Bazı şehirler var ki, geçmişten geleceğe uzanırken şu anı da kusursuzca yaşatıp, her daim zamansız ve çağdaş olmayı başarabiliyor. Viyana, kuşkusuz onların en masalsı olanı. Çağlar boyunca yalnızca başkenti olduğu Avusturya’nın değil, tüm Avrupa’nın siyaset ve kültür sahnesinde önemli bir yer tutan bu şehir, geçtiğimiz yıl tarihinin en iyi turizm performanslarından birini sergileyerek, dünyanın dört bir yanından gelen gezginleri ağırladı. Tabii yedi defa “dünyanın en yaşanabilir” şehri seçildiğini de söylemeden geçmeyelim. Şehrin sokaklarında dolaşırken hissettiğiniz benzersiz dinginlik, huzur ve rafine yaşam standartları düşünüldüğünde, hem yerlilerini hem de kucakladığı turistleri böylesine mutlu edebiliyor olmasına şaşmamalı… Müzikten mimariye, tasarımdan yemeğe kadar her alanda dünyanın en iyilerini bünyesinde toplayan Viyana ilgili küçük bir internet araştırmasıyla kolayca öğrenebileceğiniz bilgileri geçiyor ve sizi görülmesi, denenmesi gerekenlerle baş başa bırakıyoruz.
Mozart, Klimt, Robert Musil, Fritz Lang… Viyana’da doğup büyüyen, sanatının zirvesine bu şehirde ürettikleriyle çıkan ya da ondan ilham alan sanatçılar saymakla bitmez. Dünya kültür sanat tarihinde çok önemli bir yeri olan Viyana’da bugün görmeniz gerekenlerin başında ‘müzeler bölgesi’ olarak da adlandırabileceğimiz Museumsquartier geliyor. 60.000 metrekarelik geniş bir alana yayılan Museumsquartier’deki binalar arasında hem modern yapılara hem de barok mimarinin en güzel örneklerine rastlamak mümkün. Listenin başıda ise modern sanat müzesi Mumok 2001’de açılıp, çoğunluğu 20’inci yüzyılın ilk yarısına ait eserleriyle kısa sürede uluslararası sanat sahnesinde önemli bir edinen Leopold Müzesi ve uluslararası çağdaş sanat eserleri ile ilgili çekici deneysel sergilere ev sahipliği yapan Kunsthalle Wien var. Bölgedeki geniş avluları, tasarım ve sanat butiklerini ve şık kafeleri dolaşırken, sanatla nefes aldığınızı hissedeceksiniz. Ancak Viyana’da sanatla yakınlaşmanın tek yolu müzeleri dolaşmaktan geçmiyor. Özellikle yeni sanatçıları keşfetmek için, müzelerin yanı sıra ünlü galerilere de göz atmadan dönmeyin. Önerilerimiz: Galerie Georg Kargl, Martin Janda, Galerie nächst St. Stephan, Galerie Krinzinger ve Galerie Emanuel Layr.
İçine girdiğiniz anda size kendinizi filmdeymişsiniz gibi hissettiren vintage bir lunapark hayal edin. Avrupa’nın en eski dönme dolabını içinde bulunduran Prater Park, içindeki çocuğu açığa çıkarmak isteyenler için ideal. Parkın içindeki minik müzede yer alan minyatürler ise şehre farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacak.
Eğer Viyana’yı birkaç içinde ziyaret etmeyi planlıyorsanız, seyahatinizi Noel pazarlarının kurulduğu döneme denk getirerek unutulmaz deneyimler yaşayabileceğinizi aklınızda tutun. Kasım ayının ortalarında kurulmaya başlayan 250’den fazla Noel pazarı St Stephen’s Square’den Karlsplatz’a dek uzanıyor. Ahşap oyuncaklar, yılbaşı süsleri, seramikler, sıcak çikolatalar ve şekerlemeler… İnsan soğuk bir mevsimden daha ne bekler?
Şehrin buluşma noktası, tarihi imzası, turistlerin göz bebeği… Almanca Stephansdom, asıl ismiyle Domkirche St. Stephan zu Wien. 1147 yılında inşa edilen Aziz Stefan Katedrali, Viyana’nın en önemli simgelerinden. Osmanlı İmparatorluğu tarafından tarihinde iki kere kuşatılan katedral, gotik mimarisi ve mistik havasıyla büyüleyici.
1869’da Mozart’ın Don Giovanni adlı eseriyle açılış yapan bina, yalnızca Avrupa’nın değil dünyanın da en önemli operası olarak kabul ediliyor. Avrupa’nın olduğu kadar dünyanın da en değerli operası olan Viyana Devlet Opera Binası’nda yılda yaklaşık altmış opera ve bale etkinliği düzenleniyor. Etkinliklere katılmanın yanı sıra, saatli turlara katılarak da bu görkemli binayı rehber eşliğinde gezebilir ve tarihini öğrenebilirsiniz.
Şehri bitirip biraz dışarı açılmak isterseniz, tavsiyemiz Wachau Vadisi. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Wachau Vadisi, aşağı Avusturya (Nieder Österreich) eyaletinde bulunuyor ve şehirden yapılacak yaklaşık 45 dakikalık bir yolculukla ulaşılıyor. Tuna Nehri’nin oluşturduğu bu vadide görülmesi gereken en önemli noktalardan biri ise Birinci Richard’ın (nam-ı diğer Aslan Yürekli Richard) V. Leupold tarafından esir tutulduğu Ortaçağ kasabası Dürnstein.
Tarihi 100 yıldan uzun bir zaman öncesine dayanıyor olmasına rağmen, 1950’lerde yenilenen dekorasyonuyla dikkat çeken bir mekan Café Prückel. Şehirde vereceğiniz bir mola esnasında rengarenk atmosferin tadını çıkarırken, leziz kahvelerini, hem göze hem de mideye hitap eden tatlılarını da denemenizi öneririz.
Toplumun her sosyo-ekonomik seviyesinden ziyaretçiyi ağırladığı için Viyana’nın en eşitlikçi restoranlarından biri olarak anılan Zum Schwarzen Kameel’in sahibi Peter Friese burayı şöyle tanımlıyor: “Restoranımızda başbakanla halktan herhangi birini yan yana yemek yerken görebilirsiniz.” 1618’de açılan mekan, tarihi art nouveau tasarımı içinde (elbette başta şinitzel olmak üzere) geleneksel Viyana mutfağının en leziz örneklerini sunuyor.
Viyana’ya gidip de sokaktaki sosis standlarında yemek yemeden olmaz! Fakat uyaralım; hemen hemen her önemli sokak ve meydanda rastlayabileceğiniz bu standlardaki çeşit çeşit sosis arasından seçim yapmak biraz zor. Peynirli Käsekrainer ve baharatlı Debreziner ise şüphesiz en popüler çeşitler.