Harry Potter fan’larının seyahat rotalarından çıkmayan Edinburg, ünlü serinin doğduğu şehir. Edinburg’un Eski Şehri’nde yer alan, tarihi geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan Edinburg Kalesi, pek çok çocuğun hayallerini süsleyen Cadılık ve Büyücülük Okulu Hogwarts’ın ilham kaynağı. Edinburg’a yolunuz düşerse serinin yazarı J.K. Rowling’in Harry Potter’ın hikayesinin ilk satırlarını kaleme aldığı The Elephant House’da kahve içebilir, büyücülük dünyasının ünlü sokağı Diagon Alley’e ilham olan Victoria Street’te alışveriş yapabilirsiniz. Edinburg’ta nerede konaklasam, diye düşünüyorsanız Rowling’in “Ölüm Yadigarları”nı The Balmoral’da bitirdiğini söylemeden geçmeyelim.
1989 yapımı “Harry Sally ile Tanışınca” (When Harry Met Sally), sonbahar mevsimini doyasıya yaşayan New York’un nefes kesici bir portresini sunuyor. New York’ta Eylül ayında Beşinci Cadde’de alışverişe çıkabilir, Broadway’de sezon açılışı yapan tiyatro oyunlarını değerlendirebilir, Magnolia Bakery’nin meşhur pudingini tadabilirsiniz. Ayrıca Barnes&Noble’dan satın aldığınız İskoç yazar Ali Smith’in 2016 tarihli “Sonbahar” (Autumn) romanının sayfalarını, başrolünü Richard Gere ve Winona Ryder’ın paylaştığı “New York’ta Bir Sonbahar” (Autumn in New York) filminde tasvir edilen Central Park’ta karıştırmak isteyebilir, sonrasında parkı tepeden seyreden The Plaza Hotel’deki süitinize çekilebilirsiniz. Bu sonbaharla birlikte New York’ta etkinlik sayısı da arttı. Yönünü New York’a çevirenlerin etkinlik takvimine göz atmasında fayda var.
2014 yapımı “Aynı Yıldızın Altında” (The Fault in Our Stars) filmi Amsterdam’ın kanallarını hüzne boğarken, Van Gogh’un 1885 tarihli “Autumn Landscape with Four Trees” tablosu Hollanda’nın kurumaya yüz tutmuş ağaçlarına fırça darbesi vuruyor. Sanatın birbirinden farklı dallarına ilham veren Amsterdam’ı hangi mevsimde ziyaret etmeli, diye düşünüyorsanız biz tercihimizi sonbahardan yana kullanıyoruz. Hüzün mevsimi kanal boyunda dans ederken Van Gogh Müzesi’nde sanata doyabilir.
Claude Monet’nin 1873 tarihli “Autumn on the Seine, Argenteuil” tablosu “Işıklar Şehri”nin kalbinden akan Seine Nehri’ni güz rengine boyuyor, Woody Allen’ın 2011 yapımı “Paris’te Gece Yarısı” (Midnight in Paris) filmi ise Paris sokaklarının dünü ile bugünü arasında yağmurdan bir köprü kuruyor. Paris, her mevsimde güzel ama sonbaharın insanı biraz nostaljiye biraz da hüzne boğan atmosferinde bir başka oluyor.
Yasujirô Ozu’nun 1960 yapımı “Akibiyori” (Late Autumn) ve 1962 yapımı “Bir Güz Öğleden Sonrası” (An Autumn Afternoon) filmlerinde resmettiği Japonya, bu sonbahar seyahat planlarımıza Japonya’yı almamıza neden oluyor. Tokyo’nun kalabalık caddelerinde alışveriş yapabilir, Ueno Park’ta soluklanabilir, Sensoji Tapınağı mimarisinin ince işçiliğine hayret edebilirsiniz. Ayrıca Meiji-Jingu Tapınağı’nı ziyaret ettikten sonra Uzak Doğu’nun nadide eserlerine ev sahipliği yapan Tokyo Ulusal Müzesi’nde vakit geçirebilirsiniz. Kırmızı ve beyaz renklerle sonbaharın sarı tonlarına eşlik eden Tokyo Kulesi’ne tırmandıktan sonra, şehre bir saat uzaklıkta yer alan Fuji Dağı’nın eteklerine uğramamazlık etmeyin. Japonya’da bu sonbahar sizi Sumida’da Tokyo Sumo Güreşi Turnuvası, Yoyogi Park’ta Hokkaido Yemek Festivali bekliyor.