Lara MUTLU - [email protected] / Fotoğraflar: Ertan DEMİRBİLEK
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bu seneki teması idealizm. İdealizm deyince akla ilk gelen ise İspanyol yazar Miguel de Cervantes’in 1600’lerin başında yazdığı ve hiçbir dönemde güncelliğini yitirmeyen Don Kişot figürü. Fransız oyun – roman yazarı Henri Cain’in librettosunu yazdığı, Jules Massenet’in bestelediği “Don Quichotte” Operası, dünyada ilk kez 1910 yılında Monte Carlo Operası’nda sahnelenmişti. Türkiye’de ise ilk kez sergileniyor. Fransızca sahneye konan oyun gerçek bir görsel şölen niteliğinde. Oyunun baş kahramanı Don Kişot’u canlandıran Suat Arıkan ile Süreyya Operası’nda buluştuk ve opera üzerine sohbet ettik.
Don Kişot karakterine hayat vermek nasıl bir duygu?
Gençlik yıllarımda okuyup etkilendiğim bir kahramandı. Tanıdığım, belki de en romantik kahraman. Daha önceki sezonlarda “Mançalı Adam” adlı müzikalde de bu karakteri canlandırmanın heyecanını yaşamıştım ama Massenet gibi bir opera bestecisinin ustalık dönemine ait bu operayı repertuara alma cesareti, üstelik rolü üstlenmek ve Don Kişot’un bana öğrettiği güçlü bir iradeyle (yel değirmenleri yerine) role saldırmak beni aynı zamanda çok eğlendirdi. Rolün altından kalkabilmek için verilen mücadeleden kim galip çıkacaktı? Uzun ve yorucu bir uğraştı.
Bu rol ile ilgili sizi en heyecanlandıran şey ne oldu?
Rolün altından kalkabilmek için içine girdiğim süreç, formdan düşmüş durumuma ilaç gibi geldi. Eski tınılarıma kavuşmamı sağladıkça daha çok çalıştım, çalıştıkça da her şey daha iyi gitmeye başladı. İşte, Don Kişot’un faydaları, bence herkese bir Don Kişot gerek!
Kaç yıldır bu işin içindesiniz?
1974 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’na girip, 1981 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde solist sanatçı olduğumdan beri sahnelerdeyim, 2002’den beri de sahnenin arkasında yöneticilik yapıyorum.
İşinizle ilgili sizi en çok ne motive ediyor?
Sahnede olmanın büyüsünden hiç bahsetmeyeyim. Başkasına ait bir kostüm giyerek, makyaj yapıp, o ışıkların altında, başka birinin hayatını yaşamak olağanüstü bir durum. İdareciliğe gelince, daha doğrusu sanat yönetmenliğine gelince... Repertuarı belirlemek, hayal ettiğiniz eserin orkestra şefi, rejisörü, koreografı, dansçıları, korosu, solistleri, orkestrası, terzileri, demircileri, makyajcıları, saymakla bitmeyecek farklı eğitim ve birikim sahibi birimlerin seferberliğiyle ortaya yavaş yavaş çıkmasının heyecanı, ilk temsilde yaşanan coşkulu alkışlarla bir final sahnesi... İşte, bir sonraki eser için yeni bir başlangıç!