Artık bir tekneyle yola çıkmanın vakti geldi de geçiyor. Herkes yaptı bir siz yapmadıysanız tekneyle koyları gezmek için hala geç kalmadınız. Muhteşem sahiller muhteşem romantik mevsimde kucaklamaya hazırlıyor sizi...
İyi de nasıl bir rota izleyelim mi dediniz? İşte fırsat karşınıza çıktı. Saklayın bu yazıyı az sonra ülkemizin en güzel sahillerinin en güzel koylarının sıralamasını okuyacaksınız? Hazır mısınız tura? Okumaya başlamadan üzerinize bir şeyler giyin, yelkenleri dolduran rüzgar üşütmesin sizi...
Yola çıkmadan önce de ufak birkaç hatırlatma yapayım ne dersiniz? En az sekiz kişilik bir grupla seyahat edecekseniz mavi yolculuk yapan bir şirket aracılığıyla tekne kiralayabilir ve kendi rotanızı belirleyebilirsiniz. Ama eğer grup değilseniz, programı önceden belirlenmiş bir teknede kabin kiralayabilirsiniz.
Grup demişken yolculuğa çıkacağınız insanları iyi seçin. Gündüz kabinin ve güvertenin çok sıcak olması hareket alanını daraltıyor. Hiç tanımadığınız insanlarla fazla samimi bir ortamda tatil yapmak rahatsızlık verebilir. Yanlış insanlarla seyahat cennetteki tatili cehenneme çevirebilir.
Mavi yolculuğa çıkılan teknenin yaşı, sağlamlığı, konforu ve üretiminde kullanılan teknoloji, fiyatın belirlenmesinde önemli rol oynuyor. Günümüzün teknelerinin çoğunda klima bulunuyor, bu da ödeyeceğiniz rakamın daha yukarı çıkması demek. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında kamaralarda uyumak, sıcak dolayısıyla klimasız ortamlarda pek mümkün değil. Sonbaharda ise uyumak daha keyifli bir hal alıyor.
Güvertede yıldızların altında yatıp romantik bir gece geçirmek isteyebilirsiniz. Ama sabah yağan çiğin yarattığı rutubet, rahatsızlığa sebep verebilir. Teknenin üstü kapalı olan arka bölümü bu açıdan daha sağlıklı.
Cep telefonlarınız yurt dışına açıksa çoğu yerde Yunan şebekeleri daha güçlü ve farkına varmadan görüşmelerinizi Yunanistan üzerinden yapabiliyorsunuz! Yunanistan’ın Sakız, İstanköy, Rodos, Simi gibi bazı adalarında Türk şebekeleri de çalışıyor. O sebeple telefonunuzu ayarlamayı unutmayın.
Mümkün olduğunca küçük çantalarla seyahat edin. Büyük valizler teknede başa dert olabiliyor. Sinek kovucunuzu ve kulak tıkacınızı da atın çantaya. Kaldığınız koyda gece 24:00’de müziği kapatmayıp, aşırı eğlenen komşularınız olabilir.
Bana göre mavi yolculuğun ideal süresi beş gün, maksimum süresi de bir hafta. Süre uzadıkça yaptıklarınız bir tekrara dönüşebilir.
Teknelerde yemek pişirildiği gibi masaya geliyor, dolayısıyla çok taze ve lezzetli, bu da ekstra kilolara açılan kapı! Yemek saatleri genelde turun başlangıcında belirleniyor. Teknede çoğu zaman bir kaptan, bir aşçı ve aynı zamanda garsonluk da yapan bir denizci bulunuyor.
Teknelerin çoğunda elektrik voltajı 12 ya da 24 volt ve aküden geliyor. Su depodan geldiği için tedbirli kullanılıyor. Tuvaletleri tıkamasın diye tuvalet kağıdını sadece çöpe atıyorsunuz. Tekneye girer girmez ayakkabıları çıkartmak ilk kurallardan biri.
En popüler rotalar Bodrum ile Antalya arasında... Şimdi bir karar vermeniz lazım. Amacınız kafa dinlemek ve kendinizi doğanın kucağına bırakmaksa Gökova ve Hisarönü körfezlerini rotanıza koyun.
Doğa yürüyüşlerine ve tarihe meraklıysanız, tüm gün güneşlenip yüzmek yerine biraz hareket etmek istiyorsanız, Marmaris’ten Antalya’ya rotasını seçin.
1. Gün: Bodrum’dan erkenden yola çıkıp ünlü türküye adını veren Çökertme’ye gidin. Öğle yemeğinden sonra Çamaltı Koyu’na demirleyip, yarım saatlik yürüyüş mesafesinde olan Keramos kalıntılarını görün.
2. Gün: Sabah Sedir Adası’na gidip Kleopatra için özel olarak getirildiği rivayet edilen incecik kumlu plajda yüzebilirsiniz. Öğle yemeğinizi II. Dünya Savaşı’nda İngiliz donanmasına ait gemiler burada saklandığı için İngiliz Limanı adı verilen koyda yiyebilirsiniz. Koyun girişinde Kopenhag’daki ünlü deniz kızı heykelinin bir benzeri var, altında da Kısmet isimli teknesiyle dünyayı dolaşmış ünlü denizci Sadun Boro’nun bir yazısı. Geceyi Mersincik’te geçirebilirsiniz.
3. Gün: Bugünkü durağınız Datça. İ.Ö. 360’lı yıllarda ünlü heykeltıraş Praxiteles’in elinden çıkmış Afrodit heykeline ev sahipliği yapmış olan Knidos harabeleri burada. Geceleme Bencik Koyu veya Hisarönü’nde.
4. Gün: Orhaniye ve Selimiye’yi muhakkak görün. Orhaniye Koyu’nun dip kısmında bulunan Kızkumu insanlara su üstünde yürüyormuş izlenimi veren çok güzel bir yer. Geceyi Bozburun’da geçirebilirsiniz.
5. Gün: Bozukkale Koyu’nda bulunan Loryma Kalesi’ni gördükten sonra öğle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Bozukkale’nin iki mil yakınındaki Serçe Limanı’na kayaların arasından gireceksiniz. Bodrum Müzesi’nde sergilenen cam amforaların bir kısmı buradan çıkarılmış. Geceyi zeytin ağaçlarıyla çevrili Kadırga Limanı’nda geçirebilir, ertesi gün de Marmaris’e devam edebilirsiniz.
Amacınız kafa dinlemek ve kendinizi doğanın kucağına bırakmaksa Gökova ve Hisarönü körfezlerini rotanıza koyun. Doğa yürüyüşlerine ve tarihe meraklıysanız, Marmaris’ten Antalya’ya uzanın.
Bu rotada verdiğimiz programı istediğiniz günden ve limandan kendinize uyacak şekilde başlatabilirsiniz.
1. Gün: Rivayete göre Rodoslu şövalyeleri yenmek için kale inşaatı emri veren Kanuni ufacık bir yapıyla karşılaşınca hiddetlenir. “Mimarı as” emri verir. Türkiye’nin en gözde tatil beldelerinden birinin adını bu emir belirler. Kalesi evlerin arasına sıkışmış Marmaris’ten yola çıkıp üç saatlik bir yolculuktan sonra Ekincik’e varıyorsunuz. Önce Köyceğiz Gölü’nü Akdeniz’e bağlayan Dalyan’a gidin ve Kaunos’u ziyaret edin. Bir ara Caretta Caretta kaplumbağalarının üreme yeri olan İztuzu Plajı’na gidin. Yaşam pek güzel gözükecek gözünüze.
2. Gün: Sabah erkenden Ağa Limanı’na gidin. Kahvaltı sonrası güzel bir yürüyüş bekliyor sizi. Tepeye Lydae’ye çıkın, oradaki yörüklerin ada çayını için. Artık Likya’da yani Işığın Ülkesi’ndesiniz. Birkaç tapınak kalıntısını fotoğraflayıp ormanın içinden aşağı inin. Geçtiğimiz yıllarda National Geographic dergisinin yurt dışı edisyonunda Likya Yolu’nun muhteşemliği üzerine bir yazı çıktı. İnsanlar yurt dışından gelip Likyalıların izlerinde her gün en az altı saat yürüyorlar siz iki saat yürümüşsünüz çok mu? Yolun sonunda Göcek’teki Batık Hamam’da bulacaksınız kendinizi. Tekne de oraya gelecek ve öğle yemeğini hak etmiş bir şekilde oturacaksınız masaya. Öğleden sonra Bedri Rahmi Koyu’na gidip ilk mavi yolcuları anın.
3. Gün: Göcek’ten Fethiye bir buçuk saat sürüyor. Tavsiyem Fethiye’de vakit kaybetmeden Ölü Deniz’e devam etmeniz. Türkiye’nin en güzel plajlarından birinde serinledikten sonra Soğuksu’ya geçip Kaya Köy’e yürüyün. 45 dakikalık yürüyüş size hoş manzaraların bitiminde hüzünlü bir sürpriz sunacak. 1923’teki mübadeleyle buradan ayrılmak zorunda kalan Anadolu Rumlarından kalan yüzlerce boş ev göreceksiniz. Evlerin ve kiliselerin arasında dolaşın, asırlar öncesine yolculuk yapacaksınız. Geceyi tepesinde manastır olan Gemiler Adası’nda geçirebilirsiniz.
4. Gün: Üç buçuk saatlik yolculuğun mükafatı, en güzel sahil kasabalarından biri olan ve şu anda İngilizlerin istilasına uğramış olan Kalkan. Burada rotanız önce en güzel kuma sahip antik şehir olan Patara sonra da Kalkan’ın üzerindeki köy olan Bezirgan olmalı.
5. Gün: İki saatlik bir yolculuktan sonra Kaputaş Plajı ve Meis Adası’nı geride bırakıp Kaş’a varacaksınız. Güneydeki bütün yürüyüş yollarında kırmızı beyaz çizgiler var. Onun için trekking yaparken kaybolmaktan korkmayın.
6. Gün: Kaş’tan ayrıldıktan sonra dünyanın en eski batığının çıkartıldığı Ulu Burun’dan geçeceksiniz. Önce Aperlae’ya uğrayın. Kekova’da dalış yasak ama burada serbest. Denizin altındaki kalıntılar şaşırtacak sizi. Öğle yemeğinden sonra Simena’ya (Kale Köy) bir saatte varacaksınız. Bana göre Türkiye’nin en güzel köylerinden biri olan Kale Köy’ün tepesindeki Haçlılardan kalma kaleye çıkıp manzaranın tadını çıkartın. Sonra da batık şehrin büyüsüne bırakın kendinizi. Tekne yavaşça ilerlerken bir depremin kurbanı olan bu şehrin su altı ve üstündeki zenginliklerini seyredin. Geceyi kesinlikle Karalos Koyu’nda geçirin, hele bir de dolunay varsa değmeyin keyfinize.
7. Gün: Myra’nın limanı olan Andriake’den (Çayağzı) Noel Baba kilisesine gidin. St. Paul’un esir olarak Roma’ya götürülürken uğradığı Anadolu’daki son yer olan Myra’daki tiyatro ve kaya mezarları geçmişin mimarisi hakkında ipuçları verecek size. Bir minibüs ayarlayıp Finike’nin üstündeki Arycanda’ya (Arif) geçebilirsiniz. Anadolu’nun en iyi korunmuş Yunan tiyatrosunu görmeden önce alabalık çiftliklerinden birinde karnınızı doyurun. Geceleme Finike Limanı’nda.
8. Gün: Sabah üç saatlik bir seyir sizi önce Adrasan Koyu’na getirecek, ardından yolda Olympos’u göreceksiniz. Benim için Olympos ülkemizdeki en ilginç antik şehirlerden biri, insanı adeta bir “Indiana Jones” filminin içine sokuyor. Ormanın içinde kaybolmuş eserler ağaçların arasından selamlıyor sizi. Biraz ileride Chimera (Yanartaş) ise hikayesi ve hala yanan ateşiyle nefes kesiyor. Geceyi Ceneviz Limanı’nda geçirebilirsiniz.
9. Gün: Son gün Phaselis. En romantik şehirlerden biri olan Phaselis’i sabah gezmekte fayda var. Şehir ve liman öğlene doğru günübirlikçilerin istilasına uğruyor. Phaselis’in antik tiyatrosunda otururken arkada tüm heybetiyle yükselen Tahtalı Dağı’na göz kırpın, belki binlerce yıllık sırlarından birini paylaşıp Kanatlı atı Pegasus’la Chimera’yı öldüren Bellarophon’un hikayesini fısıldayacak size.