Yazı: Saffet Emre Tonguç
Fotoğraflar: Serkan Yurtsever
Modeller: Büşra Şahin-Tuncay İldokuz
Otomobil: Amarok Exclusive
Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi
Gebze’nin tam ortasında yer alan Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, mimari ve şiirin iç içe geçebileceğinin ya da mimari kullanılarak da şiir yazılabileceğinin kanıtı. Kimilerine göre bu olağanüstü yapının şairi Mimar Sinan’dır; üstelik henüz mimarbaşı olmadan böyle muhteşem bir eser çizmiştir. Kimi kaynaklar ise yapının anonim bir çalışmanın ürünü olduğunu yazar. Mimarındaki farklı görüşlere karşın yaptıran kişi konusundaki bilgi tektir ve külliyenin ismi de buradan gelir. Sultan I. Selim’in düzenlediği meşhur Mısır Seferi’ne katılan ve gösterdiği üstün hizmetten dolayı 1522’de Mısır Valiliğine getirilen Çoban Mustafa Paşa tarafından 1523 yılında yaptırılmış.
Osmanlı döneminde ayrı bir görev üstlenen külliyeler, Gebze gibi önemli geçiş yollarında inşa edilmişse diğer külliyelerdeki bölümlere ilaveten yolcu ve hayvanların barınıp dinlenebileceği, bakımlarının yapılabileceği bölümler de içerirmiş. Külliye de bunun örneklerinden… Etrafını saran yüksek duvarlar sayesinde, içeri girdiğiniz andan itibaren kendinizi 15 – 16. yüzyıl arasında bir yerlere ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Bu his külliyeyi adımladığınız her anda sizinle birlikte; ruhunuzu otantik ve huzur veren bir atmosfer sarıp sarmalıyor. Cami yapılırken hem iç hem de dış işçiliklerde Mısırlı ustalar çalışmış; taş işçiliği ve bezemeler büyüleyici. Cami, kervansaray, türbe, tekke, semahane, misafirhane, medrese, imaret, tabhane ve kütüphane gibi bölümlerden oluşan külliyenin avlusu çok dingin. Özellikle yaz aylarında ziyaret ettiyseniz, güneşin sızmasına izin vermeyecek sıklıktaki ağaçların gölgesinde soluklanabilirsiniz.
Hanibal’in Mezarı
Romalılarla yapılan İkinci Pön Savaşı’nda filleri kullanmasıyla tanınan ve tüm zamanların en büyük askeri dehalarından biri olarak kabul edilen Kartacalı (Bugünkü Tunus’un başkenti Tunis’teki tarihi şehir) büyük komutan ve devlet adamı Hanibal’ın mezarı Gebze’de. Hanibal, M.Ö. 218 yılında Akdenizi ve Alpleri aşıp filleriyle İtalya’ya, Romalıların üstüne yürümüş. Önüne çıkan engeller yüzünden geri dönmektense tarihe geçen o ünlü sözü söyleyerek “Ya bir yol buluruz ya da yeni bir yol yaparız!” diyerek inançla ilerlemiş. Kazandığı onca zaferden sonra Hanibal, Bursa şehrine adını veren arkadaşı Kral I. Prusias tarafından yönetilen ve bugün İstanbul’un yakınında yer alan Diliskelesi’ne yerleşmiş. Ancak Romalılar can düşmanlarını rahat bırakmamış. Prusias’ı Hannibal’ı iade etmeye zorlamışlar. Bu isteğe boyun eğip esir düşmektense kendini zehirlemeyi tercih etmiş Hanibal. Atatürk, 1934 yılında Hanibal’in mezarına bir anıt yapılmasını istemiş ve bu anıt Ata’nın doğumunun 100. Yılında, 1981’de açılmış. Bu ünlü komutanın mezarı TÜBİTAK’ın Gebze Yerleşkesi sınırları içinde bulunuyor.
Boğaziçi Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı
1991 yılında nesli tükenen hayvanları koruma altına almayı amaçlayarak işe koyulanlar, zaman içinde yola çıktıkları hedefi büyütmüş ve 1993 yılında hayvanat bahçesi olarak hizmete açmışlar. Gebze yakınlarındaki Darıca/Bayramoğlu’nda 200 bin metrekareye kurulmuş olan hayvanat bahçesi 350’nin üzerinde kuş ve memeli çeşidine, 250’den fazla da bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Büyük bahçesi, oyun parkları, kafeleriyle çocukların da keyif alacağı bir kompleks.
Bir Sanatçının Sığınağı: Eskihisar
Pek çok insan için sadece Marmara Denizi’ni aşmak için kullandığı kestirme yolun adıdır Eskihisar. Oysa beldeyi gezdiğinizde ilginç bir müze ve kale ile karşılaşacaksınız. 19. yüzyıl sanatçısı ve arkeolog Osman Hamdi Bey güzelliğinden etkilenip burayı sığınağı olarak seçmiş, değerli eserlerinden çoğunu burada vermiş. Şimdi Eskihisar’daki unutulmuş mezarında yatıyor.
19. yüzyılda İstanbullu zenginlerin genellikle iki evi vardı; bir tanesi kışın oturdukları ve şehrin içinde olan ev, bir diğeri de adada ya da denizden esen meltemin keyfini sürecekleri Eskihisar gibi deniz kıyısında... İstanbul Arkeoloji Müzesi ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ni (günümüzdeki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi) kuran Osman Hamdi Bey (1842-1910) kışları Arnavutköy yakınında Kuruçeşme’deki evinde, yazları ise Eskihisar’da geçirirmiş. Bilim ve sanatta uluslararası ün kazanmış olan Osman Hamdi Bey’in ölümü ülkemizde ve dünyada uzun süre etkisini sürdürmüş. 1884 yılında yerleştiği ve çok sevdiği Eskihisar’da yaşamının büyük bölümünü geçirmiş ve ölümünden sonra da buraya gömülmüş. Mezarının yer aldığı kabristandaki mezar taşlarının birçoğu Ortaçağda hüküm süren Beçin/Milas merkezli Menteşeoğulları Beyliği’nin mezar taşlarını andıran bir üsluba sahip.
Osman Hamdi Bey Müzesi
Osman Hamdi Bey, küçük bir koyda, planını Fransız mimarisinden etkilenerek kendisinin çizdiği bir yalı yaptırmış. Günümüzde rastlanması imkansız bir güzellikte olan bu yalının malzemeleri Fransa’dan getirtilmiş. Daha sonraki yıllarda bir resimhane ve bir de kayıkhanenin eklendiği yalı, I. Dünya Savaşı sırasında ordunun emrine verilmiş, Kurtuluş Savaşı sırasındaysa Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’yü misafir etmiş. 1940’lı yıllarda yanan, 1960’lı yıllarda ise kamulaştırılan bina, müştemilatı ve korusuyla birlikte müzeye dönüştürülmüş. Bahçedeki çay bahçesi ise sanatsever tüm ziyaretçilerin hizmetine sunulmuş.
Müzede görebileceğiniz tablolar maalesef sadece orijinallerinin bire bir kopyaları; eserlerin aslının nerede görülebileceği ise bilinmiyor. Osman Hamdi Bey’in kendisinin boyadığı kapı panelleri ilgi çekiyor. Üst katta, bol ışıklı stüdyosunda, tablolarından birini yaptığı an bir mankenle canlandırılmış ve sarı kıyafetli eşi bir vazoya çiçekler koyarken betimlenmiş.
Osman Hamdi Bey’i merak edenler için en ünlü eserlerini İstanbul’da görebilirsiniz. Kaplumbağa Terbiyecisi (1906) ve İki Müzisyen Kız (1880) tablolarını Pera Müzesi’nde, Rıhtım ve Saçlarını Taratan Genç Kız tablosunu Dolmabahçe Sarayı’nda, Mimozalı Kadın (1906), Genç Kız Portresi (1891) ve Sarı Cübbeli Adam (1905) tablolarını Resim ve Heykel Müzesi’nde, Arzuhalci tablosunu ise Sakıp Sabancı Müzesi’nde görmeniz mümkün.
Eskihisar Kalesi
Oldukça dik bir tepe üzerinde yer alan Eskihisar Kalesi’nin tarihi Bizans dönemine kadar uzanıyor. Gemi geçişlerini denetlemek ve limanı korumak için yapıldığı sanılan bu kale yıllar içinde zamana yenik düşmüş. Harabeye dönen kalenin burçları, dış duvarları ve surları fazla yeni görünümlü olarak onarılmış. Yaz aylarında deniz manzarası eşliğinde açık hava sineması olarak kullanılıyor.