süren savaşların neticesinde Rusya sınırlarına kattığı bölgede “Kuzey’in Venedik”ini kurmuş. Kışlık Saray, Ermitaj Müzesi, Mermer Saray ve Saray Meydanı başta olmak üzere görülecek çok yerin olduğu, kış aylarında beyaz geceleri ile hayalleri süsleyen şehri keşfetmeye hazır mısınız?
Çar rejiminin şatafatlı yapılarını sergileyen şehirde görülmesi gereken yerlerin başında kuşkusuz Kışlık Saray geliyor. 1708’de Petro ve ailesinin ikameti için inşa edilen bu gösterişli yapı, İmparatoriçe Anna’nın atadığı Barok mimar Bartolomeo Francesco Rastrelli tarafından genişletilerek 1735’de son halini aldı. 1762’de tahta geçen II. Katerina, namıdiğer Büyük Katerina, Rastrelli’yi görevinden aldı ve Barok iç mekan tasarımının neoklasik üslup ile değiştirilmesini salık verdi. Bizler bugün Çariçe II. Katerina’yı; Voltaire’in kitaplığını satın alması ve Aydınlanma’nın Rusya’daki hamisi olması ile tanıyoruz. St. Petersburg seyahatimizde Kışlık Saray’dan sonra uğramamız gereken yer: Ermitaj Müzesi. 1764 yılında kurulan müzenin velinimeti yine Büyük Katerina. Denilen o ki Çariçe Berlinli tüccar Johann Ernst Gotzkowsky’den hatırı sayılır bir koleksiyon satın almış. Kışlık Saray’ın da içinde bulunduğu komplekste yer alan müzede üç milyonun üzerinde resim, heykel, arkeolojik buluntu ve madeni paralar sergileniyor. Rivayete göre devasa galerilerine Michelangelo, Rembrandt, Van Gogh ve Monet’nin ev sahipliği yaptığı müzede sergilenen her bir objenin önünde bir dakika geçirmek 11 yıla mal oluyor. Ermitaj’da tabii ki 11 yıl geçirmenizi önermiyoruz. Müzeden sonra göz alıcı mermer salonu ile dikkat çeken Mermer Sarayı gezip Rus Barok’unun en güzel örneklerinden biri olan Katerina Sarayı’na uğramayı unutmayın.
Müzeleri ve sarayları bitirdikten sonra yönünüzü Ortodoks Rusya’nın meşhur kilise ve katedrallerine çevirebilirsiniz. 1883 yılında temelleri atılan Voskresenia Khristova Kilisesi, namıdiğer Kurtarıcının Kanlı Kilisesi’nde bulunan, İncil’den hikayeleri betimleyen, dünyanın en geniş mozaik koleksiyonunu mutlaka görün. Smolny Katedrali, Mariinski Tiyatrosu ile şehrin doğumhanesi olan Petro ve Pavel Kalesi, görmeden St. Petersburg’tan dönmemeniz gereken yerlerden. Erarta Çağdaş Sanatlar Müzesi, Anna Nova Sanat Galerisi ve Flex Galeri gibi mekanları ile sanat tutkunlarına hitap eden şehirde, Nevski Bulvarı’nda alışveriş yapabilir, Rusya’nın en eski opera binası Mikhailovski Tiyatrosu’nda bale izleyebilirsiniz.
Çarlık Rusya’sının ruhunu yansıtan otellerin başında Belmond Hotel Grand Europe geliyor. Şehrin en renkli caddelerinden birinde, Nevski Bulvarı’nda yer alan otel geçmişin salt dokusunu modern zevklerin inceliklerine hakim olan misafirlerine sunuyor. Yaz aylarında beyaz geceleri en güzel haliyle yaşayabileceğiniz bu 140 yıllık otel, dünya şampiyonlarından buz pateni dersleri, kapsamlı St. Petersburg turu, 20. yüzyıl Rus avangart sanatı dersleri, Mikhailovsky Tiyatrosu’nda loca, Rokoko iç mekanı ile öne çıkan Katerina Sarayı’nda özel tur ve havyar tadımı gibi hizmetler sunuyor.