Eray ERKOCA – [email protected]
Teknolojinin ivme kazanmasıyla sanatçı, tasarımcı ve mühendis arasındaki ayrımın giderek bulanıklaştığı bir devrin sanatçısı olan Seçkin Pirim’in post-fütürist ve neo-minimal çizgideki heykellerinin sayısız katmanları, bütüne hizmet ederken endüstri sonrası toplumunu irdeliyor. Tekrarların hakim olduğu heykellerinde doğaya ve endüstriye referans veren Pirim’in; daha soyut, kendilerine gönderme yapan son dönem işleri ise zevkleri, takıntıları, ilgi alanları ve merakları ile paralellik gösteriyor. Doğadan aldığı ilhamın teknolojik olanaklarla buluşması sonucunda işler üreten Pirim ile sanatını ve bu ay sanatseverlerle buluşmaya hazırlanan “Sanatçı” kitabını konuştuk.
Sayısız katmanların bütüne hizmetettiği, tekrarların hakim olduğu minimal heykelleriniz ile üç boyutlu görsel ifadeler yaratıyorsunuz. Heykellerinizdeki parça ve bütün arasındaki ilişki üzerine bize ne söyleyebilirsiniz?
Öğrencilik yıllarımdan beri devam eden bir yaklaşım ve üretim biçimi bu aslında… O yıllarda ilgilenmeye başladığım Mevlana ve tasavvuf kültüründeki bir cümleden geliyor: “Birden bütüne”… Bu cümle tam olarak hem mental hem de üretim biçimi olarak işlerimin ana omurgasını oluşturdu. Heykeller form olarak, yapı olarak değişse de birden bütüne doğru tekrarlayarak oluşturma biçimi hiç değişmedi. Kimi zaman da bu içinde kelebek etkisi fikrini de barındırıyor. Birin bütüne olan etkisi. Tüm bu olgular dediğim gibi üretim sürecimin ilk adımları oldu.
Çizimlerinizi dijital ortamda yaptığınızı biliyoruz. Teknoloji, sanatınızda nasıl bir yer tutuyor? Seçkin Pirim’in sanatı “teknolojiden övgüyle bahsediyor” demek doğru olur mu?
Teknoloji özel yaşamımda da son derece ilgili olduğum bir konu. İşlerin üretim sürecinde de olabildiğince teknolojik imkanları kullanıyorum. Birtakım üretimlerde yapım sürecini bu sayede hızlandırmanın, bana ikinci, üçüncü işlerin düşünsel aşaması için daha fazla vakit kazandırdığını düşünüyorum. Malzemeyle spontane şekilde çalışan bir sanatçı değilim. Yapacağım işlerin ilk başta düşündüğüm haliyle sonucunda ortaya çıkan arasında hiçbir fark olmuyor. Üretim sürecinde herhangi bir karar değişikliğine de uğramıyorlar. Bu yüzden üretim sürecini teknolojik imkanlarla olabildiğince kısaltmak, bana gayet makul görünüyor. Ayrıca tüm sanat tarihine baktığımız zaman teknolojinin sanat üzerine olan etkisinin ne kadar etkili olduğunu da görmemek mümkün değil. Bir heykeltıraş için zaman zaman da teknolojik imkanların ve kolaylıkların, sanatçıyı düşünsel olarak da yeni işler üretmek adına zorladığını düşünüyorum. Belki de sanayi için üretilmiş bir makinayı kendi sanatıma nasıl yararlı bir hale getiririm düşüncesi, başka bir açıdan, yeni işler üretmenin önünü açıyor.
RÖPORTAJIN TAMAMI BU HAFTA ALEM’DE.