Hayvanların çerçevesini çizdiği koleksiyonlar, mücevher dünyasında yeni roller yazıyor. Hızla akıp giden bir zamanın içinde görülen bu hayvanlar, bize kendi hikayelerini anlatıyor. Cartier'nin yeni koleksiyonu da hayvanlara adeta saygı duruşunda bulunuyor. Bir kurbağa, kolye ucundan kaçarak broşa dönüşürken, pembe bir flamingo, zümrüt mercanların kalbine doğru başını uzatıyor. Bu yüksek mücevher koleksiyonunda özgür ve figüratif çeşitli stillerle karşılaşıyoruz; bir kar leoparı, pırlantalar ve kaya kristallerinden bir buzulda yumuşak adımlar atıyor. Bu, bir timsahın pullarından ilham alarak, inanılmaz mimari hissiyle bir yüzük yaratan tasarımcının keskin gözleri altında çok daha radikal ve soyut hale geliyor.
Nature Sauvage'ın oldukça muzur bir tarafı da var. Hayvanlar, en beklenmedik anda karşımıza çıktığı keyifli bir saklambaç oynanıyor. Cartier, hayvanların kendi doğal ortamlarından koparak yeni dünyalara giriş yaptığı sınırları belirsiz hale getiriyor. Bir yılan ikiye bölünerek kolye haline gelirken, pulları kenti temsil eden bir satranç tahtasına dönüşüyor. Bir böceğin silüeti ise, gökdeleni andıran soyut motifli bir kolyeden bize göz kırpıyor. Bu hayvanlar, vahşi taraflarını kendi kişiliklerine borçlu. Bu benzersiz parçaların pırıltısı sayesinde hiçbir kısıtlama olmaksızın ifade edilen bir enerjiyle kendilerini sunuyorlar. Ustaca kurgulanmış hacimler, net çizgiler ve inanılmaz bir maharetle bezeli bu muhteşem tasarımlar, ifade zenginliğiyle dolu. Gizem, burada hayal gücünü körüklüyor ve ateşliyor.
Cartier Yüksek Mücevher Kreatif Direktörü Jacqueline Karachi, "Cartier hayvanlarının şaşırtıcılığı, büyüleyiciliği ve beklenmedik karşılaşmalar yoluyla modernite kazandırması hakkında yepyeni bir perspektif bu. İfade gücü zengin mücevherler, hayvanların tavırlarına, kişiliğine ve canlılığına sahne oluyor. Tıpkı bir oyuncu gibi grafiklerle, hacimle ve optik illüzyonlarla oynayan bu koleksiyon, hayal gücünün alanıyla harmanlanıyor. Natura Sauvage'ın ruhu bu" diyerek koleksiyonu anlatıyor.
Öne çıkan parçalara gelince... Koaga'da; Cartier'nin çok sevdiği zebra, ağzında zümrüt kesimli bir pırlantanın yanı sıra 6.25 karatlık armut şeklinde rubelit taşıyor. Panthere Jaillissante'de panter, 8.63 karat zambiya zümrüdünün azılı koruyucusu olarak her an zıpkın gibi atılacakmışçasına bizleri izliyor. Mochelys'te; sürprizi ve yaratıcılığı bir araya getiren kaplumbağa, baştan aşağı soyut gibi görünen bir kolye içerisinde gizlenerek, yedi adet 1.90 karat rubeliti daha belirgin hale getiriyor. Amphista'da ise kavisli ve simetrik iki sürüngen boyuna dolanıyor. Aralarında ise Kolombiya menşeli 14.72 karatlık dokuz adet sekizgen zümrüt var. Ve Celustun'da pembe flamingo, şiirsel ve neşeli tasarımın öznesi oluyor. Tıpkı 1940'ta Windsor Düşesi için tasarlanan ikonik broş gibi. Mavinin ve yeşilin ahengi, Maison'un yüz yılı aşkın süredir karakterini yansıtan bir paleti kalıcı hale getiriyor ve kolye ucunda yer alan 38.50 karat akuamarinle taçlanıyor. Alae'de göz alıcı mimari, geometri ve simetrideki Art Deco tarzıyla, keyif dolu bir böceğin çarpan kanatlarından çıkıyor. Panthère des Glaces'de her zamankinden çok daha gerçekçi olan bir parça olarak Maison'un ikonik panteri, büyüleyici bir buzlar dünyasında geziniyor. Tatsu; ejderhaların alanı. Mücevher ustası, erdemli özellikleriyle bilinen Çin ejderhasını evcilleştirmeyi becerirken, ateşle de oynuyor. Ve Scutellia. İki ilham kaynağı bir araya gelerek bu göz alıcı yüzüğe yaşam verdi. Timsah derisi ve cam heykel. Üçgenler ve farklı düzeyler piramidi olarak da düşünülen bu kompleks tasarım, 3.48 karat D IF Tip IIa pırlanta ile tamamlandı.