Güzel, yetenekli, zeki ve kendine özgü tarzıyla her daim üzerinde ışıltıyı taşıyabiliyor ünlü model Anja Rubik... Eski Victoria’s Secret modeli olan, 2011 yılında Pirelli Takvim’i için Karl Lagerfeld tarafından fotoğraflanan ve Vogue tarafından birçok kez en iyi model listesinde yer alan Anja ile yollarımız IST. Fest kapsamında geçtiğimiz hafta sonu kesişti. Provokatif ve ayrıksı havası hemen fark edilen Anja Rubik, “Ben pembe ve tatlı biri değilim. İnanmadığım bir şeyi hiç bir zaman yapmadım” diyor ve moda dünyasında fikirleriyle bir güç odağı olduğunu kanıtlıyor. Objektif karşısında ya da defilelerde her zaman bir başkasının vizyonunun bir parçası olduğunu bu sebeple sadece kendini ortaya koyabileceği, kreatif ve zamansız projelerin peşinde olduğunu açıklayan Anja Rubik ile ALEM’e özel bir araya geldik. Modelliğin yanı sıra yılda bir yayınlanan 25 adlı derginin editörlüğünü, parfüm uzmanlığını ve geçtiğimiz hafta Polonyalı müzisyen Mary Komasa’nın müzik videosunda gösterdiği cüretkâr ve kırılgan performansının tüm merak edilenlerini Anja’ya sorduk.
Oldukça yetenekli, bir süper modelsiniz… Yayıncılık, tasarım, parfüm uzmanlığı, oyunculuk… Hangi alan sizi daha çok mutlu ediyor?
Seçim yapamam… Her biri ile ilgilenmekten büyük keyif alıyorum. Aralarında benim için kusuruz bir denge mevcut. Yıllar içinde gelişen kazanımlarım oldu her biri. Modellik kariyerim benim için ayrı ayrı kapıların ve maceraların açılmasına vesile oldu. Ama sanıyorum ki editörlüğünü yaptığım 25 adlı dergi beni en heyecanlandıran proje.
25 çok popüler ve ilginç bir dergi. Geleneksel dergilere hiç benzemiyor ve yılda bir çıkıyor… Dergi çıkarmaya nasıl karar verdiniz?
Yıllardır süre gelen modellik kariyerim boyunca birçok alanda gözlem yapma imkanım oldu ve çok şey öğrendim. Ancak her zaman bir başkasının vizyonun parçası oldum. Bir fotoğraf çekiminde fotoğrafçının vizöründen insanlara ulaşıyordum. Ya da bir parfümün marka yüzü olduğumda o parfümü yaratan tasarımcılarla ilgili bir durumu yansıtıyordum. Dolayısıyla ben de dergiyle kendimi temsil eden bir şeyleri ortaya koymak istedim.
Peki, tam anlamıyla bilmediğiniz bir alanda yol almak sizi korkutmadı mı?
Aslında ben dergi çıkarmaya çok naif bir yerden başladım. Çünkü hiç deneyimim yoktu. Derginin sayılarına dışarıdan baktığınızda bir el yapımı dergi olarak bile görülebilir çıkardığımız sayılar… Toplamda iki kişiyiz ve dergiye deneyimli, tutkulu insanları dahil ediyorum. Sadece tutku, sezgi ve sevgiyle yaklaştığınız işler anlamlı oluyor. Ortaya ilham verici işler bu koşulla çıkıyor. Ben bu dergiyi çıkarırken herkesin beklentisi çok düşüktü. Ama ortaya çıkan işe baktıktan sonra “bu iş iyi ve başarılıymış” dendi.
Derginin periyodu neden yılda bir?
Yılda bir kez yapılacak, size bir dönemi ve bu dönemin içindeki yaşadığımız çok önemli bir olayı anlatacak kolektif bir dergi yaratmak istedim.
İçeriğiyle kadını odak alan ve yücelten bir dergi 25 dergisi… Bu anlamda neler söylemek istersiniz?
Dergileri çıkarırken 1960’ların dergilerini referans aldım. Çünkü 60’lardaki dergilerin dişiliğe yaklaşımını ve masumiyetlerini seviyorum. Oldukça başarılı buluyorum. Günümüzde üzgünüm ki kadın bedenine yaklaşım kaba ve masumiyet yoksunu. Diğer yandan 25’in insanlara ilham vermesini ve zamansız olmasını istedim. Kendi adıma dişiliğin yorumuna taktığım için derginin konuları da öncelikle bu oldu. İlk sayının konusu kadın fotoğrafçılardı. Moda dünyası bu kadar çok kadının üzerinde durmasına karşın, kadın fotoğrafçı sayısı çok az. Bu çok ilginç bir durum. Derginin ikinci sayısında kadın tasarımcılar ve kendi markalarını kuran kadınların hikayesi vardı. Her birinin cinselliğe karşı bakış açılarını ve yorumlarını ortaya koymalarını istedim. Üçüncü sayı ise narsisizmi konu aldı. Çünkü herkesin “ben ben ben” dediği bir çağdayız. Son ve en çok konuşulan dergi ise “Beş duyu ve beş duyunun gücü” oldu.
Neden beş duyuya odaklanmayı tercih ettiniz?
Tüm dünya beş duyu etrafında dönüyor… Herkesin son günlerde bir “trend” olarak konuştuğu “Anda kalmak” deneyimi beş duyumuzla ilgili. Ancak 5 duyumuzun farkında olursak anda kalabiliriz. Bunları düşünürken karşıma bir kitap çıktı ve çok etkilendim. Robert A. Heinlein’ın 1961 tarihli bilim kurgu romanı Yaban Diyarlardaki Yabancı (Stranger in a Strange Land) gerçekten bana büyük ilham kaynağı oldu. Kitap Mars’ta doğan ve Marslılar tarafından büyütülen bir insanı anlatıyordu. Çocuğun Dünya'ya gelişini ve dünya kültürü ile etkileşimi bana referans oldu. Kitaptaki karakter dünyaya geldiğinde insanların duyularından bu kadar kopmuş olmasına çok şaşırıyordu. Ben de çok şaşırıyorum… Kitabı okuyunca beş duyuya kesinlikle odaklanmam gerektiğine karar verdim.
25'e bu konuyu nasıl yansıttınız?
Birçok sanatçıyla konuştum. Hangi duyularından yararlanarak sanatlarını icra ettiklerini onlara sordum. İlk başta bir kutu içinde beş farklı kitapçık olarak bir dergi yapmayı planlıyordum. Ancak duyular üzerine çalışmaya başladığımda, beş duyunun ancak ve ancak birlikte var olduklarını anladım ve son sayımız ortaya çıktı.
Günümüzde birçok oyuncunun ya da modelin yüzü olduğu, ismini taşıyan bir parfüm var. Sizin de Original by Anja Rubik adlı bir parfüm markanız bulunuyor. Diğerlerinden farklı olarak siz bu parfümün tüm tonlarını kendiniz yarattınız ve üzerine uzun bir çalışma gerçekleştirdiniz. Dolayısıyla 25'in yanında bir de sizin için koku uzmanı diyebiliriz… Bu anlamda nasıl yol aldınız?
Birçok parfüm markasının yüzü oldum. Ama ben kendimden bir şeyleri insanlara sunmak istiyordum. 8-9 ay her hafta koku üzerine eğitim aldım. Hazır olduktan sonra ilham panomda bulunan birçok öğeyi göz önünde bulundurdum. Yaratacağım parfümün modern bir kadın için olmasını istedim. Başlangıçta çok büyük bir parfüm markasıyla çalışmaya başladım ancak üzerimde büyük bir baskı hissettim. Örneğin onlar parfümün pembe ve tatlı bir koku olmasını istiyordu. Ancak ben pembe ve tatlı biri değilim. İnanmadığım bir şeyi yapmak istemedim. Sonra parfümü kendim yapmaya kara verdim. Biber, amber, yeşil çay ve zambak kokularından oluşan beni yansıtan bir koku oluştu. Bu parfümün kadınlara ayrıca bir mesajı da var. Mesaj kadınların güçlü ve özgün olmalarıyla ilgili. Temel fikir kadınların kendi tutkularını, iç güdülerini takip etmeleri.
Son olarak Polonyalı müzisyen Mary Komasa’nın müzik videosu için kamera karşısına geçtiniz. Video çok cüretkar ve moda dünyasına karşı bir eleştiri niteliğinde görüldü. Bu klip ve eleştiriler hakkında neler söylemek istersiniz?
Her insan hayatının bir noktasında sıkışmış hisseder. Kafasında, ilişkisinde, işinde, evinde… Bu hissi kırmak, dışarı atmak bir çeşit sisteme karşı gelmek ister. Bahsettiğim bu sistem sizin kafanızda, ilişkinizde ya da hayatınızın herhangi bir dönemecinde var olabilir. Bu nedenle cesaret isteyen bir şey yapmalısınızdır ya da yargılanmaktan korkmayacağınız herhangi bir şey…
Çünkü insanlar kolaylıkla karşısındakini yargılar ve peşin hüküm verir. Video klip bu yargılayıcı olma halinde bir dengeyi anlatıyor. Bu yargılama ve peşin hükümlülük durumundan bir enerji doğuyor; cesaret! Video klipte bu sıkışmışlık halinden kendinizi kurtarıyor ve özgür bırakıyorsunuz. Eleştirilere ise pek kulak asmıyorum. Benim için çok önemli değiller. Çünkü ben modellik kariyerim boyunca birçok farklı alanla ilgilendim ve birçok kreatif projenin içine dahil oldum. Kendimi bu yargıların dışında tutuyorum. Bu benim dünyam ve bu video benim çok gerçekçi bulduğum bir proje.
Zamansız bir stil ikonusunuz. Çok fazla takipçiniz var. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Aslında çok bağımsız. Kış ve yaz mevsimine göre değişkenlik gösteriyor. Yazları daha çok stilimi hippi-bohem olarak tanımlayabilirim. Uzun elbiseler, etekler ve uçuşan romantik parçalar yazın tercihim oluyor. Kışları ise daha sert ve minimalistik çizgileri tercih ediyorum. Sahnede ya da podyumda ise sevdiğim ve sevmediğim diye parçaları ayırıyorum. Sevdiklerimi ve beni yansıtan parçaları kullanıyorum. Çünkü kendi tarzınızı yaratmalısınız. Eğer kırmızı sevmiyorsanız kırmızı giymemelisiniz!
Trendleri takip eder misiniz?
Çok fazla trend takip etmeden zamansız işler yapmaya çalışıyorum. Daha fazla değer sahibi olmak istiyorum ve projelerimi bu yönde geliştiriyorum. Bu durum sürdürebilirlik ve kalıcı olmakla ilgili. Bence bizler her şeyin çok hızlı geliştiği bir dönemde yaşıyoruz. “Şu anı” hissedecek zamanımız yok. İletişim modellerimizi de göz önünde bulundurursak görmüyoruz, koklamıyoruz, dokunmuyor, tatmıyor ve duymuyoruz. Duyularımızı kullanmıyoruz ve yaşadıklarımızı çok kolay unutuyoruz. Gelişim ve algılama kabiliyetimizi kaybediyoruz. Duyular aslında en büyük öğretmenler. Hayallerimizi, yaratıcılığımızı tetikleyen yeteneklerimiz.
Size ilham veren isimler kimler peki?
Çok fazlalar. Fotoğrafçı Jane Burton, efsane oyuncu Bridget Bardot, Fransız Vogue Genel Yayın Yönetmeni Emmanuelle Alt, Punk kraliçesi Patti Smith, gitarist aynı zamanda mükemmel söz yazarı Keith Richards…
Yoğun bir ajandaya sahip olmalısınız. Kendinizi yenilemek ve deşarj olmak için neler yaparsınız?
Doğayı çok seviyorum. Fırsat buldukça doğaya kaçıyorum. New York’tayken genelde bisiklete binerim. Mayorka en sevdiğim bölgelerden. Sık sık ziyaret ederim. Özetle doğa ve ailem bana ihtiyaç duyduğum enerjiyi veriyor.
İstanbul ve festival hakkında fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
Daha önce çok fazla şey duydum, okudum İstanbul’la ilgili… Ancak şimdi görüyorum ki olağanüstü ve çok arkadaş canlısı bir şehir. IST. Festival'i ise uzun zamandır takip ediyordum, çok fazla sanatçı arkadaşım bu festivale dahil oldu. Çok keyifli ve samimi bir ortamı var festivalin. Önemli ve yaratıcı isimlerle burada bir araya gelip fikir alışverişi yapabiliyor ve birlikte zaman geçirebiliyorsunuz. Ortaya ilginç, yaratıcı ve heyecan verici bambaşka projeler çıkabiliyor.
Son olarak gelecek hakkındaki düşüncelerinizi ve hayallerinizi merak ediyoruz…
Kısa bir filmin ya da kısa bir müzik videosunun yönetmenliğini yapmak istiyorum. Ancak önce araştırmalarımı yapmalı ve işin teknik kısmı hakkında biraz fikir sahibi olmalıyım. Sonra kafamdaki fikirleri hayata geçireceğim. Kendimi ne kadar besler ve ilgi alanlarımı genişletirsem, o kadar çok yaratıcı ve ilham veren projelere dahil olacağımı düşünüyorum.