Eray ERKOCA – [email protected]
Yüzlerce yıllık tarihi ile Fas, Batılıların hayatına Michael Curtiz’in 1942 yapımı meşhur filmi “Casablanca” ile girdi. Üç Oscar ödüllü film, Doğu’nun belki de en çok romantize edilen coğrafyalarından biri olan Fas’ın İkinci Dünya Savaşı yıllarına oryantalist bir çerçeveden bakıyor, Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın canlandırdığı Rick Blaine ve Ilsa Lund karakterlerinin aşk hikayesi üzerinden fedakarlık ve kefaret arasındaki ilişkiyi aydınlatıyordu. Filmin “Aşkın hançer kadar derin kestiği yer” sloganı ile tanıttığı Fas, yalnızca Sahra Çölü’nün seraplar gösteren haşin çekiciliği, develerin ve kervanların Binbir Gece Masalları’ndan çağırdığı Şehrazad, çarşılar ile pazarların hayal meyal hatırlattığı Aladdin ve yemek kitaplarına sığmayacak kadar çeşitli, rengarenk baharatları ile değil, estetiğin sınırları ile oynayışı ile de biliniyor. Fas, estetiğin, sanatın ve tasarımın olanaklarına gözlerini Batı’dan ayırmayan bir Doğulu dokunuşu katıyor. Fas usulü iç mekan tasarımı, belki de Arap coğrafyasında en dikkat çekeni. Pek çok Arap ülkesinden aşina olduğumuz maksimalizm, Fas’ın Doğu ve Batı arasında bir köprü teşkil eden coğrafyasında yerini egzotik ve elegan, lüks ama göz yormayan bir tasarıma bırakıyor. Peki, Fas iç mekan tasarımının ayırt edici özellikleri neler? “Kırmızı Şehir” Marakeş’in ya da “Beyaz Şehir” Kazablanka’nın neresine giderseniz gidin, alçak oturma takımları ve sehpalar bulacağınıza eminiz. Yontulmuş ahşap veya metal konstrüksiyonun hakim olduğu iç mekanda birbirinden alakasız görünen parçaların uyum içinde olduğunu göreceksiniz. Konfor anahtar kelime. Mozaik zemin üzerinde ayaklarınız çırılçıplak gezecek, ortama hakim olan canlı renklere eklemlenen nötr beyazın saflığı sizi zinde ve huzurlu hissettirecek.
HABERİN TAMAMI DERGİLİK'TE.