Yazı: Saffet Emre Tonguç
Fotoğraflar: Serkan Yurtsever
Modeller: Büşra Şahin-Alp Timuçin Cangar
Otomobil: Amarok Exclusive
Bir zamanlar küçük bir balıkçı köyü olan ilçenin tarihi Hristiyanlık öncesi döneme kadar uzanıyor. Bilinen ilk adı, ‘Skallai’ yani ‘İskeleler’ kelimesinden türemiş olan ‘Hallai’. Bugünkü ismini nereden aldığı ise pek belli değil. Kimileri “bebek kadar güzel” benzetmesini adres gösterirken, kimileri fetihten sonra bu bölgeyi kontrol eden Bölükbaşı Mustafa Çelebi’nin yakışıklılığından dolayı verilen ‘Bebek Çelebi’ lakabına atıfta bulunuyor. Bebek, 18. yüzyılda Sultan III. Ahmed’in burada Hümayünabad Sarayı’nı inşa ettirmesiyle önem kazanmaya başlamış. Saray I. Abdülmecid’in padişahlığı (1839-1861) döneminde yıkılmış. Genelde yazlık bir semt olarak kullanılan Bebek, 19. yüzyıl ortalarında vapur ve tramvay seferlerinin başlamasıyla sürekli ikamet edilen bir yer olmuş. Bebek bugün tartışmasız Boğaz’ın en çok rağbet gören semti, bir anlamda gör-görül yeri. Bu yüzden, özellikle hafta sonları, şehrin en berbat trafiklerinden birine sahne oluyor.
Mısır Konsolosluğu
Bebek’teki en etkileyici yapılardan biri Art Nouveau üslubunda yapılmış olan bu saray yavrusu. Bina 1902 yılında son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Hanım için yaptırılmış. O yüzden Hıdiva Sarayı olarak da geçiyor. Sıklıkla Raimondo d’Aronco’nun eserleri listesinde yer verilse de iki Avusturyalı mimar, Fabricius ve Antonio Lasciac tarafından tasarlandığı düşünülüyor. Hıdiv 1914’de İngilizler tarafından görevden alınana kadar burayı yazlık olarak kullanmış. Anlatılan şehir efsanesi doğruysa Emine Hanım binayı Türk Devleti’ne vermek istemiş ama resmi bir yazışma koskoca Hıdiva’ya “Bebekli Emine Hanım” diye yollanınca vazgeçmiş ve büyükelçilik olarak kullanılması koşuluyla Mısır Devleti’ne vermiş. 1923’den sonra büyükelçiliğin Ankara’ya taşınmasıyla bina konsolosluk oldu ve 2010’da baştan aşağı, çok başarılı bir şekilde restore edildi.
Bebek (Hümayünabad) Camii
Mısır Konsolosluğu’nun yanındaki parkı geçince göreceğiniz küçük cami, 1912 yılında Kemaleddin Bey tarafından, eskiden Hümayünabad Sarayı’nın olduğu yerin yanına yapılmış. I. Ulusal Mimari akımının önde gelen temsilcilerinden olmasına rağmen, bu camiyi yaparken klasik bir üslup seçmiş Kemaleddin Bey. Caminin modern tarza göz kırpan tek öğesi, sivri kavisli pencereleri... Caminin yanındaki Bebek Kahve, tüm parıltılı mekanlar arasında çok sıradan gözüküyor, oysa semtin en gözde mekanı! Geçmişi günümüze taşıyan bu yerde görünmek çok prestijli!
Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi
Amerika Birleşik Devletleri’nin dışında açılan ilk Amerikan koleji olma özelliği taşıyan Robert Koleji, Amerikan misyoneri Cyrus Hamlin tarafından 1863’te kurulmuş. Kırım Savaşı sırasında Selimiye Kışlası’ndaki hastanede Florence Nightingale ile çalışan Cyrus Hamlin’in kurduğu ve erkek öğrencilerin eğitim gördüğü bu okul, adını finansal destekçisi Christopher R. Robert’tan almış. 1971 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen kolej, Boğaziçi Üniversitesi olarak açılmış. Kolej ise Arnavutköy’deki Robert Kız Koleji ile birleştirilmiş ve eğitimine karma olarak devam etmiş. Kolej mezunları arasından iki de başbakan çıkarmış; Bülent Ecevit (1925-2006) and Tansu Çiller (1946--). Muhteşem bir manzarası olan Boğaziçi Üniversitesi çok güzel bir kampüse sahip. En gözde yeri ise öğrencilerin manzara dedikleri ve görsel bir şölen sunan bankların olduğu kısım. Bebek’ten Aşiyan’a doğru yürürken göreceğiniz otobüs durağının orada üniversitenin giriş kapısı var, içeri girin, genelde kimlik soran yok. Muhteşem bir korunun içinden en tepeye çıkın ve kampüsün tadını çıkarın.
Kiliseler, Konaklar
Mektep Sokağı’ndaki Lazarist Sacre Coeur (Kutsal Yürek) Kilisesi, 1908 yılında bir okul ve yetimhaneyle beraber geniş bir kompleks olarak yapılmış. Okul çoktan kapanmış. 1856’da inşa edilen Eski Fransız Yetimhanesi, Karaköy’deki St Benoit Lisesi tarafından yazlık okul olarak kullanılmış. Azınlık vakfı olmasına rağmen tepedeki diğer yetimhaneye devlet el koymuş, ardından da bir şirkete kiralamış. Kiralayan şirket de Bebekoy isimli bir proje çerçevesinde binaları restore edip lüks rezidanslara dönüştürmüş.Vakıftan konuştuğum yetkililer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarını söylediler.
Bebek’ten Etiler’e çıkarken Tevfik Fikret İlköğretim Okulu’nun karşısında, sol kolda 1830 yılında yapılan Aya Harambolos Rum Ortodoks Kilisesi’ni görmek mümkün. İnşirah Sokak’taki kilise dar bir avluyla çevrelenmiş ve dikdörtgen bir planı var, çan kulesi 1962 yılında eklenmiş. Cemaati çoktan yitip gitmiş. Kilisenin tam karşısında, ana caddede beyaz bir konak var. Nisan ayında içindeki pembe manolya inanılmaz coşuyor. Sadece onu görmek için bile Bebek’e gelinir. Kilisenin sokağından devam edin. Karşınıza 1751’de yapılan Ermeni Kavafyan Konağı çıkacak. Bu İstanbul’da günümüze ulaşan en eski ve en geniş ahşap konak. Odaların ortadaki sofaya açıldığı klasik konak tarzında yapılan binadaki bazı tavan ve duvar süslemeleri hâlâ duruyormuş, göremedik, çünkü kapısına çoktan kilit vurulmuş. Bina bir kibrit ateşine bakar gibi duruyor, insanın içi acıyor, göz göre göre kaybolup gittiği için…
Lazaristler
Misyon Cemaati de olarak bilinen Lazarist cemaati, Roman Katolik Mezhebi anlayışındaki din adamları tarafından 17. yüzyılda kurulmuş. Aziz Vincent de Paul’un izinden giden cemaat adını Paris’te sahip oldukları ilk manastırdan, Aziz Lazar Manastırı’ndan almışlar. Misyonerler 1783 yılında Türkiye’ye gelmiş. Lazaristler özellikle Polonya’da başarılı olmuş, İstanbul’a gelen Polonyalılara Polonezköy’de yerleşme imkanı sağlamışlar.
Yılanlı Yalı
Bebek’ten Rumeli Hisarı’na doğru yürürseniz önce Ayşe Sultan sonra da Arifi Paşa korularını geçeceksiniz, sonra da karşınıza 17. yüzyıldan kalma İstanbul’daki nadir ahşap mescitlerden Kayalar Mescidi çıkacak. Mescidin yanında, 18. yüzyılda inşa edilen Yılanlı Yalı’yı göreceksiniz. İsmi kendi kadar güzel değil ama mecburiyetten verilmiş; II. Mahmud, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Efendi’nin yalısını pek beğenmiş ve konuyu ortak dostları Said Efendi’ye açmış. Said Efendi arkadaşını ve yalısını korumak için yalının yılanlı olduğunu uydurmuş. Padişahın yalıyı almasını önlemiş ama yalının adı da ‘Yılanlı Yalı’ olarak kalmış. Yalı, 1964 senesinde çıkan şaibeli bir yangınla tamamen yanmış.
1989’da mirasçısından satın alınan yalının bir kısmı aslına uygun olarak edildi. Diğer kısmı ise çirkin beton bir apartman ve üzerinde Yılanlı Yalı yazıyor! Yalı işleri bozulana kadar Aydın Bolak’a aitti.
Şehrin Sırları
Bize göre kısa bir Boğaz turu için Bebek’ten ring seferi yapan teknelere binmek çok keyifli. Etrafta turist yok, sadece Boğaz halkı var. İster Kandilli ister Kanlıca’da bir yemek ya da kahve molası verin.
NE YAPILIR?
Türkan Sabancı Parkı’nda gezinmeyi ihmal etmeyin. Buradaki çınar ağaçları koruma altına alınmış, dallarının arasındaki muhabbet kuşlarını göremeseniz bile, duyacaksınız. Çocuklar için oyun alanı, spor aletleri, fıskiyeler ve köpek gezdirme parkuru olan parkta şair Fuzuli’nin de bir heykeli yer alıyor. Burası muhtemelen şehrin en sosyetik parkı!
Fuzuli
Bebek Parkı’nda heykeli bulunan Fuzuli (1480-1556), ünlü şair Muhammed Bin Süleyman’ın takma adı. Irak-Kerbela doğumlu şair, Azeri Türkçe’sini, Farsça’yı ve Arapça’yı şiir yazabilecek kadar iyi biliyormuş. Osmanlıların memleketini ele geçirdikten sonra bu fetih için övgüler yazan Fuzuli, Kanuni Sultan Süleyman döneminde saray şairi olmuş. ‘Fuzuli’ kelimesi hem “meziyet, bilim” anlamındaki “fazl” kelimesinin çoğuludur hem de “gereksiz” anlamına gelir. Şair, bu ismi seçme nedeni olarak ise, başkalarının hoşuna gitmeyecek ve kullanılmayacak olmasını göstermiş. Kolera ya da vebadan ölmüş.