Eyfel'den Montmartre'a: Paris'in En Büyüleyici Köşeleri
12 dakika okunma süresi
Son dönemde oldukça yoğun bir tempoya sahipsiniz. Günleriniz nasıl geçiyor?
Ben hep dinamik ve dengeli bir yaşam temposu benimsedim. Aslına bakarsanız yaşam dinamiğimi de ailem, işim ve spor hayatım üzerine kurdum. Bunlara dair kendime hedefler belirliyor ve yıl boyunca disiplinli bir şekilde çalışmaya özen gösteriyorum. Yoğun bir iş tempom olmasına rağmen kendime koyduğum bu bireysel hedefler beni adeta besliyor. Başarının kendisi kadar o yolda oluşturduğum disiplin ve gösterdiğim azmi sevdiğimi söyleyebilirim.
Malum yaz sezonuna girdik; yeni projeleriniz neler?
CDW (Contemporary Design Works) olarak 2008 yılından bu yana Çağdaş Holding bünyesindeki projelerin tasarım ve iç mimarisine yön veriyoruz. Akana bu kapsamda yeni göz bebeğimiz. Adıyla bütünleşen Cennet Koyu'nda devam eden bu projemizde ikinci etap çalışmalara başladık. Burada her şey hayal ettiğimiz şekilde ilerliyor. Tüm detaylarla da ben ve ekibim ilgileniyoruz. Geçen yaz ilk etabımızı tamamlamıştık. Projenin içinde konumlanan otelimiz de sezon için kapılarını Mayıs ayı sonunda açtı. Muhteşem bir yaz sezonu geçireceğimizden şüphemiz bulunmuyor. Bodrum'daki ikinci Swiss markalı projemiz Swissôtel Residences Bodrum Hill için de CDW olarak çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bu projemizde nefes kesen iç mimari ve dekorasyon örneğine imza attığımızı düşünüyorum. Merkezde konumlanan bu projemiz Bodrum markasına önemli bir katkı sağlayacak. Çağdaş Holding bünyesindeki diğer gayrimenkul projelerinin iç mimari çalışmalarını da ben ve ekibim yürütüyoruz.
Hem otel hem de ev projelerinizle dikkat çekiyorsunuz. Sizin için hangisi daha keyifli?
Her ikisi de. Burada benim için anahtar kelime yeniliklerin getirdiği heyecan. Ortaya koyduğum tasarımın beni heyecanlandırması gerekiyor. Eğer bir projeye tutkumu yansıtabiliyor, o projenin olduğu ortama, doğaya, tarihi zenginliklerine en iyi değeri katabiliyorsam, işte o benim için heyecan verici proje oluyor. Aslında tasarım, sadece ortaya çıkardığımız bir ürün değil, aynı zamanda bir ruh hali. Bize fiziksel ve mental deneyim sunan bir kavram. Yaşamın kendi karmaşıklığı zaten yeterince yorucu olduğundan, ben bu deneyimin sade ve berrak olmasını tercih ediyorum. Otel veya ev fark etmeksizin tüm iç tasarımlarımızda da sadeliğe ve doğallığa odaklanıyorum. Projelerimizin Bodrum'da olması da en büyük avantajımız oluyor. Muhteşem manzaralardan en iyi şekilde yararlanmak için gerek ev gerek otellerde geniş doğramalara ve yüksek tavanlara yer veriyor; iç ve dış mekanın birleştiği, iç mekanın ruhunun dış mekanda da devam ettiği çalışmalara imza atıyoruz.
Projelerinizin yapım sürecini bizimle paylaşır mısınız?
Bir mekanı tasarlarken benim için en önemli konu parça ve bütün ilişkisi. Hayatın doğal akışında olduğu gibi projelerimde de her şeyi bir denge üzerine kurgulamaya özen gösteriyorum. İklimin canlılığı, doğal dokunun ihtişamı, topraklarımızda yaşayan tarihin derinliği, teknolojinin işlevselliği gibi pek çok unsuru bir denge üzerinde harmanlayıp, mimari düşüncemi de ruhumun neşesi ile canlandırıp projelerimizi ekip arkadaşlarımla birlikte inşa ediyoruz. Proje sürecinde her an işimin başında olmak da benim için olmazsa olmaz. Her detaya hakim olarak, çözüm odaklı bir yaklaşımla sorunlara anında müdahale ederek süreci dinamik bir şekilde yürütmeye odaklanıyorum. Ekip arkadaşlarımın da enerjisi yüksek ve pozitif olduğu için onlarla yarattığımız sinerji keyifli projelere imza atmamızı sağlıyor. Baktığımda aslında her bir proje benim işime olan tutkumu daha da artırıyor. Elimdeki tüm enstrümanları etkili bir şekilde kullanarak zamansız tasarımlar hayata geçirmek bana büyük heyecan veriyor.
Eminim hepsi sizin için kıymetlidir; ama kariyerinizdeki favoriniz hangisi?
Hiçbir zaman kendini çok tekrar eden bir mimar olmadım. Heyecanı hep farklılıklarda aradım ve buldum. Kullandığım sanatsal dokunuşların her birinin arkasında işleyen, kendine has bir hikaye var. Bu yüzden net olarak favorim şu diyemiyorum. Ama ortaya koyduğum tüm çalışmalarda kendimi hep çok şanslı hissettim. Çünkü imza attığım her bir proje özgünlüğü yakalarken bulunduğu lokasyonun özünü de yansıtmayı başardı. Örneğin, Swissôtel Resort Beach Hotel'imizin lobisinde yer alan uçuşan begonvil yaprakları tasarımım Bodrum'un vazgeçilmez süsü ve en sevdiğim "deep purple" rengi begonvillerden esinlenildi. Yine SwissHill'de, burada yaşayan medeniyetin derinliğini bize aktaran eski adıyla Saint Petrum Kalesi'ni otelimizin ve evlerimizin manzarasının odak noktasına yerleştirdim. Sonsuz mavilik içindeki bu ihtişam bizi tefekkür etmeye sevk ediyor. Akana Cennet Koy projemizde ise çok söze gerek yok; adı gibi Cennet olan bu koya saygılı ve layık olmaya çalıştım. Akana hem genel konsepti hem taşıdığı mimari izlerle özgünlüğün bir dışa vurumu aslında. Mimari yapısındaki geometrik hareketliliği ve dış cephe taş işçiliği, Akana'nın en fazla öne çıkan özelliklerinden. Bohem stilin, çağdaş ve minimal bir lüks anlayışıyla birleştirildiği; insanı doğaya teslim eden bir proje Akana...
Eşinizle iş anlamında fikir alışverişi yapar mısınız, birbirinizi eleştirir misiniz?
Tabii ki her zaman. Ben 2004 yılında Ege Üniversitesi Peyzaj Bölümü'nden mezun olduktan hemen sonra Çağdaş Peyzaj'da işe başladım. Kariyerime devam ederken 2007 yılında eşim Çağdaş ile evlendim. Çağdaş İnşaat da beni yetiştiren, geliştiren, heyecanlandıran en büyük okul oldu.
Yılın büyük çoğunluğu Bodrum'dasınız. Burası sizin için ne ifade ediyor?
Çok küçük yaşlardan beri Bodrum'da yaşıyorum. Burada doğmuş olmasam da tam bir Bodrumluyum. Bu çok özel ve şanslı bir deneyim. Dünyanın en güzel coğrafyasında, doğanın en cömert, iklimin en güzel olduğu yerde yaşamak ve üretmek... Bodrum sadece bir yaz destinasyonu değil; 12 ay yaşanan, insanların gerçekten nefes alabildiği, yeşili ve maviyi tüm benliklerinde hissedebildiği bir merkez. Üstelik nefes kesen doğasının yanı sıra tarihiyle, sunduğu farklı yaşam tarzlarıyla da öne çıkan bir yer. 3 bin yıllık bir geçmişi var. Burada medeniyetler kurulmuş. Sanat, edebiyat, bilim hep çok kuvvetli bir şekilde var olmuş. Dünyanın yedi harikasından biri olan Kral Mausollos'un mezarı, yani Halikarnas Mozolesi burada. Başka bir yerde olmayı, yaşamayı hayal bile etmiyorum. Ailece Bodrum aşığıyız. Bana göre Bodrum'da doğanın kendisi en güzel sanat eseri. Böylesi bir sanat eserinin içinde yaşıyor olmak da tam anlamıyla bir ayrıcalık ve mutluluk.
Yurt dışında bir otele gittiğinizde ilk dikkat ettiğiniz detaylar neler oluyor?
Benim için mimari detaylar tek başlarına çok önemli değil. Asıl önemli olan, bu detayların, mimari çizgilerin içinde yer aldıkları bölgeyle ne kadar uyum sağladığı. Yurt dışında da bir otele ya da farklı bir yapıya gittiğimde ilk dikkat ettiğim şeylerden biri bu. Yani mimari ve bölge birbiriyle konuşuyor mu? Ya da o bölge içinde öyle bir dokunuş yapabilirsiniz ki görenlerde aykırı bir heyecan yaratır. Bu benim için çok kıymetli. Diğer yandan farklı bir malzeme ya da yeni bir teknik uygulama kullanılmışsa, bu kolay kolay gözümden kaçmaz. Detaycılığım burada kendini belli eder. Sadece bir kullanıcı ya da ziyaretçi olarak değil; aynı zamanda bir mimar olarak profesyonel kimliğimle, gördüğüm her şeyden beslenmeye çalışırım. Aynı şekilde, ışıklandırma detayları da bence çok önemli. Mimarinin gece aydınlatmasını görmek için sabırsızlanırım. Odalarda ise en dikkat ettiğim konu ferahlık. Bu yakalanmış mı ona özellikle bakarım. Ferahlık hissi yoksa bendeki elektriği genelde çok yüksek olmaz.
Çocuklarınızın da sizinle aynı mesleği yapmalarını ister misiniz?
Çağla ve Yükseltürk adında iki çocuğumuz var. Henüz küçükler. Ama benimle birlikte şantiyeye ve büroya geliyor, bir anlamda çekirdekten yetişiyorlar. Elbette onları ne mutlu edecekse kendilerine meslek olarak onu seçmeleri konusunda her zaman teşvik edeceğim. Bu tercih tasarım ve mimarlıktan yana olursa elbette mutlu olurum. Çünkü aynı işi yapmak, aynı dili konuşmayı da beraberinde getiriyor. Benim gibi işine tutkuyla bağlı biri için bu tutkuyu çocuklarımla da paylaşmak muhteşem olur diye düşünüyorum.
Aynı zamanda bir anne olarak iş ve özel yaşam dengesini nasıl kurmaya çalışıyorsunuz?
Ben hem yaptığım işte hem yaşamımda hep bir denge peşindeyim. Ne kadar yoğun çalışırsam çalışayım, ailemi ve kendimi ihmal etmemeyi önceliğim olarak görüyorum. Bunu da büyük bir disiplin içinde yapıyorum. İhtiyaçları olan her an çocuklarımın yanındayım. Öte yandan kendi ruhum ve bedenimi de ihmal etmiyorum. Düzenli olarak spor yapıyorum. Çeşitli maraton ve rallilere katılıyor, zorlu parkurlarda kendime meydan okuyorum.