Lara MUTLU - [email protected] / Fotoğraf: Baran DOĞU / Styling: Alexander KOKOSKERIYA
“İlişkilerimde her zaman aynı hataları yaptığımı fark ettiğim zaman daha çok kendi içime yöneldiğim bir döneme de girmiş bulundum. Olmayacak kişilere aşık oluyor; göz göre göre kendimi harcıyor ama bir türlü bu duruma engel olamıyordum” diyor ve ekliyor, “Sonra ilişkilerde benim gibi saçma kişilere denk gelmenin rastlantı değil de kendi suçum olduğunu anlamama yardım eden çekim yasası kanunları hakkında makaleler okurken bu yönde bir kitap yazmaya karar verdim.” Budak’ın romanı, “Böyle şeyler de hep beni bulur” diye dertlenmeye bayılanlar için pozitif bir rehber niteliğinde.
Romanın ana fikri nedir?
Kişisel gelişim ile kafayı bozmuş bir kadının kendini ve aşkı bulma hikayesi diye özetleyebilirim sanırım. Kahramanım Defne, başkalarının düğününe gitmekten bıkan ama ilişkilerinde bir türlü doğru seçim yapamayan, ayakları üzerinde durmayı başardığı halde hayatında biri olmadan anın tadını çıkaramayan biri. Gelecek kaygısı yaşamaktan gündelik hayatı ıskalıyoruz ya, aslında ne kadar büyük bir hata yaptığımızı anlatmak istedim. Eminim ki kişisel gelişim kurslarına katılıp hayatının aşkını bulacağına inanan birçok kişi var aramızda. O işin öyle olmadığını anlatma fikri hoşuma gitti.
Kitabı okuyan kişinin duygu durumunda nasıl bir değişiklik olmasını arzu ettiniz?
Okuyan kişinin pozitif bir atmosfer içine girmesi benim için çok önemli. Hayat zaten o kadar ağır ki, bari ben kendi adıma ortaya canlı bir renk koyayım istedim. Kitabıma konu olan hikayeler gerçek olduğu için okuyucunun hayatından çok da uzak şeyler değil aslında. “Evet ya, ben de böyle hatalar yapıyorum ve bundan vazgeçmeliyim” dedirtebilirsem mutlu olacağım.
Modern zamanlarda aşka inanıyor musunuz?
Aşka inanıyorum ama form değiştirdiğini düşünüyorum. Hani bilim kurgu filmlerini izlerken bazı abartılı sahneler için bu ancak filmlerde olur deriz ya, Hollywood romantik komedilerinde resmedilen tablonun gerçekliği de aynı hesap. Tek eşli olup, aynı evde yaşayarak, aynı hayatı paylaşarak bir ömür geçirebilme ihtimali üzerine kurulan bir hayatın yanlış olduğunu düşünüyorum. Birine aşık olmak çok güzel bir duygu ama yokluğunda kendini kanatıyorsan bu kesinlikle kabul edilebilir bir şey değil. Bencilliğin zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz, koca hayatı bir kişiye adamak pek de parlak bir fikir değil.
Bizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Anne babamızın döneminde yaşanan aşkların gerçekliği kalmadı artık. Ya milyonda bir karşına çıkma ihtimali olan ruh eşini bekleyerek tükeneceksin ya da beklentilerini modern çağa uyduracaksın. Ortak bir hayat düşlemek çok yorucu bence. Herkesin kendi hayatına baktığı, bazı orta noktalarda ortada buluşulan bir forma geçmek gerekiyor. Sosyal medya sayesinde herkes kendini arzu nesnesi olarak gördüğü için arada bencillik olmadan birine sırtını dayayabilmek en büyük lüks. İlgi dağıtıcı faktörler o kadar fazla ki uzun süre aynı kişiye kanalize olmak çok zor.
Artık erkekler değil; kadınlar aşk peşinde daha çok sanki. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Erkeklerin hiçbir zaman aşk peşinde olduklarını zannetmiyorum. Sadece 35’ini geçen adamda hormonal bir şalter atıyor ve o dönemde önüne çıkan en iyi seçenekle evleniyor sadece. Kadınlar kusura bakmasın ama erkekler arasında bu muhabbet yaygındır; çocuk yapmam lazım! Yani evlenip biriyle mutlu mutlu yaşamak, karımı göklere çıkartmak istiyorum falan demezler, çocuk isterler sadece. Kadınlar da bu tuzağa çabuk yakalanır çünkü benzer hormonal değişiklikler onlarda da bulunuyor. Konuyu biraz vahşice özetlemiş olabilirim ama maalesef 2019’a gelindiğinde durum böyle. İleride bize bakar işte fena mı diye çocuk yapan insanlar tanıyorum, durum çok sert.
Aşkı tarif eder misiniz?
Aşkı tarif etmek çok zor değil mi? Kendime göre yorumlayabilirim sadece. Kahramanım Defne’ye göre aşk; önce hücrelerinin tamamını ele geçiriyor, sonra devrelerin yanana kadar oradan çıkmıyor. Asabını tamamen bozana, sinir sistemini mahvedene kadar bünyede kalıyor. Sonrasında ise seni yok etmeye başlıyor artık, hayatından çalıyor. Bana göre ise fazla abartılıyor. Evet sevmek, sevilmek harika şeyler ama hayatta daha önemli şeyler var. Merkeze aşkı almak hayatta çuvallamanıza yarıyor sadece, başka bir numarası yok yani. 20’li yaşlar için kabul edilebilir bir şey ama büyüdüğünüz zaman da “ömür boyu sürecek” bir şey kovalıyorsanız mutsuz olma ihtimalini göz ardı etmeyin derim.