Eray ERKOCA – [email protected] / Fotoğraflar: iStock
Güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in Akdeniz’in pırıl pırıl köpüklerinden doğduğu yer Kıbrıs. Ada, Baf Bölgesi’nde Pertra tou Romiou adlı yerde doğduna inanılan tanrıçanın ismiyle de anılıyor. “Afrodisia” ve “Amatosia” kulağınıza çalınırsa şaşırmayın o nedenle. Türkçe’de Kıbrıs, Arapça’da Kubrus, İngilizce’de Cyprus olarak adlandırılan ada, Yunanca “kutsanmış” anlamına gelen “Makaria” ile de biliniyor. “Kypros” adı ise ilk defa Homeros tarafından kullanılmış. Kıbrıs metali veya Kıbrıs bakırı anlamına gelen Latince “aes Cyprium” dan türediğine inanılıyor. Biz Kıbrıs’ı Akdeniz’in doğusunda yer alan, deniz ile güneşin kavuştuğu ada olarak biliyoruz. Yaz turizminin ülke ekonomisine önemli katkısı bulunan ada, başta Türkiye olmak üzere dünyanın pek çok yerinden turist çekiyor. Mısır’dan Hitit uygarlığına, Roma’dan Bizans İmparatorluğu’na ve Osmanlı hakimiyetine; doğası kadar tarihi ile de seyahat rotalarının vazgeçilmezi olan Kıbrıs’ın gezilip görülecek çok yeri var.
BellapaIs Manastırı
İlk durağımız Kuzey Kıbrıs’ın Beylerbeyi köyü. Kıbrıs’ın masmavi sularına tepeden bakan Bellapais Manastırı gotik mimarinin Yakın Doğu’daki en güzel örneklerinden bir tanesi. Beşparmak dağlarının eteğinde bir kayalık üzerinde kurulmuş olan manastırın adı Fransızca “Abbaye de la Paix”den (Barış Manastırı) geliyor. Manastırın ilk sakinlerinin, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs zaferi sırasında Kıbrıs’a göç eden Augustinian rahipleri olduğu düşünülüyor. 1198-1205 yılları arasında inşa edilen Bellapais’nin bugün ayakta kalan kısmını Fransa Kralı III. Hugh yaptırtmış. Doğu duvarındaki gülpencereden ışık alan, dikdörtgen şeklinde tonozlu bir salon olan yemekhane ile manastır avlusunun dört yanını çeviren revaklar bu dönemde inşa edilmiş. Ada Osmanlıların eline geçtikten sonra Yunan Ortodoks Kilisesi’ne verilen manastırın gotik taş işçiliğinin başarılı örneklerinden kabul edilen dış kabartmalarını, avlusunda bulunan Roma döneminden kalma lahitleri ve yemekhane kapısının mermer üst sövesinde bulunan Kıbrıs, Kudüs ve Lüzinyan krallıklarının armalarını, Kıbrıs’ı ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gerekiyor.
Girne Kalesi
Kıbrıs’a kadar gelmişken Girne Kalesi’ne uğramamazlık olmaz. Bizans İmparatorluğu tarafından yedinci yüzyılda Arap akınlarına karşı inşa edilen kale, Lüzinyanlar döneminde Kantara Kalesi adını almış. Bu dönemde başlayan restorasyon çalışmaları, 1373 yılında Ceneviz kuşatması sırasında son bulduktan sonra, 1489’da Venedikliler tarafından devam ettirilmiş. Kaleye kuzeybatı ve güneydoğu kulelerini ekleyerek Osmanlı topçu saldırılarına karşı önlem alan Venedikliler, 1570 yılında kaleyi Osmanlılara teslim etmişler. Kalenin iç kapı tonuzunda bulunan üç aslanlı Lüzinyan amblemi, 1100’lü yıllardan kalma St. George Bizans Kilisesi, Osmanlı amirali Cezayirli Sadık Paşa’nın lahiti, Venedik kuleleri, Venedik dönemine ait cephanelik ve top mazgalı görülmeye değer. Kale içinde yer alan Batık Gemi Müzesi ise turistlerin en çok ilgisini çeken yapılardan.
St. HIlarIon Kalesi
Tarihe doyduğumuz Kıbrıs’ta, rotamızı çizerken unutmamamız gereken yerlerden bir tanesi, Orta Çağ’ın en etkileyici mimari örneklerinden biri olan St. Hilarion Kalesi. Girne şehrinin nefes kesen manzarasına tepeden bakan, Beşparmak dağlarının Kuzey eteklerinde inşa edilmiş olan bu kaleye ulaşımın biraz zor olduğunu söylemekte fayda var. 700 metre yükseklikte yer alan St. Hilarion Kalesi’ne 480 basamak tırmanarak erişebilirsiniz. Gözünüz korkmasın! Yorucu bir tırmanıştan sonra vardığınız yerin, bütün uğraşa değdiğini göreceksiniz. İkiz bir burun üzerine konumlanan kale, ismini Filistinli St. Hilarion’dan alıyor. Sonrasında manastıra dönüştürülen St. Hilarion Kalesi, 1191 yılında Kıbrıs’ı fetheden Aslan Yürekli Richard tarafından Guy de Lusignan’a verilmiş. Lüzinyanlar döneminde gelişip güzelleşen kale, 1489 yılında Kıbrıs’a gelen Venedikliler tarafından boşaltılmış ve terk edilmiş. St. Hilarion’un orta giriş kısmındaki Lüzinyan kapısı, bu bölümde yer alan açılıp kapanan köprü ve köprünün sağındaki kubbesi olmayan kilise mutlaka görülmesi gereken yerlerden.
Selimiye Camii
Son durağımız Kuzey Lefkoşa’da bulunan, Selimiye Camii, namıdiğer Tarihi Ayasofya Katedrali. Eski bir Roma Katolik Katedrali olan Selimiye Camii, tarihi kaynaklara göre “İslam’ın yükselişinden Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Doğu Akdeniz’de inşa edilmiş en büyük kilise” olarak biliniyor. Kıbrıs’ın Lüzinyanlar tarafından yönetilmesi sırasında, Kıbrıs krallarının taç giyme törenlerinin gerçekleştirildiği kilise olarak da hizmet veren yapı, 1310’da Tapınak Şövalyeleri Duruşmaları’na ev sahipliği yapmış. 1373 yılında, Ceneviz baskınları sırasında zarar gören katedral, Venedikliler Lefkoşa’yı surlarla çevirdiğinde şehrin merkezinde kalmış. Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Lala Mustafa Paşa’nın katıldığı bir törenle camiye dönüştürülen yapı, bugünkü ismini Kıbrıs’ın fethi sırasında imparatorluk yapan Osmanlı sultanı I. Selim’den alıyor. Mimari açıdan Notre Dame de Paris’nin planı izlenerek inşa edilen katedrali görmeden Kıbrıs’tan ayrılmayın.