On binlerce sanat eserine ev sahipliği yapan Louvre Müzesi, mimarisiyle de başlı başına bir sanat eseri. Yüzyıllar boyunca inşa edilen, değiştirilen, genişletilen ve yenilenen Louvre'da lobi alanının etrafında yeraltında bulunan 12. yüzyıl başlangıcından kalma unsurları korumakla birlikte, Rönesans ve Fransız klasik stiller hakim.
Aslen 1190 yılında bir kale olarak inşa edilen Louvre, 1546 yılında 1. Francis tarafından Fransız krallarının ana ikametgahı haline getirildi ve 1682 yılında 14. Louis, Versailles Sarayı'na taşınana kadar da öyle kaldı. Neredeyse her hükümdar yüzyıllar boyunca Louvre'un genişlemesine katkıda bulundu. 1793 yılında Ulusal Meclis, binanın tamamının Fransa'nın başyapıtlarının sergileneceği bir müze olarak kullanılmasına karar verdi. Son olarak, 1980'lerde yapılan bir yenilemenin parçası olarak, M. Pei'nin şimdi ikonik olan cam ve metal piramidi, ana giriş olarak hizmet vermek üzere müzenin geniş avlusuna inşa edildi.
Louvre'un etkileyici koleksiyonu, sekiz küratöryel bölüme ayrılıyor; Mısır Antik Eserleri, Yakın Doğu Antik Eserleri, Yunan-Etrüsk-Roma Antik Eserleri, İslam Sanatı, Heykel, Dekoratif Sanatlar, Tablolar, Baskılar-Çizimler. Her yıl milyonlarca ziyaretçi bunlara en azından bir göz atmak için Louvre'a geliyor. Ancak etrafta o kadar çok güzellik var ki nereden başlayacağınıza karar vermek imkansız görünebilir. Bu nedenle Louvre Müzesi'nde mutlaka görmeniz gereken 20 sanat eserin bir araya getirdik.
Louvre Müzesi'nde görmeniz gereken sanat eserleri listesine, en klasik ve en ünlü olandan başlamalıyız. Paris'e kadar gidip, Louvre'a girmek için saatlerce sıra beklediyseniz, dünyanın en ünlü tablosunu da görmeden oradan ayrılmak istemezsiniz. "Mona Lisa" tablosu, muhtemelen hakkında diğer tüm sanat eserlerinden daha fazla yazılıp konuşulan bir eser. 1503-1506 yılları arasında resmedilen Mona Lisa'nın kim olduğuna dair pek çok teori dolansa da en güçlü fikir; resimdeki kadının, Floransa'nın Gherardini Ailesi'nin bir üyesi ve zengin bir ipek tüccarının eşi olan Lisa del Giocondo olduğu.
Film sahnelerinden müzik videolarına ve dünyaca ünlü markaların reklamlarına dek bu ikonik heykeli pek çok kadrajda görebilirsiniz. Hatta ismini bu heykelden alan Nike markasının logosu da yine bu heykelin kanatlarından ilhamla tasarlandı. M.Ö. 220-185 yılları arasında yapılmış olan "The Winged Victory of Samothrace (Semadirek Kanatlı Zaferi)", Yunan heykel sanatının en büyük başyapıtlarından biri. Zafer Tanrıçası Nike, tanrıların kutsal alanına bakan bir geminin pruvasında durmaktaydı. Neredeyse 2.5 metre uzunluğundaki heykelin Nike'ı onurlandırmak ve bir tür deniz harekatını kutlamak için yapıldığı düşünülüyor. Sanat tarihçisi H. W. Janson'a göre, Nike'ın örtüsünün dalgalanışından, denizde rüzgarın esintisi ile gelen zaferi neredeyse hissedebilirsiniz.
M.Ö. 26. yüzyıla ait olduğu düşünülen granit bir heykel olan "The Great Sphinx of Tanis", 15 metreden fazla yüksekliğiyle Mısır dışında korunmuş en büyük sfenks. Ülkenin 21. ve 23. Hanedanlıklar dönemindeki başkenti Tanis'teki Amun-Ra Tapınağı'nın kalıntılarında keşfedilen heykel, çok daha erken bir tarihte, belki de 4. Hanedanlık (M.Ö. 2620-2500) döneminde yapılmış olabileceği düşünülüyor. Orijinal yazıtından geriye kalan tek şey firavunlar 2. Amenemhat (12. Hanedan), Merneptah (19. Hanedan) ve Shoshenq'den (22. Hanedan) bahsetmekte. Louvre, insan yüzlü, aslan gövdeli ve şahin kanatlı bu efsanevi yaratığı, 1826 yılında Mısır Uzmanı Henry Salt'ın hazine koleksiyonundan satın aldı.
Fransız romantik dönemi ressamı Théodore Géricault, "The Raft of the Medusa" tablosunu 1819 yılında, henüz 27 yaşındayken tamamladı. Tablo, 13 gün boyunca denizde sürüklenen Fransız Kraliyet Donanması Teknesi Medusa'nın korkunç enkazını tasvir ediyor. Resim, vahşeti saklamayışı ve ham duygularıyla ünlü.
Tarihi M.Ö. 130'lu yıllara dayanan "Venus de Milo", Antik Yunan heykel sanatının en sevilen eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Eser, Antakyalı heykeltıraş Alexandros tarafından mermerden oyulmuş. Altı metrelik dramatik heykelin Antik Yunan'ın öne çıkan en büyük eserlerinden biri olduğu söyleniyor.
Antonio Canova, 1787-1793 yıllarında, Antik Yunan mitolojisinden esinlendiği "Psyche Revived by Cupid's Kiss" heykelini yaptı. Bir neoklasik harikası olarak kabul edilen eserde aşıklar tutku doludur ve bunu başaran, mermer gibi soğuk bir malzemeyi bile yumuşak ve sıcak göstermeyi başaran bir işçiliktir.
Louvre'daki Yakın Doğu Eski Eserler Bölümü, Babil'in Birinci Hanedanlığının altıncı hükümdarı tarafından M.Ö. 1755-1750 yılları arasında yazıldığı söylenen "The Code of Hammurabi (Hammurabi Kanunları)"nı elinde bulunduruyor. Antik Yakın Doğu'nun en uzun, en iyi düzenlenmiş ve en iyi korunmuş hukuki metni olan bu metin, 1901 yılında bugünkü İran'ın Susa kentinde keşfedilen 7.4 metrelik bazalt bir stel ya da sütun üzerine kazınmış. Stelin üst kısmında Kral Hammurabi'nin Babil'in güneş tanrısı ve adalet tanrısı Şamaş ile birlikte bir görüntüsü yer alıyor. Bu figüratif kabartmanın altında, çoğu ünlü lex talionis (göze göz ilkesi) de dahil olmak üzere çok çeşitli ceza, aile, mülkiyet ve ticaret yasalarını ortaya koyan yaklaşık 4.130 satırlık çivi yazısı metin bulunuyor. New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi ve Berlin'deki Pergamon Müzesi de dahil olmak üzere çok sayıda kurumda "The Code of Hammurabi (Hammurabi Kanunları)"nın stelin kopyalarını görebilirsiniz.
"The Coronation of Napoleon", Napolyon'un imparator olarak tahta geçiş seremonisinin devasa bir tasviri. Napolyon, resmin siparişini 1804 yılında verdi ve uygulanışını yakından denetledi. Sarayın ilk ressamı olarak yeni atanan Jacques-Louis David'in (1748-1825) tabloyu tamamlaması iki yıl sürdü ve bu arada bazı değişiklikler yapıldı. David, başlangıçta Napolyon'u elleri aşağıda resmetmişti, ancak bitmiş eserde Napolyon'u, Josephine'in başına koymak üzere olduğu tacı yüksekte tutarken görürüz. Annesi, gerçekte törene katılamamış olsa da resimde tam ortada durmaktadır. Bu eser, 1819 yılında kraliyet koleksiyonlarına girdi. Eser 1889'da Louvre Müzesi'ne nakledildiğinde, neoklasik ustanın tarafından bizzat yapılan bir kopya, Versailles'da onun yerini aldı.
Michelango'nun "Dying Slave" heykeli, 1513 yılında Papa 2. Julius tarafından papanın mezarının bir parçası olması için yaptırıldı. Bu heykel, gerçekçiliğiyle ünlü. Michelango'nun tasvir ettiği köle figürü, o kadar dinamik, o kadar gerçekçi ki onun duygusal tarzını taklit etmek isteyen sanatçılara ilham kaynağı olmuştur.
Kral 2. Sargon, M.Ö. 8. yüzyılda Asur İmparatorluğu'nda hüküm sürdü. Yaklaşık M.Ö. 713 yılında, günümüz Irak'ının kuzeyinde, antik dünyanın en büyük şehri olmayı amaçlayan yeni bir başkent olan Dûr-Sharrukin'i (Sargon Kalesi'ni) kurdu. Her şeye kadir olmanın bir sembolü olarak tasarlanan sarayı, aladlammu (koruyucu ruh) veya lamassu (boğa adam) adı verilen iyiliksever cinlerle süslenmişti. Önden veya yandan tasvir edilen bu 28 tonluk yaratıkların her biri tek bir kaymaktaşı bloktan oyulmuş. Bir boğanın gövdesine ve kulaklarına, bir kartalın kanatlarına ve bir insan yüzüne sahipler. Kral 2. Sargon, M.Ö. 705 yılında bir savaşta öldüğünde, cesedi hiçbir zaman bulunamadı, bu da bazılarının onun lanetlendiğine inanmasına neden oldu. Bu yüzden oğlu ve halefi Kral Sanherib, başkenti Ninova'ya taşımaya karar verdi. Tamamlanmamış Khorsabad şehri ise 1843 yılında Musul'daki Fransız Konsolos Yardımcısı Paul Emile Botta tarafından yeniden keşfedildi. Botta'nın himayesinde yürütülen kazılar, sadece İncil ve diğer antik metinlerden bilinen kayıp bir uygarlığın yeniden keşfedilmesine yol açtı. Botta'nın aralarında bu iki heykelin de bulunduğu bazı buluntuları, 1 Mayıs 1847'de dünyanın ilk Asur müzesinin açıldığı Louvre'a ulaştı.
Caravaggio'nun "Death Of The Virgin" tablosu, ilk olarak Roma'daki Santa Maria della Scala için sipariş edilmiş ancak sonradan reddedilmiş. Bir tablonun sipariş edildikten sonra reddedildiğini hiç duymadıysanız, henüz Caravaggio ile tanışmamışsınız demektir. Caravaggio'nun dini tablolarında İsa, Meryem ve çevresindekileri çoğunlukla, diğer resimlerden alıştığımız görkemli halleriyle görmeyiz. Bunun nedeni Caravaggio'nun yüceliği, zenginlikte ve güzellikte değil, ham ve doğal olanda, gerçek ve hayattan olanda araması. Ancak tabii ki o dönemde bu, kimi kesimlerce çok da övülen bir yaklaşım değildi. Meryem'in ölümünü sahnelediği bu resimde de ham duyguları ve kasvetli ifadeleri ile çıplak ayaklı, rengi solmuş Meryem'in çevresini saran bedenleri görüyoruz. Hristiyanlığı öven bir sahne değil belki ama çok büyük bir kaybın gerçek bir yansıması gibi hissettirdiği kesin.
Eugène Delacroix'nın 1830 tarihli "Liberty Leading the People" adlı yağlıboya tablosu, Fransa Kralı 10. Charles'ın tahttan indirildiği Temmuz 1830 Devrimi'nin anısına yapıldı. Delacroix, etkileyici fırça kullanımı konusundaki yeteneği sayesinde modern bir manzara yaratmayı başardı. Özgürlüğü temsil ettiği söylenen merkezdeki kadının elbisesi sürekli hareket halinde görünür ve Zafer Tanrıçası'nın tasvir edildiği "The Winged Victory of Samothrace" heykeline adeta gönderme yapan bir forma sahip.
Louvre Müzesi'nde, "Mona Lisa"nın tam karşısında Veronese'in "The Wedding at Cana", tablosu asılıdır. "Mona Lisa" tüm dikkatleri üzerine çeken parlak bir oyuncak gibi görünse de bu tablo da canlı ve etkileyici renkleriyle tanınıyor. Tarihi 1563 yılına kadar uzanıyor ve gözden kaçırılmaması gerek bir eser olduğu konusunda tüm sanat eleştirmenleri ve tarihçiler hemfikir. Resim, İsa'nın Kana'daki bir düğünde suyu şaraba dönüştürdüğü mucizeyi tasvir ediyor.
Dante Alighieri, 1265 - 1321, erken Rönesans'ın en etkili yazarı veya şairi olarak kabul ediliyor. Yeni gelişmekte olan İtalyan dilinde yazdığı "İlahi Komedya" adlı epik şiiriyle de adını tarihe kazıdı. Roma İmparatorluğu'nun 700 yıl önceki çöküşünden bu yana ilk büyük kitabı yazdı. İlahi Komedya; Cennet, Araf ve Cehennem'i detaylandıran üç bölüme ayrılmış durumda. İşte Eugène Delacroix'nın "Dante and Virgil in Hell" tablosu, bunlardan cehennem tasvirini resme taşıyor. Bu, Delacroix'nın ilk büyük resmiydi ve romantik akımı destekçileri tarafından hemen kabul gördü ve övüldü.
Leonardo da Vinci'nin "The Virgin Of The Rocks" resminde Meryem Ana ile birlikte kayalarda oturan üç figür görüyoruz. Tablonun solunda bebek Vaftizci Yahya, sağda Yahya'yı işaret eden Melek Uriel ve Uriel'in elinin hemen altında Bebek İsa yer alıyor. Figürler, izleyicinin gözlerinin sürekli hareket etmesini sağlayan üçgen bir kompozisyona sahip. Yüzlerdeki yumuşak hatlar ise Da Vinci'nin üslubunun ideal birer örneği.
Dünyanın en yenilikçi sanatçılarından biri olan Johannes Vermeer, 1669-1670 yılları arasında "The Lacemaker"ı resmetti. Yaşamının sonunda tamamladığı bu tablo, Hollanda gerçekçilik akımının en iyi örneklerinden biri ve günlük yaşama odaklanırken resimdeki canlı ayrıntılarla dikkat çekiyor. karmaşık dantelci yakası gibi canlı ayrıntılarla günlük yaşama odaklanmıştır. Tablo yalnızca 22.86 cm x 20,32 cm boyutlarında olmasına rağmen adeta üç boyutlu bir görünüme sahip.
"The Battle Between Love and Chastity", 16. yüzyıl Avrupalı kadınların zihninin kapılarını aralayan bir alegori. 15-16. yüzyıllarda evliliğe giden yol aşktan ziyade iffetti ve bu konu, bir iç savaş tasviri olarak tabloda resmediliyor. Tablo, Isabella d'Este tarafından sipariş edilmişti.
"Sarcophagus of the Spouses", Etrüsk sanatının bir başyapıtı olarak kabul ediliyor ve M.Ö. 520 ila 510 yılları arasına uzandığı düşünülüyor. Mezar kabı olarak da kullanılan eser İtalya'nın Cerveteri kentinde bulundu. İnce detayları ve bu çift arasındaki aşkı sergilemesiyle ünlü. Kucaklaşan ikilinin görüntüsü, özellikle etkileyici çünkü o dönemde çoğu insan ölümden sonra yaşama inanıyordu.
"Seated Scribe (Oturan Katip)" heykeli M.Ö. 2450-2325 ya da 2500-2620 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Bu Antik Mısır sanat eseri, 1850 yılında Sakkara Serapeum'una giden sfenksler sokağının kuzeyinde bulundu. Heykeldeki renkli gözler, karmaşık ayrıntılarıyla öne çıkıyor.
Dünya çapında çok sayıda uyuyan Hermafrodit heykeli bulunuyor. Bunların en ünlülerinden biri, M.Ö. 2'inci yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Louvre'daki "Hermaphroditus"un gerçek boyutlu antik mermer heykeli. Yapıt, büyük heykeltıraş Gian Lorenzo Bernini tarafından 1608 yılında Kardinal Scipione Borghese'ye yaptırılan şilte heykelinin üzerinde duruyor. Romalı bir Barok ustası olan Bernini, yatağın gerçekçi görünmesini sağlamıştır.